Başbakan Yardımcısı Yalçın Akdoğan’ın, 24 Aralık günü PKK’nın askeri kanadının başındaki Murat Karayılan’ın bir gün önce söylediklerine sert tepki vermesi Kürt çözüm sürecindeki iniş çıkışların son örneği oldu.
Oysa bir gün önce hem HDP heyetinin kilit isimlerinden Sırrı Süreyya Önder, hem de Akdoğan’ın sürecin “Yeni bir aşamaya” geldiği açıklamaları vardı. Önder, MİT Müsteşarı Hakan Fidan’ın devreye girip ketumiyet ayarı vermesi sonrasında 17 Aralık’ta Akdoğan, ardından 22 Aralık’ta Abdullah Öcalan ile görüşmüş, Kandil yoluna çıkmıştı.
MİT kökenli Kamu Güvenliği Müsteşarı Muhammed Dervişoğlu başkanlığında, İmralı’da 1+5 formatında yürütülecekti. Yani Türk heyetine Dervişoğlu, PKK heyetine Öcalan başkanlık edecek, her heyette beşer kişi yer alacaktı.
***
Ama aynı gün Karayılan bir başka açıklama yapmıştı. Buna göre, anlaşmaya varılması durumunda PKK 15 Mart’ta (Nevruz’dan bir hafta kadar önce) silahlı mücadeleyi bıraktığını açıklayacak, o arada Öcalan 15 Nisan’da PKK Kongresi’ne başkanlık edecekti.
Böylece Fidan’ın “Bilgi sızdırmayalım” uyarısına karşın görüşülen takvime dair bilgi vererek Akdoğan’ı kızdırmış oluyordu. Ama Akdoğan’ın kızdığı sadece bu değildi; neticede aynı günkü Yeni Şafak gazetesinde bu tarihlere ek olarak, mesela 8 Şubat’ın değerlendirmeler bakımından dönüm noktası olabileceği bilgisi de vardı.
Akdoğan’ı asıl kızdıran, Karayılan’ın seçime kadar sonuçlanmazsa “savaşa başlarız” demesiydi. Bu Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’a da Başbakan Ahmet Davutoğlu’na da o kötü deyimle, “şehit cenazesi şantajı” anlamına mı geliyordu?
***
Daha önce Cemil Bayık da, Besê Hozat da süreci doğrudan seçimle ilişkilendirmişti.
Bayık defalarca AK Parti’nin kendilerini seçime dek “oyalayacağını”, sonra bir şey yapmayacağını, hatta şiddet politikalarına döneceğini iddia etti.
Öte yandan seçim PKK ve onunla benzer tabanı paylaşan HDP kitlesini de hareketlendirmiş durumda.
HDP Eşbaşkanı Selahattin Demirtaş’ın “seçime ayrı parti olarak gireceğiz” demişti. Önder, en son demecinde anketlere göre yüzde 11,8 oy alacaklarının göründüğünü, yani yüzde 10 barajını geçmelerinin mümkün olduğunu söylemişti.
Besê Hozat 24 Aralık’ta Özgür Gündem’deki yazısında bu özgüveni bir adım öteye taşıdı. Hozat’a göre, HDP barajı geçerse, AK Parti tek başına iktidar olamaz, Türkiye’de koalisyonlar dönemi açılır ve hatta HDP koalisyon ortağı olurdu.
***
Tabii terazinin diğer kefesinde Hatip Dicle’nin uyarısı var. Dicle’ye göre, olur da yüzde 10’u aşamaz ise HDP, şimdiki gibi bağımsız girmiş 20-25 vekile de sahip olamayacak. Ayrıca bu durumda AK Parti HDP’nin etkili olduğu illerdeki hemen her koltuğu alacağı için belki Erdoğan’a yarı-Başkanlık sistemi yolu açacak bir Anayasa değişikliğini halkoylamasına gerek kalmadan Meclis’te yapacak çoğunluğa da sahip olacak.
Zaten mesela CHP’nin HDP’ye “AKP ile uzlaştınız” eleştirisi ve “Sözlerinde durmazlar” uyarıları da aynı minvalde.
Kemal Kılıçdaroğlu dün Posta’da Hakan Çelik’e “Seçimden sonra çatışma başlayacak” iddiasında bulunmuş. Endişesinin kaynağını ise “Diyarbakır’a gidin sorun” diye yanıtlamış.
***
İş Karayılan’ın dediği gibi yeniden çatışmalara dökülürse, ülke için felaket olur. Çünkü bu arada hem hükümet kanadı, hem PKK saflarını yeniden yapılandırdı ve güçlendirdi.
Siyasi bakımdan Cumhurbaşkanlığı seçimi HDP üzerinden PKK’nın Türk soluyla yeniden bağ kurmasını, hükümetin meşru muhatabı imajı kazanmasını sağladı. Askeri bakımdan Irak ve Suriye’de IŞİD’e karşı mücadele, özellikle Kobani direnişi, PKK açısından hem eylemsizlikten kurtulma, hem de silaha açık sol örgütlerin tabanı vasıtasıyla Batı illerindeki örgütlenmesini zenginleştirme fırsatı oldu.
Hükümetin süreç nedeniyle asker ve jandarmayı sıkı denetim altında tutmasının da etkisiyle PKK Güneydoğu’da devlete paralel olarak kendi mahkemelerini, vergi toplama, askere alma bürolarını kurmaya; bunlara “kanton” demeye başladı.
Öte yandan diyalog süreci sayesinde MİT, PKK’nın karar mekanizmaları ve işleyişine dair daha önce bilmediklerini de öğrendi. Evet, asker bu süreçte geri tutuldu, ama “kalekol” inşaatları sürdü. Kanlı 6-7 Ekim olayları ardından getirilen “Kamu Düzeni” paketi, asker, polis ve istihbaratçılara 12 Eylül darbe rejimini akla getiren geniş yetkiler veriyor; yargılanma muafiyetleri getiriyor.
Özetle, çatışmanın yeniden başlaması kâbus senaryosudur.
***
Bir de Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın “Diğer Kürt partileriyle” temasları var, “Süreç çerçevesinde” diye açıklanan.
Bu temaslara bakınca göze çarpan ise daha çok AK Parti’nin Sünni seçmen tabanını pekiştirme çabası oluyor. Yani Kürt diyalogu nasıl seyrederse etsin, ister Kürt ister başka kavim aidiyeti olsun, Sünni tabanın AK Partiden kopmamasını sağlamak amaçlanıyor gibi.
Seçime çatışmasız, şehit cenazesiz gitmek AK Parti’nin yumuşak karnı, PKK da buna oynuyor zaten.
PKK ise AK Parti’nin “Seçime kadar havuç, seçimden sonra sopa” siyaseti izliyor olmasından endişe ediyor. Gerilimin, iniş çıkışların kaynağı ve özeti budur.
Radikal / 26.12.14