Kürdistan’ın referandum çıkmazı - 2: KDP cephesinden bir bakış: Kürdistan çaresiz değil - Fehim Taştekin

Referanduma karşı çıkanlar Kürdistan’ın komşularının izleyeceği politikaların bağımsız bir devleti başarısızlığa uğratabileceğinden korkarken birçok kişi de Türkiye’nin Kürdistan realitesini tanımayıp güç ya da ambargo siyasetine yönelmesinin çıkmaz yol olduğuna inanıyor. “Kürt’ün elinde de kartlar var. Başur (Güney Kürdistan) ile Rojava (Batı Kürdistan) birleşirse, hatta bu coğrafi bütünlük Akdeniz’e kadar uzanırsa Türkiye ne yapar? Başur ve Rojava’da ABD’nin ondan fazla askeri üssü var. İsrail de bunu istiyor” diyenlere de rastlamak mümkün.

  • Haber
  • |
  • Basın derleme
  • |
  • 06 Eylül 2017
  • 06:03

Kürdistan’da hepsi bağımsızlıktan yana olmakla birlikte referandum kararını eleştirenlerin “Zamansız ve zemini hazır değil” şeklindeki argümanlarına karşın Kürdistan Demokrat Partisi’nin (KDP) başını çektiği ‘Evet’ cephesi, “Çaresiz değiliz ve adım atmak için tam zamanı” diyor.

Bir dönem KDP’den milletvekilliği yapan ve partiye bağlı gazetelerin sorumluluğunu yürüten Aso Kerim’e Erbil’deki Kürdistan Parlamenterler Birliği’nde kulak verdim. Kerim’e göre Kürdistan sanıldığı gibi çaresiz değil; Ortadoğu denkleminde Kürdistan’ın işgal ettiği yer İran ve Türkiye için de değerli; bunu görmek için felaket tellallığını bırakıp sadece bakış açısını biraz değiştirmek gerekiyor.

Zamanlamanın uygun olmadığı eleştirilerine ne diyorsunuz?

Aksine zamanlama çok uygun. Çünkü Haşd el Şaabi büyüyor ve tartışmalı bölgeleri geri almak için harekete geçebilir. İran burada etkili. Evet Mukteda el Sadr, Ammar el Hekim ve Haydar el İbadi İran’dan daha bağımsız olmaya çalışıyor. Nuri el Maliki gibi siyasi liderler ve Esaib el Ehl’ül Hak gibi milisler ise İran’la bağlantılı. Şiiler arasındaki bir takım farklılıklar seçim döneminde daha açık hale gelebilir… Kürtler DAİŞ’i yenmek için çok önemli roller üstlendi. Bölgemizde etnik ve mezhepsel çatışmaların bir daha yaşanmaması için bu referandumu yapıyoruz. Burada ortak yaşam modeli ortaya çıktı. Mülteciler buraya sığındı ve problemsiz yaşam sürme imkânı buldu. Başka etnik ve mezhepsel gruplarla barışçıl bir gelecek kurmak istiyoruz.

ABD de zamansız buluyor…

ABD, Kürdistan referandumunun seçimden sonraya ertelenmesini istiyor. Bana göre ABD, 2003’ten beri Irak’ı bütünleştirmeye yönelik siyasetinde sonuç alamıyor. Irak etnik ve dini olarak bölündü ve kesinlikte eski Irak olmayacak. Amerikan siyaseti şimdi Körfez’i Irak’la ilişkiler geliştirmeye teşvik ediyor; İran’ın Irak’taki nüfuzunu azaltmak istiyor. O yüzden referandumun 2018’deki seçimlerden sonraya ertelenmesini tercih ediyor.

Komşular ve uluslararası aktörlerle gerekli temaslar yürütülmeden kararın alındığı eleştirisi de var…

Kürdistan istikrarlı bir devlet olacak. Bu Türkiye için de iyi olacak. Türkiye için tampon bölge görevi görecek. Biz İslamcı teröristlerin Türkiye’ye geçmelerine engel oluyoruz. Türk basınına göre Türkiye bu yılın ilk beş ayında buraya 4 milyar dolar ihracat yaptı. Yıl sonuna kadar 10 milyar doları bulacak. Bakınız Türk malları her yerde. Burası Türkiye için çok kolay bir pazardır. Irak’tan Türkiye’ye giden turist sayısı Kürdistan’dan giden turistten daha az. Türkiye petrolden transfer, depolama ve komisyon parası alıyor. Halkbank’ta bu para tutuluyor. Ayrıca Türkiye’ye daha ucuz petrol veriliyor. Bu ilişkiler nedeniyle Kürdistan’ın bağımsız olması Türkiye’nin lehinedir. İran da Türkiye ile ilişkiler gelişirken kendisi kapılarını kapatmıyor. Yani iki ülke arasında rekabet var. Tabii her şey gül gülistanlık değil: Irak’la sınır, petrol, gaz ve su kaynaklarıyla ilgili problemler çıkabilir.

Bunlar basite indirgenecek sorunlar mı? Her biri savaş nedeni sayılıyor…

Bunları müzakereyle çözmek istiyoruz. Petrol ve doğalgaz ile ilgili paylaşıma dayalı çözümler geliştirebiliriz. Yüzde 40 Irak’ın olabilir mesela. 1925’te Musul Irak’a bırakılırken Türkiye ile petrol anlaşması yapılmadı mı? Türkiye petrolden 25 yıllığına yüzde 10 pay alarak Musul’dan vazgeçti.

Tam bağımsızlık olmazsa belli bir süreliğine konfederasyon gibi çözümlere de gidebiliriz. Belki o zaman İran ve Türkiye sesini çıkarmaz. Böylece onların dediği gibi Irak’ın birliği sağlanmış olur. Ekonomik açıdan da bu ülkeler yine çıkarlarını muhafaza etmiş olurlar.

Türkiye bir taraftan referanduma karşı çıkarken diğer taraftan da yaptırım tehdidinde bulunmuyor. İçerde de Kürtlere karşı çok sert bir politika izliyor. Türkiye’nin bu iki taraflı politikasını nasıl yorumluyorsunuz?

Erdoğan pragmatik bir lider. İki şeyi birbirinden ayırıyor; iktisat ve siyaseti birbirine karıştırmıyor. İç ve dış siyaseti ayırıyor. Kürdistan’ın kendisinin dostu olmasını istiyor çünkü buradaki liderlerle ilişkiler iyi. Neden yapıyor bunu? Dünyaya mesaj veriyor; ‘Kürtlerle ilişkilerim iyi ama PKK terör örgütüdür’… Irak’ta da Sünni bölgeler harap oldu. Türkiye yeniden yapılanmadan pay almak istiyor. Irak’a ulaşmak için Kürdistan’dan geçmesi gerekiyor. O yüzden hem Irak’ı hem Kürdistan’ı istiyor. Hatta Körfez için de Kürdistan bir kapıdır. Ayrıca İran’a karşı nüfuzunu artırmak istiyor. Erdoğan’ın İhvan gibi Sünni yapılarla ilişkileri var. Özellikle Ahmet Davutoğlu döneminde… Seçim dönemlerinde Sünnilerin aday listeleri Davutoğlu’nun evinde düzenleniyordu. Ama bağımsız Kürdistan kurulursa Erdoğan gerçekçi olmak ve realiteyi kabul etmek zorunda kalacaktır. Kürdistan devlet olduğunda ilişkiler devletlerarası seviyeye gelecektir. Eşit muamele yapmak, devlet gibi davranmak durumunda kalacaktır.

Bir başka hesaba göre de Türkiye kapıları kapattığında Kürdistan nefes alamaz. Senaryoya tersinden bakarsanız…

Abluka senaryosu yüzde 100 olmaz diyemem. Ama uzak ihtimal.

İran’ın oyun planı nedir sizce? İran’ın eli Bağdat’ta güçlü. Burada da Kürt partilerle ilişkileri var. İran bu kartlarını kullanmayacak mı?

İran’ın durumu maniple edebileceğini sanmıyorum. Tek istediği Irak içinde kalmamız, bunun dışında istediğimiz hiçbir hakka itirazı yok. Türkiye’den sonra Kürdistan’la ilişkilerden en fazla faydalanan İran’dır.

İran’ın kendi sınırlarının değişmesi konusundaki korkularını nereye koyuyorsunuz? Sonuçta Mahabad Cumhuriyeti İran’da kurulmuştu.

Bizim sınırlarla ilgili problemlerimiz ağırlıklı olarak Şiilerle değil Sünnilerle. Irak Anayasası’nın 140. maddesi uygulandığında Şiiler fazla bir şey kaybetmiyor. Irak’la ilişkiler kesildiğinde Şiiler Irak’ta mutlak egemen olacak. Biz Şiiler ya da Sünnilere özel vurgu yapmak istemiyoruz. Ama Irak eskisi gibi olmayacak. Suriye de eskisi gibi olmayacak. Türkiye Kürtlerle dost olursa kendi çıkarınadır. Bu Suriye’deki Kürtler için de geçerli.

Türkiye’nin Rojava’ya yönelik sert politikasını KDP de desteklemedi mi?

Nasıl yani?

Türkiye yukarıdan abluka uygularken KDP de burada Rojava etrafında hendek kazdı, sınırı kapattı.

Siyasette çok şey değişebilir. Barzani Okaz gazetesine verdiği röportajda PKK’yi terör örgütü olarak görmediğini söyledi. Rojava’dan bahsederken, ‘Diğer partileri dışladıkları için eleştirilerimiz var ama içerik olarak Kürtlerin güttüğü oluşuma karşı değiliz’ dedi. PYD’nin (Demokratik Birlik Partisi) Araplar, Türkmenlerle, Çerkeslerle ve Çeçenlerle nasıl ki iyi ilişkileri var Kürtlerle de olmalı. PKK ile sorun siyasi ve ideolojik rekabetle ilgili. Barışamazlar diye bir şey yok.

İran’ın bir şekilde sürece müdahale etme olasılığı nedir?

İran Kürdistan’a saldırmayacak. İran bağımsız Kürdistan’ı istemiyor ama olursa da barışçıl ilişkiler kuracaktır. Ayrıca ABD de buna izin vermeyecektir. İran sorunların kendi sınırlarına ulaşmasını istemez. Çatışma sorunların sınırlara ulaşmasını sağlar. Giderek Yemen’de, Suriye’de, Lübnan’da oynuyor, yani sınırlarından uzakta. Fakat Haşd el Şaabi içindeki bazı gruplar Kürdistan’da bir şeyler yapmak isteyebilir. 50 kadar grup var, savaşçı sayısı 160 bini buluyor. Bazıları İran’dan para, silah ve eğitim desteği alıyor. Bazı komutanlar da Ayetullah Hamaney’e bağlı. Bunlar 2018’deki seçimde de etkili olacak. Bazıları Nuri el Maliki ile ittifak kurabilirler. İran’daki gibi çift ordu istiyorlar. Başbakan Haydar el İbadi ve (Büyük Ayetullah) Ali Sistani buna karşı.

Mesud Barzani ABD’den koruma ve güvence almadan referandum kararı alabilir mi?

Tam bilmiyorum ama ABD’den zımni bir destek olmadan Barzani’nin bunu yapabileceğine inanmıyorum. Bir seferinde (eski Başkan Yardımcısı) Joe Biden, Mesud Bey’e ‘Ben ve sen hayattayken Kürdistan’ı göreceğiz. Ama nasıl ve ne zaman? Bu başka bir mesele’ demişti. Sadece ‘Zamanı değil’ diyorlar. Başka problemler çıkmasından korkuyorlar.

Referanduma karşı çıkanlar Kürdistan’ın komşularının izleyeceği politikaların bağımsız bir devleti başarısızlığa uğratabileceğinden korkarken birçok kişi de Türkiye’nin Kürdistan realitesini tanımayıp güç ya da ambargo siyasetine yönelmesinin çıkmaz yol olduğuna inanıyor. “Kürt’ün elinde de kartlar var. Başur (Güney Kürdistan) ile Rojava (Batı Kürdistan) birleşirse, hatta bu coğrafi bütünlük Akdeniz’e kadar uzanırsa Türkiye ne yapar? Başur ve Rojava’da ABD’nin ondan fazla askeri üssü var. İsrail de bunu istiyor” diyenlere de rastlamak mümkün.

İSLAMCILAR: BİRİ ORTA YOLCU, DİĞERİ PROTEST

Kürdistan’da çok fazla üzerinde durulmayan bir faktör giderek güçlenen ve daha merkeze oynayan İslamcı kesimler. Selefi damardan gelen Kürdistan İslam Topluluğu (Komel) ve İhvan’ın Kürdistan yapılanması olarak görülen Kürdistan İslami Birliği (Yekgırtu) Kürdistan parlamentosunda temsil ediliyor.

2013’te Kürdistan’daki meclis seçimlerinde Yekgırtu 10, Komel 6 vekil çıkarmıştı. Her iki parti de seçim sonrası hükümette yer aldı. Asıl gücünü Halepçe’deki İslamcı tabandan alan Komel, Erbil’de de gücünü artırıyor. Komel’in lideri Ali Bapir, 2010’da Irak genel seçimlerinde Erbil’de 60 bin oy almıştı.

Komel daha protest bir çizgi izlerken Yekgırtu, KDP’ye yakın bir duruş sergiliyor. Referandum konusunda Komel, Goran gibi erteleme veya en azından seçimlerden sonra ya da seçimlerle birlikte yapılmasını talep ediyor. Bu konuda meclis kararı KYB, Goran ve Komel’in ortak şartı. Yekgırtu içinde de üç eğilim dikkat çekiyor: Dohuk’takiler KDP’ye yakın dururken Süleymaniye’dekiler muhalefete paralel tepki veriyor. Erbil kanadı ise ortada.

Yekgırtu’nün lideri Selahaddin Bahadin referandumla ilgili eleştirilere hak vermekle birlikte bu sürecin kaçınılmaz olduğuna inanıyor. Tarihsel süreci atlayarak referandum kararının değerlendirilemeyeceğini düşünüyor:

“Referandumu konuşabilmek için tarihe dönmemiz gerekiyor. Irak kurulurken Şeyh Mahmud Berzenci’nin liderliğinde direnen Kürtler haklarının verilmesi garantisiyle yeni devlete katıldı. Buranın durumu Kürdistan’ın diğer parçalarında farklı. İran ve Türkiye’deki Kürtlerle ilgili bir böyle bir durum yok. Haklar tanınmadığı için çatışmalar yaşandı. 1958’de Kürtlerle Arapların aynı haklara sahip olduğunu öngören anayasa yazıldı. Bir dönem durum biraz düzeldi. 1961’de Eylül Direnişi başladı. Özellikle 31 yıl boyunca Baas bu direnişi yok etmeye çalıştı. 1970’te tekrar anlaşma sağlandı. Kürtlerin haklarını tanıma sözü verildi. Sözler tutulmadı. Enfal operasyonlarıyla 180 bin Kürt öldürüldü. Köyler yıkıldı, onbinlerce Kürt göçe zorlandı. 1991’te 36’ncı paralel ile birlikte Saddam ile ilişkiler kesildi, coğrafya bölündü. Kürdistan tanınmayan devlet olarak hareket etti. 2003’te Saddam gidince ABD ve İran bizimle oturup konuştu. ‘Yeni bir dönem başlıyor, gelin Bağdat’ta hükümete katılın, bu sizin döneminizdir’ dediler. Gittik, geçiş döneminde sırayla birer aylığına başkanlık yaptık. 2005’te Irak Anayasası yazıldı. Anayasada tartışmalı bölgelerle ilgili 140’inci maddenin 2007’ye kadar uygulanması gerekiyordu. Uygulanmadı. Bu arada Bağdat yönetimi yavaş yavaş güçlendi. Haklarımızı vermediler, önemli makamları geri aldılar. Bunlar Kürtlerle Bağdat arasında güvensizlik yarattı. 2014’ten itibaren Bağdat bütçeyi kesti, memur maaşları gönderilmedi. DAİŞ geldiğinde Irak hükümeti tartışmalı bölgeleri koruyamadı. Peşmerge buraları geri aldı. Şimdi Haşd el Şaabi gelip tartışmalı bölgelerde Peşmergelerin karşısına dikildi. Geri çekilirsek ödediğimiz bedeller boşuna gidecek. Çekilmezsek Haşd ile savaşmak zorunda kalacağız. DAİŞ’ten sonra bağımsızlık için yeni bir yol haritası ortaya çıktı. Birlikte tek bir devlet içinde yaşamıyorsak bari iyi bir komşu olalım.”

Bahadin referanduma yönelik itirazların da aşılabileceğini düşünüyor:

“Bu eleştirilerin bir kısmı doğru. Fakat unutmayalım ki referandum kararından önce siyasal olarak birbiriyle kavgalı hale geldik. Meclis kapalı, Barzani’nin görev süresi dolmuş durumda. Barzani bütün bu kavgayı bitirmek için böyle bir karar verdi. Mecliste 111 koltuk var. Sadece 30 vekil hayır için çalışıyor.

Elbette meclis açık olsaydı daha demokratik olacaktı. Erteleme isteyen Komel ve Goran hariç diğer partiler başkanlık divanında konuşup karar alıyor. Referanduma yakın meclis açılabilir. Goran razı olmazsa başkanlığı Kürdistan Yurtseverler Birliği (KYB) üstlenebilir ve böylece referandum kararı çıkartılabilir.”

Diğer partilere kıyasla Bahadin, Türkiye’nin vereceği tepki konusunda daha iyimser:

“Türkiye önemli stratejik faktördür. Referanduma karşı olmalarını anlıyoruz. Kürdistan için önemli bir kapıdır, ilişkileri iyi tutmaya çalışıyoruz. Referandumun bunu bozmayacağından eminiz.”

Yekgırtu’nün İslamcı kesimdeki rakibi Komel’in lideri Ali Bapir ise daha eleştirel bakıyor. Bapir partinin Erbil’deki merkezinde sorularımı yanıtladı:

Komel nasıl bir Kürdistan istiyor?

102 kitaba imza attım. 1984’te bir kitap yazdım, milletimiz için, vatanımız için ne istiyoruz diye. Bizim de bütün dünya milletleri gibi bir dilimiz ve kültürümüz var, bizim de devlet olma hakkımız var. 2002’de Komel’i kurduk. Yıllar önce açıkladığımız minval üzerinde çalışıyoruz.

Bu bakış açısıyla referanduma destek olmanız gerekmez mi?

Referandumu destekliyoruz. Lakin referandum bağımsızlık için yapılıyorsa bir şeydir, bir partinin propagandası için yapılıyorsa başka bir şeydir. Eğer bağımsızlık için yapılıyorsa bunun altyapısı yok.

Neden yok?

Siyasi olarak birbirimizle barış içinde değiliz. En önemli yer (yani meclis) kapalı. İktidar bir partinin tekelinde. Adaletin gücü partinin gücüne karşı çok güçsüz. Ekonomiye bakarsak; birkaç partili ve akrabaları çok zengin oldu, geri kalanlar çok fakir. Peşmerge ve asayiş güçleri iki parti arasında dağılmış durumda. İçerde hiçbir altyapı yok. Bölgede de ne Türkiye ne İran bunu kabul ediyor. Bağdat da kabul etmiyor. Bağdat kabul etmediğinde yasal bir format yok demektir. ABD ve Rusya razı değil. BM de razı değil. Yani bağımsızlık için ne içerde ne bölgede ne de uluslararası alanda bir altyapı yok. Ben demiyorum ki illa bağımsızlık için Tahran ve Ankara’nın ağzına bakalım. Eğer BM’yi razı edebiliyorsan, Türkiye ve İran kapıları kapattığında açlıktan ölmeyeceğinden emin isen bağımsızlığını ilan et.

İşin içinde, “Kürdistan’ın önündeki tarihi fırsatı reddettiler” diye bir suçlamayla karşı karşıya kalmak da var.

Ben ‘hayır’ demiyorum. 25 Eylül’de yapılacağından emin olursam bir şey ilan edeceğim. O zaman, ‘Evet’ diyeceğim ama altyapı olmadan yapıldığı için başarısız olursa bunun ‘sorumlusu Barzani’dir’ diyeceğim.

Barzani zamanında yapılması konusunda kararlı gözüktüğüne göre şimdiden ‘evet’ diyeceğiniz söylenebilir mi?

BM tarafından güvence verilirse 6 ay erteleme olacağını düşünüyorum.

Referandum konusunda bölge ülkelerinden sizinle temasa geçen oldu mu?

Türkiye Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu ile bir araya geldim. İran Büyükelçisi ile görüştüm. BM temsilcisiyle bir araya geldim. Fikirlerimizi sordular, size anlattığım gibi onlara da anlattım.

Suudiler referandumla ilgileniyor mu? Onlarla bir temasınız var mı?

Duyduğum kadarıyla Barzani, Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri’nin desteğiyle bu işe girdi. Ama kesin bir bilgim yok. Okaz’a mülakatında ‘Suudilerle ilişkilerimiz en üst düzeydedir’ dedi. Suudiler para göndermiş duyduğuma göre.

Bazı muhalifler “Türkiye’nin oyunu var” diyor?

Ben Türkiye’nin perde önünde de arkasında da aynı şeyi söylediğini düşünüyorum. İkili oynamıyor. Çünkü Türkiye için tuhaf bir şey olur; kendi Kürtlerinin haklarını tanımazken buradakilere destek veriyor olacak! Irak’taki Kürtlerle birlikte hareket ediyorsun devlet olsun diye ama kendi Kürtlerine özerklik bile vermiyorsun! Mantıksızdır, çelişkidir. O yüzden bana göre Türkiye ikiyüzlü oynamıyor. Bence desteklemiyor. Düşüncelerimi Çavuşoğlu’na da söyledim, pek hoşuna gitmedi.

Kerkük’teki durumu nasıl görüyorsunuz? Sizce de orası bir ateş parçası mı? Kürtlerle Türkmenler arasında, Kürtlerle Araplar arasında ya da Peşmerge ile Haşd el Şaabi arasında bir çatışma riski görüyor musunuz?

KDP ve KYB’nin orada yaptıkları ve yaklaşımları çok kötüydü. Onların yaptıkları sadece Türkmenleri ve Arapları değil Kürtleri de rahatsız etti. Bu davranışlarından dolayı gerilim yaşandı. Mesela Kerkük’teki güvenlik, idari ve ekonomik kararları kendi tekellerine aldılar. Hatta KDP ve KYB arasında da zaman zaman kavgalar yaşandı. Kürtler olarak Kerkük’ü Kürt değil Kürdistan şehri olarak görüyoruz. Çünkü Kerkük’te Kürt de var Türkmen, Arap ve Hıristiyan da var. Ateş topu tahmin ettiğiniz gibi çok uzak değil. Çünkü bu gruplar rahatsız. İşte referandum için altyapı yok derken bunu da kast ediyoruz. Tartışmalı bölgelerle ilgili çözüm üretilmedi, oralarda hayır çıkabilir. Oraları kaybedebiliriz. Oralarda referandum yapmazsan zaten kendiliğinden Kürdistan sınırlarının dışına çıkarmış oluyorsun. Ne zaman çatışma çıkar diye korkuyorum. ‘Siyah altın’ Kerkük için beladır, baş belasıdır.

Sizin bölgenizde (Halepçe çevresi) radikal İslamcılar eskiden güçlüydü. Şimdi durum nasıl?

Eskisi gibi değil. Ensar oldular, sonra KYB ile savaştılar, 2003’te ABD vurdu, dağıldılar, bir kısmı İran’a kaçtı, bir kısmı DAİŞ’e katıldı, bir kısmı DAİŞ tarafından öldürüldü, bir kısmı da KDP ve KYB’nin zindanlarında. Onlara nasihat ettim. Beni dinlemediler. Radikal fikirlerin ömrü kısadır.

Gazete Duvar / 06.09.17