Hasan Sivri: Filistin'de yakın zamanda zaferle sonuçlanan bir açlık grevi direnişi vardı. Siz de dışarıdan açlık grevine girerek açlık grevine destek verdiniz. İsrail, Filistinli esirlerin taleplerini yerine getirmek zorunda kaldı. Size göre ulusal düzeyde, hem içte hem de dışarıda destek bulan bu açlık grevinin ve direnişin sokakta süren intifadaya sağladığı kazanımlar nedir?
Leyla Halid: Zindanların intifadası; birçok tarafın uluslararası, bölgesel ve yerel gündemlerle birlikte Filistin halkının beyaz bayrağı kaldıracağını düşündüğü bir anda geldi. Bugün Oslo programı hala faal. Filistin içlerindeki bölünme sürüyor. Bunlar doğal olarak Filistin ulusal hareketini olumsuz etkiliyor. Zindanlardaki direniş ve grev, Esir Hareketinin hala bu düşman ile cephede savaştığını göstermiş oldu. Buna ek olarak da esirlerin talepleri vardı. Bu talepler, esirlerin hakları ve Filistinli tutsakların kazanmış olduğu haklarla ilgiliydi. Bu haklar da ayrıca önceki grevlerle kazanılmış haklardı. Bu grev, Filistinli Esir Hareketinin 1967 yılından bu yana 24. grevi. Bu grev, talepleri ve katılımcı sayısı bakımından Esir Hareketinin şimdiye kadar başlattığı en büyük grevdir. Bu grev içte ve dışta, bölgesel ve uluslararası alanlarda yarattığı yankılar sayesinde İsrail'in gerçek yüzünü tekrar ortaya çıkardı. Türkiye dahil Avrupa'da ve Amerika'da ve birçok yerde özgürlüğü ve onuru için direnen Esir Hareketini destekleyen gösteriler düzenlendi.
Birkaç gün önce işgal altındaki Kudüs'ün kalbinde FHKC ve Hamaslı oldukları ilan edilen üç genç bir eylem gerçekleştirdi. Eylemin gerçekleştirildiği bölge ayrıca önemli. Sokaklar Basil Al'Arac ve öncesinde hareketlenmiş ve intifada yoğunlaşırken, az önce bahsettiğimiz açlık grevine de Filistin'de ulusal düzeyde destek geldi. Bir yandan da Oslo müzakerelerini yeniden canlandırmak isteyen bir Abbas yönetimi var. Trump'ın da bir girişimi söz konusu. Filistin'deki bu bölünme ve çelişkiler Filistin Davasını nereye taşır?
Şüphesiz Oslo müzakerelerinden sonra Filistin halkını teslim almak ve Direnişi bitirmek için birçok girişimde bulundular. Trump'ın geliş amacı da bu. Hakikat şu ki Filistin yönetiminin tek seçeneği ABD merciliğinde müzarekere sürdürmek. Fakat son 23 yıl bize bu müzakerelerin Filistin halkının, hakkının ve hukukunun zararına olduğunu gösterdi. Filistin ulusal projesi zararlar gördü. Dolayısıyla Kudüs'teki bu eylem, Oslo müzakerelerinin getirdiği Filistin ve İsrail güvenlik birimlerine ve koordinasyonlarına cevap niteliği taşıyor. Bu eylem Kudüs'ü İsrail'in başkenti olarak görenlere cevaben geldi. Bu gençler bu eylem aracılığıyla Kudüs'ün Filistin'in başkenti olduğunu göstermek istediler. Bu gençler bu mesajı düşman İsrail'in işgal ettiği Kudüs'te kurduğu güvenlik bariyerini kırarak gösterdiler. Ayrıca bu eylem, müzakerelere sıfırdan tekrar dönme girişimlerine ve girişimcilerine bir cevaptır. Bu ayrıca bu halkın beyaz bayrağı, teslimiyet bayrağını faşist ve ırkçı düşman karşısında kaldırmadığı ve kaldırmayacağına dair güçlü bir işarettir. Bu ırkçı ve faşist düşman, müzakereleri kabul edenler üzerinden Filistin direnişini ortadan kaldırmak istiyor ve müzakerecilerden bu şekilde herhangi bir zamanda yararlanmak istiyor. 23 yıldır bu müzakerelerden bir küçük hak veya hukuk kazanılmış değil. Aksine yerleşim yerleri arttı. Tutuklamalar arttı. Katliamlar arttı. Rastgele katletmeler arttı. İşgalci düşmanın Batı Şeria'da kurduğu bariyerler ve rastgele tutuklamalar üzerinden Filistin halkı üzerinde kurduğu baskı arttı. Ayrıca Aksa'da işgal hamleleri sürüyor. Sonuncusu dün gerçekleşti. Bütün bu icraatlar, müzakere yürütülen bu düşmanın icraatlarıdır. Biz diyoruz ki müzakereleri talep edenler, müzakere etmek istedikleri bu düşmanı iyi okumalı. Bu düşman barıştan bahsedemez ve barış istemiyor. Filistinlinin talep ettiği barış, işgal kurbanları için istenen barıştır; toprağımızı gasp eden işgalciler için değil. Bir iki hafta önce Burak Duvarının Ağlama Duvarı olduğunu söyleyen açıklamalar vardı. Burak Duvarı, gaspçıların işgali altında ve silahlı direniş ile kurtarılacak olan Kudüs'ün bir parçasıdır.
Arap Körfezi ülkelerinin İsrail ile normalleşme girişimleri var. Bazı görüşmelerin gerçekleştiğine dair haberler vardı. Sonra da Trump Riyad'ta Körfez ülkeleri ile bir araya geldi ve ziyaretin ardından Suudilerden İsraillilere “Suudiler normalleşmeye hazır'' mesajı taşıdı. Bu normalleşmenin Filistin Davasına etkileri neler olacak? Hedef nedir sizce?
Trump'ın Riyad ziyareti ne Arap ne de İslam dünyasının çıkarına. Bu ziyaret hiç şüphesiz ki ABD çıkarınadır. Trump Arap ve İslam dünyasına “Direniş terörizmdir'' diyor. Ayrıca düşman olarak İsrail yerine hayal ürünü olarak İran'ı işaret ediyor. Trump'ın bu ziyarette dile getirdiği budur. Ayrıca sadece bölgemizde değil dünyada terörizmin kaynağı ABD iken Trump isim vererek İran, Hizbullah ve Hamas'ı terörizmle suçladı. Bütün bunlar, yaklaşık 70 yıldır toprağımızı işgal eden İsrail'in güvenliğini sağlamak içindir. Trump doğrudan Riyad'tan Tel Aviv'e gelip “Suudiler normalleşmeye hazır'' dedi. Daha önce gizli görüşmeler vardı. Açıklamalar vardı. Emekli general Enver Ashki'nin açıklamaları var (Çev. notu: Enver Ashki Arap TV'lerinde yorumculuk da yapan emekli bir Suudi general). Enver Ashki “Bu düşman ile uzlaşıdan başka bir seçenek yok'' diyor. Aslında “düşman'' demiyor, tam olarak şöyle diyor: İsrail ile uzlaşın, çünkü bu artık emrivaki. Direniş güçleri bunu reddediyor. Hatırlarsanız Trump seçim kampanyasında “ABD, bedeli ödenmediği takdirde krallıkları korumayacak'' demişti. Burada işaret edilen bedel siyasi ve ekonomik bedellerdir ve Trump Riyad'tan 500 milyar dolarlık anlaşma ile ayrıldı.
Riyad görüşmesinde esas hedeflerden birinin Direniş Ekseni ve İran olduğuna dair değerlendirmeler var. Yayılmacılıkla suçlanan İran'a tam gaz saldırı için bir hazırlık vardı. Tam da bu anda Katar krizi ortaya çıktı ve hedefe Katar kondu. Bu sırada biliyorsunuz Tahran'da İntifada'yı Destekleme Konferansı vardı. Bu normalleşme girişimlerini, Katar krizini ve İran'a saldırıyı nasıl okuyorsunuz?
Bu mevzuda abartılar var. Evet Körfez ülkeleri arasında çelişkiler var. Katar, Arap ve İslam dünyasının lideri olabileceğini düşünüyordu. Trump ise bu Riyad zirvesi ile Suudilere o liderliği teslim etmeye geldi. Bu meselenin bir yönü. Diğer bir taraftan bu krizde tarafsız olan ve farklı pozisyon alan Körfez ülkeleri var. Umman tarafsız kaldı. Kuveyt de aynı şekilde Suudilere verilen bu liderliği kabul etmeyen pozisyonda. Bu kriz öyle veya böyle çözülecek ve uzatılmayacak. Katar'a sınırın burası denmek isteniyor. Bu bölgede veya dışında, rolünü bundan daha fazla genişletemezsin denilmek isteniyor. Körfez krizi de ABD talebiyle bitecek. Amerikalılar “Bu meseleyi bitirin'' dediğinde bu meseleyi bitirecekler. Krizi çözmek için bir yolunu bulacaklar.
Bu krizin ve gidişatın Filistin davasına etkisine gelelim. Filistin, Arap ve İslam âlemindeki gelişmelerden doğal olarak etkileniyor tabii. Biz de bu Arap dünyasının bir parçasıyız. Bu bölgenin ve Arap dünyasının dışında değiliz. Yaşanan ihtilaflar, krizler bizi etkiliyor. Yemen, Suriye, Irak ve Libya'da yaşanan bu yangınlar Filistin'i de etkiliyor. Filistin halkına ve direnişine, hangi şekilde olursa olsun, destek akışı kesilmek isteniyor.
İran ilk defa İntifadayı Destekleme Konferansı gerçekleştirmiyor. Filistin'deki Birinci İntifadadan beri İran, İntifadayı ve Filistin halkını destekleme konferansları gerçekleştiriyor. Bir de Hamas var. Hamas Filistin'deki topluluklardan bir tanesi ve silahlı bir direniş gücü. Trump Riyad zirvesinde Hamas'a da terörist dedi ve kimse bir tepki verip bir şey söylemedi. Aynı şekilde Hizbullah ve İran da terörizmle suçlandığında, tüm Direniş güçleri terörizmle suçlanınca, Riyad zirvesi katılımcılarından kimse tek bir kelime etmedi ve karşı çıkmadı. Trump terörle suçladıktan sonra ayrıca terörle mücadele edeceklerini ve herkesin politikalarını buna göre gözden geçirmesini istedi. Bugün biz İsrail'in, bir yönetimin talebi ile, Gazze'ye giden elektrik ve su akışını azaltarak Gazze kuşatmasını nasıl artırdığını görüyoruz. Elektrik bugün her yerde artık hayatın içerisinde yer alıyor. Gazze gibi zalim kuşatma altındaki bir yerde elektriğin kesilmesi kuşatmayı daha da şiddetlendiriyor.
Gazze kuşatmasının şiddetlendirilmesi bir hazırlığa mı işaret? Bir savaş mı geliyor?
İsrail Gazze'ye üç defa savaş ilan etti ama Direniş ateşini söndürmeyi başaramadı. İsrail kendine yönelik herhangi bir tehlike hissettiğinde veya kendisine karşı saldırı hazırlığı gördüğünde -ki bu Filistinliler için meşru bir haktır çünkü kuşatan taraf İsrail- harekete geçiyor. İsrail'in önceki savaşlarda herhangi bir bahanesi veya meşruluğu elbette yoktu ve üç kez savaş ilan etti. İsrail Direnişi bitirmek istiyor. Bugün yeşil ışık da aldı. Savaş olacak diyemeyiz ama savaş olabilir diyebiliriz. İsrail her zaman buna hazır. İsrail saldırgan, ırkçı, faşist ve savaş suçlusu bir devlettir. Savaş olacak demiyorum. Gazze'ye saldırıda farklı yollar izleyebilirler. Hedefleri Direnişi bitirmek.
Suriye güneyinde hızlıca değişen denklemler var. Birçok gelişme yaşandı son haftalarda. İran 800 kilometre öteden Deyr Zor'daki IŞİD noktalarına füzelerini gönderdi. Amerikalılar Suriye savaş uçağını düşürdü. Kürtlerin liderliğini yaptığı Suriye Demokratik Güçleri, ABD liderliğindeki Rakka operasyonuna devam ediyor. ABD'nin ayrıca Deyr Zor doğusu ve güneyindeki bölgede bir kontrol sağlamaya yönelik girişimleri var. Ürdün'ün de katılacağı güney Suriye'de gerçekleştirilecek bir operasyondan bahsediliyor. Suriye'nin özellikle doğusu ve güneyindeki bu gelişmeleri nasıl okuyorsunuz? İsrail'in güvenliği ile mi ilgili? Enerji ve doğal gaz hatları savaşı mı?
Bugün tüm bu savaşlar, İsrail'in güvenliğini sağlamak içindir. Halep savaşından sonra Amerikalılar, Suriye yönetiminin Golan etrafındaki bölgede kontrolünü nasıl engelleyebileceklerini düşünmeye başladı. Suriye ordusu kuzey Suriye'de kontrolü sağlayınca güneyde İsrail'in güvenliği için harekete geçildi. Dünya Golan'ın işgal altında bir Suriye toprağı olduğunu söylerken İsrail, Golan'ı İsrail toprağı olarak görüyor. Amerikalılar, kendi politikalarına yakın tüm güçleri bir araya getirip, teröristlerin ellerinde ne kadar bölge kaldıysa o bölgede bir kontrol sağlamak istiyor. Aynı zamanda bir iktisadi mesele var, gün yüzü gibi gerçek olan. Doğal gaz hatları onlar için çok önemli.
Diğer tarafta bir de Kürt meselesi var. Ben bu meselenin ABD tarafından Suriye'yi tehdit için bir kart olarak kullanıldığını düşünüyorum. ABD aynı zamanda Irak'ta yaşandığı gibi bunu Suriye'yi parçalamak için bir kart olarak kullanıyor. Irak işgaline ve ABD'nin Irak'a getirdiklerine bir bakın. ABD liderliğindeki Koalisyonun, kuzey Suriye'de desteklediği silahlı grubu, bu amaçla desteklediğini görebiliyoruz. Fakat karşı tarafta sahada bir ittifakın oluştuğunu da unutmamak lazım. Rusya ve İran'ın sahada rolleri var. Rusya tehdit etti ve ABD ile olan anlaşmasını durdurup Suriye'nin egemenliğine saldırıyı ve Suriye'nin uçaklarının düşürülmesini kabul etmediğini ilan etti. İran'ın Deyr Zor'da IŞİD noktalarına uzun menzilli füzeleri göndermesi de ayrıca çok güçlü birer mesaj olarak okunmalı. Bu İsrail'i endişelendiren bir mesaj. Bu İran'ın sadece Deyr Zor'a değil, İsrail'e ulaşacak silahlara sahip olduğunu gösteriyor.
Hasan Sivri: Kürtlerin bölgeye, demokrasinin ve halklar arasında müşterek yaşamın olduğu özerk yönetim önerisi var. Kürtler -bazı kaynakların 100 bine yaklaştığını iddia ettiği silahlı gücü ile- IŞİD ile de mücadeleye devam ediyor. Aynı zamanda ABD ile sahada süren bir işbirliği söz konusu. Önceki gün ABD'nin silah yardımları kapsamında 7. silah yardım paketi Kürtlerin eline ulaştı. ABD'nin silah yardımlarını taktiksel işbirliği olarak değerlendirenler olduğu gibi bu işbirliğinin uzun vadeli stratejik olduğunu düşünenler de var. Siz bu durumu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Bir kimse ister demokrasi için ister başka bir şey için savaşıyor olsun, bu savaşında Amerika Birleşik Devletleri ve İsrail'e itimat ediyorsa hatalıdır. En büyük örneğini Irak'ta gördük. Hava, kara ve deniz kuvvetleri ve 30 ülke ile birlikte Irak'a asker indiren ABD, Irak'a demokrasiyi getirdi mi? Bölünme dışında Irak'a ne getirdi? Toplum içinde derin bir bölünme yarattı. Kim olursa olsun, ABD'ye itimat ederek iş yapanlar, aynı zamanda kendi kendilerine karşı iş yapıyordur. ABD hangi tarafta? Nereye koyuyoruz ABD'yi? ABD halkların karşısında bir yerdedir. ABD halkların düşmanıdır. Siyonist işgali nasıl tasnif ediyoruz? Bu Siyonist işgalci de ABD gibi halkların düşmanı olan eksenin bir parçası. Kürt halkı tarih boyunca zulme uğradı. Şüphesiz. Bugün ayrıca Kürtler Türkiye'de topluca tutuklanıyor, saldırılara maruz kalıyor, vekilleri tutuklanıyor, parti başkanları ve belediye başkanları tutuklanıyor. Bu zulümdür. Bunun karşısında direnmeye hakları vardır. Fakat ABD ve İsrail, Kürtlerin demokratik hakları ve özgürlüğü veya toplumsal adalet peşinde değil. Dolayısıyla bu şekilde devam edilmesi hata. En nihayetinde Amerikan emperyalizmi ve müttefiki Siyonist işgalci İsrail, kendi çıkarlarının güvende olmasını istiyor.
Medya Şafak / 22.06.17