Orhan Kemal’in sanırım ilk kitabı “Önce ekmekler bozuldu”... Bugün de insanın aklına geliyor ekonomik krizle birlikte, önce ekmekler bozuldu, ekmeğin gramajı azalırken kalitesi de bozuldu. Ama başka şeyler de var bozulan, örneğin su böreği! Nereden çıktı demeyin hayati önem taşıyor en azından benim için(!)
Çocukların sabah kahvaltı yapmamaları, ebeveynleri çeşitli yaratıcılıklar geliştirmeye itiyor. Biz açıkçası biraz kolaycılığa kaçıp arada su böreği alıp veriyoruz ve sorunu çözüyoruz. Ama artık bunu yapamıyoruz, çünkü aldığımız böreğin su böreğiyle uzaktan yakından ilişkisi yok. Market raflarındaki bisküvilerden şampuanlara, krakerlerden çikolatalara onlarca ürünün fiyatı sabit ama gramajı düşürülmüş durumda, fırsatçılık, ahlaksızlık demek hafif kalır. Su börekleri de bu fırsatçılıktan nasibini almış durumda, incecik, en az iki katmanı azaltılmış ne böreğe ne su böreğine benzeyen ne idüğü belirsiz bir şey. Pek çok yer dolaşıp denemek ve oğlumun kahvaltı sorununu çözmek istediğimden artık konuda uzmanlaştığım için su böreklerindeki değişimi son bir iki ay içinde görebilme şansım oldu.
Tüm bunların yanısıra, algıda seçicilik belki de, bu konuda bir haber, pek çok kişi gibi benim de dikkatimi çekti. Böreğin katmanları azalıyor, börek işinde çalışan işçilerin çalışma saatleri ve yoğunlukları artıyor…
Su böreği olarak veya unlu mamüller bir basit dükkanın fırınında üretilmiyor. Türkiye’de başka börek olmak üzere unlu mamüller tüketimi pek çok ülkeye nazaran daha fazla olduğunda, burada ciddi bir sanayiden söz etmek gerekiyor ve burada ağırlıklı olarak kadınlar çalışıyor, aynı tavuk, hindi işleme tesislerinde olduğu gibi. Ve burada çalışan kadınlar için “tuvalet yok, çay yok, arkadaşının yüzüne bakmaya vakit yok”.
Hazır börek üretimi mi, kölelik düzeni mi?
Nuray ÖZTÜRK ve Gülay KAĞAN’ın Ekmek ve Gül dergisinde yayınlanan yazısı, tam da kadınların görünmeyen acılarını bize gösteriyor, gözümüzü inşaat şantiyelerinden, maden ocaklarından, hiç de aklımıza gelmeyecek bir sektöre unlu gıdalar sektörüne çevirmemizi sağlıyor.
Kadın işçiler, öğle yemeği saati dışında, durmadan dinlenmeden, hatta tuvalete bile gitmeden çalıştıklarını anlatıyor.
“Sabah sekizde işbaşı yapıyoruz. Çaya çıkamazsın, tuvalete gidemezsin. Bir gün izin istedim. İzin vermedi usta, ‘En çok siz gidiyorsunuz tuvalete size bez bağlayacağım’ dedi. Başka bir gün işçi kadınlardan biri regl oldu. İzin istedi tuvalete gitmek için, izin vermediler. Acil gitmem lazım dedi kadın, yok göndermediler. Bırak dedim, o leke pantolonuna değsin o leke senin leken değil, onların lekesi... Bir kadının açıklaması mı gerekiyor regl olduğunu. Acil diyor yetmiyor mu? Ne diyebilir başka... Ağladı arkadaş...”
“Öyle hızlı işliyor ki bant, hızına yetişemiyorlar. “Çok yoğun çalışıyoruz, birbirimize bakacak zaman yok. Kesimdeki arkadaş tak tak tak böreği kesiyor, dört kişi topluyor. Makine çok hızlı, itiraz ediyorsun makinenin hızını düşürün diye, hızı düşürüyor ama 5 dakika! O an senin gazını alıyor sonra yine devam...”
Bu acımasız sömürü düzeni Türkiye’de değil, Amerika Birleşik Devletleri’nde de benzer kölelik uygulamalarıyla kendisini gösteriyor. Artan ucuz tavuk talebi devasa tavuk
işletme tesislerini, bu tesislerde acımasız çalışma koşullarını getirdi. Günde en fazla yarım saat molanın olduğu, tuvalete gitme izninin olmadığı, işçilerin iş yerindeyken altlarına bez bağladığı bir çalışma ortamı!
Düşünün tuvalete gitmek gündelik bir gereksinim veya bir hak değil resmen bir ayrıcalık! Bir işçinin tuvalete gitmesi gerektiğinde, yerine birini bulmak zorunda. Tuvaletler yetersiz, kısa molada onlarca, yüzlerce işçi tuvalete gitmek istediğinden, bazı işçiler bu fırsatı bulamıyorlar. 2016 yılında Southern Poverty Law Center'ın hazırladığı rapora göre, çoğu işçiye verilen tuvalet izninin 5 dakika ile sınırlandırılmış, Alabama'da 266 işçiyle yaptıkları görüşmeler sonucunda, yüzde 80'inin tuvalet izni alamadıkları ortaya konmuş. Çünkü bir işçinin dakikada 40 tavuk işlemesi isteniyor. ABD vatandaşı siyah ve latino işçiler ile göçmen işçiler bu sektörün çalışanlarının ezici çoğunluğunu oluşturuyor.
Daha önceki yazılarımda da sormuştum, Kadınların çalıştığı işler daha az riskli midir, neden bu çalışma alanları işçi sağlığı ve iş güvenliği alanında hep arka sıralarda yer almaktadır? Örneğin bir tavuk ve ürünleri gıda tesisinde erkek işçiler ağır yükler indirip kaldırırken, kadınlar seri üretim hattında tavuk ve hindileri kesip, küçük parçalara ayırıp paketlerken neden erkek işçilerin kas ve iskelet sistemi hastalıklarına yoğunlaşır, ama bu işte çalışan kadınların en fazla 6 yıl sonra bırakmak zorunda kalmalarından söz etmeyiz? Neden tavuk işleme veya börek yapım tesislerindeki kadınların hemen hemen hepsinin üriner sistem rahatsızlıkları olduğunda söz etmeyiz? O yüzden işçi sağlığı ve iş güvenliğinin görünmeyen alanlarına daha da fazla uzanmak, daha fazla sorular sormak, Ekmek ve Gül dergisinin de yaptığı gibi daha fazla kadın işçinin acısını gündeme taşımak zorundayız…
Kaynak için:
https://ekmekvegul.net/dergi/hazir-borek-nasil-hazirlanir
https://news.vice.com/en_us/article/59ea3x/chicken-industry-workers-wear-diapers-because-bosses-allow-no-breaks-ngo-says
İleri Haber / 24.10.18