BDP heyeti bir yandan Öcalan ve Kandil arasındaki görüşmeleri sürdürürken, öte yandan Demokratik Toplum Kongresi de süreç hakkında BDP dışı Kürt parti ve oluşumlarla irtibat kurmaya başladı.
BDP heyetinin Öcalan’la görüşmesinden sonra, geçtiğimiz hafta (7 Mart’tan itibaren) DTK eşbaşkanları Ahmet Türk ve Aysel Tuğluk, Diyarbakır’daki Kürdistan İslamî İnisiyatifi,Hak ve Özgürlükler Partisi (HAK-PAR), Katılımcı Demokrası Partisi (KADEP), Devrimci Demokrasi Kürt Derneği (DDKD) ve Özgürlük ve Sosyalizm Partisi (ÖSP) gibi çok sayıda kurum ve kuruluşu ziyaret ederek süreç hakkında görüş alışverişinde bulundu.
DTK heyetinin görüştüğü kurum ve oluşumların ortak özelliği, PKK’ye her zaman mesafeli durmuş olmaları. Şimdilerdeyse BDP, PKK ve DTK dâhil tüm Kürt örgütlerinin, devletle müzakere öncesinde bir araya gelip ortak bir paydada buluşarak masaya oturmasını istiyorlar. Genel eğilime bakılırsa, Kürt hareketlerinin önümüzdeki süreçte böyle bir hamle yapması da muhtemel görünüyor.
Yeni süreci olumlu karşılayan ve destekleyen Kürt siyasetçileri arasında daha önce PKK’yle çatışmış örgüt geleneklerinden gelenler de var, Kürt hareketinin çeperinde durmakla birlikte, ona yönelik sert eleştiride bulunanlar da.
Zilan: “Feragat edilemeyecek talepler”
“Sayın Öcalan’ın ve PKK’nin kendileriyle ilgili bir gündemleri var. Silahların susması, PKK militanlarının Türkiye siyasî sınırlarının dışına çıkması konusunda onların kendi hukukları var. Biz bunu belli şartlarda destekleyebiliriz de. Ama bana sorarsanız ben PKK’nin silahları bırakmasını değil de dönüşmesini isterim.”
Bu sözlerin sahibi, 1990’larda PKK’ye karşı örgütlenen ve pek çok katliama imza atan Hizbullah’ın avukatlığını üstlenmiş olan Sıdkı Zilan’a ait.
Şimdilerde Kürdistan İslamî İnisiyatifi’nin (Azadî) örgütleyiciliğini yapan Zilan, DTK heyetinin, BDP’nin İmralı ziyaretinden sonra kendileriyle görüştüğünü söylüyor ve ekliyor: “Barış sürecini desteklediğimizi söyledik. Sürecin desteklenmesi konusunda hemfikiriz. Ama detaylara indiğimizde… Mesela bazı konularda bir halkın adına bazı fedakârlıklarda bulunulamaz. Örneğin siyasî aktörler de anadilde eğitimden vazgeçemezler. Ama BDP, DTK, Sayın Öcalan veya PKK kendi hesabına fedakârlık yapabilir. Biz de fedakârlık yapabiliriz. Yapmalıyız da. Ama milletin hesabına fedakârlık yapılamaz.”
Zilan’ın “fedakârlık yapılamaz” dediği başlıklar aslında 17–18 Eylül 2011 ve 9 Mart 2012’de, BDP ve DTK’yla birlikte, İslamcısından sosyalistine kadar tüm Kürt yapılarının bir araya geldiği iki konferansta belirlenmiş. 2011’deki “Türkiye’de Kürdistan Konferansı”nda mutabık kalınan dört maddeyi HAK-PAR Genel Başkan Yardımcısı Bayram Bozyel hatırlatıyor:
Kürt örgütlerinin ortaklaştığı dört talep
1-Anadilde eğitim ve Kürtçenin ikinci resmî dil olması, 2- Kürtlerin kendi isimleriyle (Kürt, Kürdistan vs.) örgüt kurabilmeleri ve örgütlenebilmeleri, 3- Kürtlerin kendi gelecekleri üzerinde söz ve karar sahibi olabilmesi, 4- Bu hakların anayasal güvence altına alınması.
Kürt sorununun ancak Türkiye’nin federatif bir yapıya kavuşmasıyla çözülebileceğine inandıklarını söyleyen Bozyel, mevcut sürecin yeni anayasayla paralel ilerlemesi gerektiğini düşünüyor. Ona göre şu anda bir müzakereden ziyade diyalog ve normalleşme süreci yaşanıyor ve sürecin sağlıklı ilerlemesi için silahların susması elzem görünüyor: “PKK’nin Türkiye dışına çekilmesini ve giderek silahları bırakmasını destekliyoruz. Ama bunun kimi asgari adımlarla paralel yürütülmesi gerekir. Bu, işin normalleşme kısmı. Şu an normalleşme sürecindeyiz. Ama sorun olduğu gibi kalıyor. Dolayısıyla biz bunu Kürt sorununun çözüm süreci olarak görmüyoruz. Kürt sorununun çözümü, Kürt halkının temel hak ve özgürlüklerinin iadesinden geçiyor.”
Baksi: “Türkiye vatandaşlığı Kürtlerin inkârıdır”
BDP dışı Kürt örgütleri neredeyse ağız birliği etmişçesine 2011 ve ‘12’de gerçekleştirilen konferanslardan sonra beyan edilen taleplere dikkat çekiyor.
Örneğin KADEP Genel Başkanı Lütfi Baksi, yeni anayasada Kürt sözcüğüne yer verilmediği müddetçe gerçek anlamda bir çözüm olamayacağı görüşünde. Baksi’ye göre “Türkiye vatandaşlığı”, Kürtlerin yeniden inkârıyla eşanlamlı. Kendilerini ziyaret eden DTK heyetine de bu görüşü aktardıklarını ifade eden Baksi, her şeye rağmen İmralı ve Kandil görüşmelerinin devam etmesi taraftarı: “Biz süreci izliyoruz. Kürt ve Kürdistan kelimesinin yer almadığı bir çözümden yana değiliz. Ama diyoruz ki süreç başlasın, arkası gelir.”
Bu süreçte tüm Kürt oluşumlarından meydana gelen bir meclis kurulmasını öneren Baksi, taleplerin bu mecliste belirlenmesi gerektiğini düşünüyor. “Kürt Meclisi” bünyesinde oluşturulacak bir komisyonun devletle masaya oturması gerektiğini söyleyen Baksi’ye göre sorunun kökten çözülmesi için federatif sistem en uygun model.
Taşçıer: “Muhatap sadece BDP değil”
Devrimci Demokrasi Kürt Derneği (DDKD) Genel Başkanı İmam Taşçıer ise yeni süreç konusunda temkinli. Ona göre hükümetin bu süreci sadece BDP’yle yürütmesi ileride çeşitli sorunlara neden olabilir. Şöyle ki: “Kürt sorununun çözümü konusunda diğer Kürt örgütleriyle de görüşülmeli. Muhatap sadece BDP değil. Bizim de önerilerimiz var.”
Peki, nedir DDKD’nin önerileri? Aslında Taşçıer de tıpkı Zilan, Bozyel ve Baksi gibi, “Türkiye Kürdistan’ı Konferansı”nda belirlenen dört maddeyi esas alıyor. Taşçıer’e göre PKK son 15 yıldır silahlı mücadele gerektirmeyen talepler öne sürüyor: Silahların susmasının çözüm yolunu açacağını düşünmekle birlikte, şu çekinceyi de ifade etmekten geri durmuyor Taşçıer: “Ne yazık ki silah patladığı zaman herkes Kürt sorununun çözümünden söz ediyor. Silah patlamayınca da kimse Kürt sözcüğünü ağzına almıyor.”
Taşçıer de sorunun kalıcı çözümü için Kürtlerin içişlerinde bağımsız, dışişlerinde Ankara’ya tabi olacağı federatif bir model öneriyor.
Maçin: “Kalıcı çözüm öngörülmüyor”
İmralı ve Kandil görüşmelerine ilişkin çekincesi olan bir başka Kürt siyasetçi ise Özgürlük ve Sosyalizm Partisi (ÖSP) Diyarbakır İl Başkanı Nusrettin Maçin. “Diyalog sürecinin başlatılması anlamlıdır. Fakat bu süreç silah bıraktırmaya mı, Kürt sorunun çözümüne mi yöneliktir, o konu biraz problemli görünüyor” diyen Maçin, hükümetten sorunun kalıcı çözümü konusunda herhangi bir açıklama gelmediğini hatırlatarak devam ediyor: “Bu anlamda sürece kaygılı yaklaşıyoruz. Eğer sorunun çözümüne gelirse mesele, Kandil ve BDP dışındaki diğer Kürt partileri de müdahil olmak zorundalar. Çünkü bu bir ulus sorunudur.”
Maçin de farklı görüşlerdeki Kürt örgütlerinin taleplerini ortaklaştırdıktan sonra devletle masaya oturması gerektiğini düşünüyor. Bunu kendilerini ziyaret eden DTK heyetine ilettiklerini söyleyen Maçin, makro düzeyde bakınca Kürt sorununun kalıcı çözümünün uluslararası güçler tarafından öngörülmediği görüşünde. Ona göre Suriye üzerinden şekillenen Rusya, Çin ve Hindistan kutbuna karşı Batı Avrupa, ABD ve Türkiye kutbu bulunuyor. “Kalıcı çözüm öngörülmüyor” diyen Maçin’e göre Batı Avrupa ve ABD’nin Türkiye’yi demokratikleştirme niyeti var ama bu, Kürtlere kısıtlı hakların tanınmasının ötesine geçmiyor.
“Süreç sabote olmasın diye” herhangi bir karşı çıkış yapmaktan imtina ettiklerini söyleyen Maçin, görüştüğümüz diğer örgüt temsilcilerinin söylediğini adeta tekrar ediyor: “Arkadaşlar [PKK’liler] silah bırakma konusunda kendi iradeleriyle bu süreci başlattılar. Bu onların en doğal hakkıdır. Ama Kürt sorununun çözümü ve müzakere sürecinde sessizliğimizi sürdürmeyeceğiz.” (İA/HK)
bianet.org / 14.03.13