Otoriterlikden diktatörlüğe... Başbakan tek güç odağı... Ya kalacak ya gidecek - Şükran Soner

  • Haber
  • |
  • Basın derleme
  • |
  • 22 Şubat 2014
  • 08:29

Sabahtan akşama demokrasi ve özgürlükleri askıya alan yeni yasa, karar, iktidar icraatlarının birbirine eklemlenmesi haberlerinin karabasanını yaşıyoruz. Yine sabahtan akşama sayısız kez kameralar karşısına çıkan Başbakan’ın suçlama ve tehditlerinden payını alanlar... Sözde muhalefet, cemaat, paralel yapılanma... İktidarlarını yıkmak için ittifak yapmış, iç, dış düşman güç odakları... Satır aralarında İktidarlarının uzun soluklu haksız, hukuksuz icraatları ile elde edilmiş gücünün, iktidarda kalabilmeye yetmemesinin çarpıcı gerçekleri ile yaşanan kaygılar...

Meclis çoğunluğuyla artık demokrasinin hiçbir kriterine uyum aranmadan, yasa çıkarma koşullarına biçimsel uyum için komisyonlardan geçirilmesi zahmetine katlanılmayan, elbette çoğu bakanlıklarda hazırlanmamış torbaların içinden sürpriz günübirlik başbakan buyruğu ile, birbirinden daha otoriterleşmeyi, hukuksuzluğu, sivil iktidarın diktatörleşmesini getirmede beterlikte birbiriyle yarışan yasalar... Rejimi otoriterlikten diktatörlüğe sürüklese, aklı başında tüm uzmanlıkların dehşetle itirazlarına yol açsalar da Başbakanlık gücü ekseninde odaklaşan İktidarlarını rahatlatmaya yetmiyor.

Umutlu seçim anketleri sonuçları, gerçekleri çarpıtan İktidarlarının emrinde bir benzeri örneği olmayan kirletilmiş, teslim alınmış medya gücü ile toplumu güdüleme, gerçeklerin algılanmasında aptala çevirebilmiş olma... Demokrasinin, hukuk devleti düzeninin işlerliğini kıran, tüm kurumların İktidarlarının elinde, güdümünde ele geçirilmiş olmaları bile yetmiyor. Bataklıktan çıkış için her çırpınışın bataklığa daha da gömülmeyi getiren sonuçları vardır ya. Suçunu, suçüstü halini kapatmaya yönelik işlenen yeni suçların sonunun gelmemesi gibi insanlıktan çıkma halleri söz konusudur ya. İşte öyle bir şeyler, İktidarlarının içinde cemaatle çok çarpıcı su yüzüne çıkmış çıkar çatışmalarını başka başka boyutlarını, kapalı kapılar arkasında, işin doğası gereği, kaçınılmaz üretiyor olmalı.

***

Kara mizah örneği birkaç küçük güncelden alıntı... Seçim kampanyasında AKP’nin adının geçmediği, tek güç odağı, lider Başbakan Erdoğan’ı seçmen katında yüceltmeye yönelik “Dombra” türküsü iki gündür ana haberler içinde sert tartışmalarla çok uzun süreleri kapmakta. Kürt açılımı ile seçimlere girişi ana gündem yapmışken Azerbaycan’dan gelmiş, Türklük uğruna savaşa giden askerleri yüreklendirmeye yönelik ünlü türkünün sert tersine mesaj içeriği tartışmalarına buruk gülümsemeyi unutun. Sözleri ve müziğinin sahibi Azarbeycanlı ünlü sanatçının dün telif haklarının gasp edilmesi, kendisinden izin alınmaması çıkışından çarpıcı, çok simge, efsane, milyonların değerlerini, ödedikleri bedelleri, kahramanlıklarını anlatan bir savaş türküsünün öyküsünün, siyasi bir liderin konumuna hiç uymayan reklamında kullanılmasına isyanı bir başka yana.
Cumhurbaşkanının çıkarılan, demokrasi, hukuk devleti, hak ve özgürlüklere aykırı, en sakıncalı yanları ucu, keyfi yorumlara açık, diktatoryal otoriterleşmeyi getirdiğinde ilgili uzmanların birleştikleri torbadan çıkan yasaları bile üst üste onaylaması, onay katipliği işlevini sürdürmesini nereye oturtacağız. Başından beri hep bunu yaptığını, zaten iktidarlarının bir parçası olduğunu anımsamak yetmiyor. Çünkü en çok tartışılan kritik yasalar ve gündemler için sorunlar olduğunu da üstü kapalı sözcüklere çok özeniyor olsa da açıklayıp duruyor. Sonuçta durumlara göre vaziyet almaya yarayabilecek ikircikli bir duruş sergiliyor.

Yandaşı olmayan medya, sonuna kadar destek vermeyen gazeteci, istenmeyen soru sorabilecek kişileri çevresinden uzaklaştırmış Başbakan’ın tehditle, talimatla yönettiği medyanın antidemokratik işlevinde, duruşunda... Cumhurbaşkanı’nın dengelere oynayan vitrini, yine dengelere oynayan “sorunlar var” itirafları ile gelen yasaları onaylamasıyla, sonuçta bir kamu yararı ortaya çıkabiliyor mu ki.. En ustalıklı, farklı ses gibi vitrin yaratabilen Cumhurbaşkanı, ya da Arınç’ın “hem var hem yok çıkışları” sadece çok duygusal, kişisel olabilir mi? Duruma göre vaziyet almaların habercileri mi?

Başbakan’ın üst üste çıkarılan yeni diktatoryal yasalarında özerk kurumların esnek düzenlemeli ve de doğrudan Başbakan’a bağlanmalarını nasıl okuyacağız? Programa göre en azından başkanlık sistemi umudu kalmamışlığın göstergesi? Doğrusu yine programa göre kendisinin Köşk’e gideceği projesinde bile akılcı değil. Kendisinden sonra geleceğe, kendisinden daha daha büyük diktatoryal güçleri armağan etmek. Özal’ın Köşk’te düştüğü iktidarsız konumdan daha garip bir duruma düşmeyi göze alacak bir kimlik değişimine aklınız yatıyor mu? Besbelli büyük dalgalanmalar karşısında başkanlık sistemi gündemden düşmüş. Köşke gitme umudu ya da isteği tüketilmiş. Kendileri için en güvenilir konum, AKP içinde henüz elinde olan güçle, tüzükteki sınırlamayı kaldırarak yeniden başbakanlıkta daha otoriter, güçlü kalabilmek.. Yüce Divan’sız, tükenmemiş başka da yürünebilecek bir yol yok gibi.  

Cumhuriyet / 22.02.14