Geçtiğimiz mayıs ayıydı. Son işten çıkarılanlar listesinde onun da adı vardı. Aradım. "Geç bile kaldılar seni göndermek için Nuh?" dedim, gülüştük. "Biraz dinlen, buluruz bir çaresini".
Aradan haftalar geçti. Bir belgesel için editör arıyorlardı. Nuh anlaştı yapım şirketiyle ama o belgesel çekilmedi. Sonra bir iki görüşme daha ayarladık ona. Onlardan da olumlu dönüş olmadı. Haftalar oldu, aylar. Artık biz aramadan o aramaz olmuştu. Oysaki hiçbirimize yük olmuyordu Nuh. O da biz de biliyorduk; işsiz pek çok gazeteci gibi onun da ana akım medyaya dönmesi artık mümkün değildi. Hele Nuh gibi yalansız dolansız, kibirsiz, kaba tabiriyle (ama Nuh da bu kelimeyi kullanırdı) "yalaka olmayan", kulis yapmayı bilmeyen bir adamın artık o plazalara girmesi imkansızdı; zaten çok da şart değildi. İçerideki son kaleler de tek tek düşüyordu.
En son 10 gün önce Moda'da karşılaştık, güneşli bir gündü. Yazdığı senaryodan bahsetti. Kimlerle görüşebileceğini konuştuk. Laf arasında Venezuela Büyükelçiliği'nin İspanyolca bilen Türkiyeli bir gazeteci aradığını, bir basın temsilcisine ihtiyacı olduklarını anlattı. Aslında iş tam da ona göreydi. Nuh yıllar önce aklına koyduğunu yapmış, 3-4 yıl Arjantin'de kalmış, İspanyolca öğrenmiş, oradan haber yazmıştı. “Neden ilgilenmedin bu işle?” dedik, kızdık. Büyükelçilik Ankara'da olduğu için gitmek istememişti. Çünkü aşık olduğu kadınla İstanbul'da başka planları vardı. Son saatlerinde hayat arkadaşıyla güle oynaya kar topu oynadı Nuh. “Yaşamak istiyorum” diye acılar içinde haykırırken de yanında sevdiği kadın vardı. Hayali eminim ki onunla pembe panjurlu bir evde yaşamak değildi ama son nefesini de kanlar içinde kollarında vermek istemezdi. Zaten kimseyi de üzmek istemezdi. Huysuz ama tatlı adamımızdı Nuh.
Hiç sevmezmiş Ankara’yı Nuh, bugün öğrendik. Sana istemediğin bir şeyi zorla yaptırdık, Ankara’ya yolcu ettik Nuh. Mümkün olsa sonuna kadar mücadele ederdin, cenaze arabasının camlarını indirirdin aşağı. Ama annen seni bekiyor. Güvenli bir limanda biraz dinlen artık. Biz koruyamadık, kollayamadık seni. Başkalarının hakkı için gözünü karartıp mücadele eden, isyan eden bir adamla başka türlü olmalıydı vedamız.
Vicdanlı, yürekli gazetecileri işsiz bıraktınız. Yetmedi aramızdan çekip aldınız. Bugün biz bir eksiğiz artık. Ama yarattığınız nefret denizinde yalnızca biz değil siz de boğulacaksınız. Nuh’un rüyası da diğer kayıplarımız gibi kabusunuz olacak...
Agos / 19.02.15