Kanal İstanbul: Hayali çok, projesi yok! - Mustafa Sönmez

Çok eski bir İstanbul hayali olan Kanal İstanbul projesi henüz hiçbir resmi belgeye girmiş olmasa da 16 Nisan referandumuna “evet” oyu isteyen Erdoğan’ın temel temalarından biri olacağa benziyor.

  • Haber
  • |
  • Basın derleme
  • |
  • 23 Şubat 2017
  • 07:21

Adı son altı-yedi yıldır “çılgın projeler” listesinin başında yer aldı. Cumhurbaşkanı Recep Tayip Erdoğan’ın 2011’de başladığı söylenen “ustalık” döneminin sembolü yapıldı. O zamandan bu yana ütopyalar, hayaller arasında ilk sırada adından söz edildi, ama henüz ortada projesi yok. “Kanal İstanbul”dan söz ediyorum…

Hukuka uygunluk tartışması hızla hararetlenen Türkiye Varlık Fonu’nun (TVF) yasa gerekçesinde adı yine geçti Kanal İstanbul’un. Proje henüz hiçbir kamu yatırımı içinde görünmese ve bir yasaya konu olmasa da “varmış gibi” konuşuluyor. Hatta ulaştırma bakanları her TBMM bütçe görüşmeleri sunumlarında bu projenin illüstrasyonunu kullanıyor ve “yapılacak işler” arasında gösteriyorlar. Bu “hayali proje” yapıldı yapılacak diye şimdiden İstanbul’un kuzeyinde birçok arsa alındı satıldı, büyük rantlara konu oldu bile. Ne var ki, hiçbir resmi belgede, örneğin, Kalkınma Bakanlığı tarafından koordinasyonu gerçekleştirilmeye çalışılan tüm kamu yatırımlarında, kamu-özel ortaklığı proje demeti içinde Kanal İstanbul’un adı geçmiyor.

Evet, gerçekten de lafı, hayali çok ama hiçbir resmi metinde yer almayan, yasası, fizibilitesi olmayan bu “çılgın proje” ile ilgili tartışmalar belli ki yakında yeniden alevlenecek, anayasa değişikliği ile ilgili referandum propagandalarının da ana temasını oluşturacak. Çünkü referandumdan “evet” çıkması için seferber olacak Erdoğan, “tek adam rejimi” olarak karşı çıkılan olağandışı yetkileri neden istediğini savunurken, Kanal İstanbul projesi ve buna benzer büyük yatırımları gerçekleştirmek için diyor ve demeyi sürdürecek.

“Kalkınmacılık-yatırımcılık-projecilik” her zaman Türkiye toplumunda heyecan yaratan bir tema. Cumhuriyetin kurucu kadrosu bile 1930’lardaki devletçi kalkınma ile toplumda heyecan dalgası oluşturdu ve uluslaşmanın çimentosunu buradan kullandı. Devamında, 1950’lerde, merkez sağı temsil eden Demokrat Parti ve onun devamı sayılan, 60 ve 70’lerde defalarca iktidara gelen Adalet Partisi kitleleri hep altyapı yatırımlarıyla etkilemek istedi. Çoğu Dünya Bankası kredileri ile finanse edilen karayolu, baraj, santral, haberleşme yatırımlarını seçim sandıklarında oya tahvil ettiler.

Merkez solu temsil eden CHP, sosyal devlet, adil bölüşüm, eşitsizliklerin azaltılması temalarından seçmen toplamaya çalışırken merkez sağ, “büyüme, kalkınma, yatırım” temasından vazgeçmedi. Merkez sağın 1980 sonrası mirasçısı Turgut Özal da hem bu temayı sahiplendi hem de dünya kapitalizmiyle bütünleşmenin, küreselleşmenin önündeki tıkaçları açan lider olarak kitleleri etkilemeye çalıştı.

2002’de iktidara gelen Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) de merkez sağın oylarına talip olurken “kalkınmacı-yatırımcı” söylemi öne çıkardı. Zaten iktidar olurken devraldığı ekonomik miras ve dünyadaki likidite bolluğu bunu bir hayal olmaktan çıkarıp hızla gerçekliğe dönüştürmeye yetti. 2007 yılına kadar yıllık büyüme yüzde 7’yi buldu. 2010 ve 2011 yıllarında ortalama yüzde 10 büyüme yaşandı. Sonuç: Oylar oyları izledi ve AKP yüzde 30’lardan yüzde 50’lerin eşiğine geldi, ağırlıkla da büyümeci tema üstünden…

Kanal İstanbul’un da içinde yer aldığı mega projeler, AKP’ye yüzde 50’ye yakın oy getiren 2011 genel seçimleri sırasında seçim kampanyasının omurgasını oluşturdu. Kanal İstanbul “çılgın proje” olarak sunulurken, abartılı üslubu ile dikkatleri üstüne çekmede pek mahir gazeteci-yazar Hıncal Uluç, 23 Eylül 2010'da Sabah’taki köşesinde şöyle yazıyordu: “Telefon elimde dondum kaldım... Bu İstanbul konusunda bugüne dek duyduğum en çılgın proje... Biri bana ‘Bin proje say’ dese, bin gün izin verse aklıma gelmez. Öyle çılgın."

Uluç duymamış olabilirdi ama hayalin Osmanlı’ya, hatta Bizans’a uzandığına dair bir hayli yazın var. İstanbul’un küresel metropol olma iddialarının arttığı 1990’larda konuyla ilgili makaleler de artmıştı. Bunlardan birini Tarih Vakfı’nın İstanbul dergisinin 5. sayısında Nezih Neyzi yazmıştı. “Haliç’ten Karadeniz’e Kanal” başlıklı bu yazı, izleyen zaman diliminde, Neyzi’nin Robert Kolej’den arkadaşı da olan Başbakan Bülent Ecevit ve lideri olduğu Demokratik Sol Parti’nin projesi olarak 1999 seçim bildirgesine taşınacaktı.

Nedir Kanal İstanbul hayali? Medyada çeşitli zamanlarda yer alan gayri resmi açıklamalara bakılırsa Kanal İstanbul, İstanbul’un Avrupa yakasında hayata geçirilecek bir proje. Amaçlarından biri Karadeniz ile Akdeniz arasında tek su geçidi olan İstanbul Boğazı'ndaki trafiği rahatlatmak. Karadeniz ile Marmara Denizi arasında açılacak yapay kanalın Marmara Denizi ile birleştiği noktada iki yeni kent kurulacak. Söylentiye göre, kanalın uzunluğu 40-45 kilometre, genişliği yüzeyde 145-150 metre, tabanda ise yaklaşık 125 metre olacak. Suyun derinliği 25 metre olacak. Bu kanalla birlikte İstanbul Boğazı tanker trafiğine tümüyle kapanacak, İstanbul'da iki yeni yarımada, yeni bir de ada oluşacak.

Peki, nereye açılacak Kanal İstanbul? Erdoğan'ın "Bu proje Çatalca'ya hediyedir" demesi üzerine projenin Çatalca'da yer alacağına ilişkin iddialar önem kazandı. Kanalın Terkos Gölü ile Büyükçekmece Gölü arasında ya da Silivri sahiliyle Karadeniz arasında olacağı da söylendi. Bütün bu söylentilerle adı geçen bölgelerde büyük arsa spekülasyonlarının yaşandığı iddia edildi.

Projenin maliyeti ile ilgili de rakamlar havada uçuşuyor. Kimisi 10 milyar dolardan, kimisi 20 milyar dolardan bahsediyordu. Sözleşmesi imzalanan mega projelerin en büyüğü olan Üçüncü Havalimanı’nın sözleşme bedeli 14 milyar dolara yakın. Finansman sıkıntısı nedeniyle bu projenin ancak yüzde 10’luk kısmı tamamlanmış durumda, ilerleyemiyor. Projede umut yeni kurulan Varlık Fonu’ndan gelecek kaynaklara bağlamış durumda. Hal böyle iken Kanal İstanbul’a nasıl kaynak bulunacak belli değil.

Peki, kim yapacak, kim gerçekleştirecek “çılgın” Kanal İstanbul projesini? Bir kamu yatırımı mı olacak, yoksa bir yerli-yabancı ortağın yapımını, finansmanını yükleneceği bir yap-işlet-devret modeli ile mi gerçekleşecek? Doğrusu, proje hiçbir zaman hayalden realite basamağına çıkamadığı için bunlar konuşulamadı. En son iddialardan birini Toplu Konut İdaresi (TOKİ) Başkanı ortaya attı. Başkan Ergün Turan, “Biz orada hasılat paylaşımı, arazi satışı ya da inşaat satışından gelir elde edip finansmanı sağlayacağız. Ulaştırma Bakanlığı da bu finansmanla kanal inşaatını gerçekleştirecek” dedi.

Bu demeçle kanalın, sadece ulaşım amaçlı olmadığı, yeni kent kurma amacıyla beraber İstanbul kent rantını yatay ve dikey olarak artırmayı amaçlayan bir hayal olduğu da açığa çıkmış oluyordu.

Kanal İstanbul’un gerçekleşmesinin ne tür ekolojik sorunlar yaratacağı ile ilgili uyarılar ise medyada en az yer alan haberler arasında ama yaşamsal önemde. Çevreci örgütler, projenin İstanbul'un su kaynaklarını bitireceğine, deniz ekolojisini bozarak canlıların yok olmasına yol açacağına ve tarım-orman arazilerini olumsuz etkileyeceğine dikkat çekiyorlar. Greenpeace’in Akdeniz Genel Direktörü Uygar Özemsi bu projenin gerçekleşmesi durumunda deniz canlılarının, su havzalarının, verimli tarım alanlarının ve ormanların ciddi şekilde olumsuz etkileneceğini belirtiyor.

Al-Monitor / 22.02.17