NEDEN Gündemin görünen kısmı çok yoğun: Çözüm süreci bir tarafta, dünyanın en vahşi ve tehlikeli terör örgütü IŞİD’in tüm Ortadoğu’yu tehdit etmesi, Musul konsolosluğundaki personelimizi esir alması bir tarafta.
Ben bugün bunları konuşmaya çok kısa bir ara verip gündemin görünmeyen ama hayatımızı doğrudan etkileyen bir yönünü önünüze getiriyorum. Genetiği değiştirilmiş organizmalar (GDO) meselesini… Kısa süre önce, hatırlayacaksınız, bir bebek mamasının belirli bir serisinde GDO tespit edildi. Firma, ortaya çıkan GDO miktarının eser olduğunu ve bunun ‘bulaşma’ sayılması gerektiğini söyledi. Olayın üstünden birkaç gün geçmişti ki, Tarım Bakanlığı’nın hazırladığı GDO’ların durumunu da kapsayan bir yasa tasarısı basına sızdı. Buna göre Bakanlık bir üründe ‘bulaşma’ olarak kabul edilecek GDO seviyesini 0.009’a yükseltmişti. Bu son derece tedirgin edici gelişmelere global bir gözle bakmak gerekiyordu. O nedenle GDO’lar ve GDO’ların siyasetiyle ilgili iki uzmana danıştım. Biri Purdue Üniversitesi’nden Prof. Don Huber, diğeri de Tufts Üniversitesi’nden Sheldon Krimsky… Anlattıkları içinize su serpmeyecek ve mutlaka bilmelisiniz.
GDO’ların ardındaki gerçek hikâye nedir, açlığa çözüm bulmak için mi icat edildiler sahiden?
Bugün itibariyle bu son derece meşru bir soru çünkü mahsul miktarını ya da kalitesini artıracak ticari GDO bitkileri yok. Aslında temel ticari GDO tohumlarının yani alfalfa, mısır, pamuk, soya ve kanolanın hepsi sürümde azalıyor. Yani asıl (isojenik) tohumlara göre GDO’ların verdiği mahsüller düşüyor. Geleneksel bitki yetiştirme yöntemi mahsulün miktardını ve kalitesini artırır, genetik mühendislik değil.
GDO’ların insan sağlığı için tehlike olup olmadığıyla ilgili niçin bir fikir birliği yok?
Birkaç sebebi var. BİR: GDO’lardaki toksinleri araştırıp belirleyen uzun ölçekli çok az araştırma var. İKİ: Bazı kişilerin GDO’larda toksin bulunmamasından menfaati vardır. ÜÇ: GDO’ların içinde toksin bulan ya da toksin olabileceğine dair çok ciddi göstergeler sunan araştırmalar siyasi olarak küçümseniyor DÖRT: Genç bilim insanları için GDO’larda toksin bulmanın cezası var.
Nasıl yani?
Evet aynen öyle. Kariyerlerinde ilerlemek, gelecek aşatırmalarına fon bulmak, doğrudan ya da dolaylı baskılar… Bunların hepsi GDO’ların zararlarından bahsedecek bilim insanlarının başına gelmekte. O yüzden de bir çoğu bu konuya eğilmemeyi tercih eder. Zaten denetlemeler de iyi yapılmadığı için araştırmacıların kullanacağı ortadaki veriler de şüphelidir.
Fikir birliği olmamasının başka ne gibi sebepleri var?
İlginç bir sebep daha… Genetik mühendislik sonucu elde edilmiş ürünler üzerinde mülkiyet hakkı kurulabiliyor. Dolayısıyla ürünün ‘sahibi’ olan şirketler onlar üzerinde test yapılmasını, negatif sonuçların yayınlanmasını yasaklar. Zaten iş GDO’lara geldiğinde yoğun bir bilimsel sansür var. Şöyle bir laf var: ‘Genetik mühendislik bir din statüsüne erişti, o yüzden güvenliğini test eden çıkmıyor.’
Öyleyse şu an için GDO’ların tehlikeli olup olmadığı gri bölgede mi?
Hem evet hem de hayır. GDO’ların zararlı olduğuna dair ciddi araştırmalar mevcut fakat bu araştırmalar menfaat sahipleri tarafından ya çamurlu sulara gömülüyor ya da sansürleniyor. Birçok protokole uymadan yapılmış başka araştırmalar da var. Bunlardan sağlıklı sonuçlar çıkarabilmemiz için yeniden değerlendirilmeleri gerekir. Aslına bakarsanız son 20 yılda GDO’ların toksin değerleriyle ilgili uzun soluklu sadece iki araştırmanın yapılmış olması suç kabul edilmeli. Çünkü potansiyel zararın ciddi göstergeleri ortada ama bunu verilerle ortaya koyan bilimsel çalışma yok!
GDO demek siyaset demek desenize…
Buna para, siyaset ve güç denir. ‘Eğer siyaseti kontrol ederseniz, ekonomiyi kontrol edersiniz. Eğer tohumu kontrol ederseniz, insanları kontrol edersiniz’ diye bir söz var.
Sizce tüm gıda üreten şirketler GDO kullanıyor mu?
Duyduğuma göre Kuzey Amerika’daki yiyeceklerimizin yüzde 80’inde GDO var. Bunların çoğu kullandıkları malzemelerden bir kısmı da o malzemelerin kaynaklarına GDO bulaşmasından kaynaklanır. Ürün etiketleri doğruları yansıtmadığı takdirde alınacak önlem de çok kısıtlı oluyor. Hükümet şirketleri denetlemiyor ve bunu kabul ediyorlar. Bununla da kalmayıp ürünlerdeki tolere edilebilir GDO miktarını artırıyorlar. Neden? Çünkü testlerde GDO miktarları fazla çıkıyor.
GDO lobileri de tütün ve petrol lobileri gibi global alarak güçlü ve acımasız mı?
Bu sorunun cevabı için Amerika’daki anti-etiketleme kampanyalarına bakmanız yeterli. Her gün başka bir şehirde, başka bir eyalette ürün etiketlerinde GDO’larla ilgili daha az bilgi verilmesi kabul görüyor. Washington, California, Oklahoma, Oregon, Connecticut… Hepsinde bu yaşandı. Sanırım bu lobinin büyüklüğünü anlatıyor. Aslında tütün ve GDO lobileri neredeyse aynıdır.
Bebek mamalarında GDO olmalı mı?
Bebek maması üreten firmaların GDO kullanıp kullanmadığıyla ilgili genel bir bilgi var mı? Anneler mamalardan tamamen uzak mı durmalı?
GDO proteinlerinden üretilen ya da GDO proteinleri içeren ürünlerin bebek mamalarında kullanılması, anne sütüyle karıştırılması ciddi endişe sebebidir çünkü gelişmekte olan doku ve organizmalar için büyük tehlikedir. GDO içermesi muhtemel bebek mamaları üzerinde uzun soluklu araştırma yapılmalı, bu araştırmaların sonucu alınana kadar ürünler raflarda tutulmamalı.
Basına sızan bir tasarı sayesinde öğrendik ki Tarım Bakanlığı GDO bulaşan oranını 0.009’a yükseltti. Buna ne dersiniz?
Neye göre yükseltiyorlar, 0.009’a kadar olan GDO’ları tolere edip onaylama sebepleri nedir? Bu kararlarını destekleyecek toksisite araştırmaları var mı? Eğer varsa bunu kamuoyuyla paylaşsınlar ve çıkan sonuçları ürün etiketine yazsınlar. Bana göre GDO ve bebek maması hiç bir şekilde yanyana gelmemesi gereken, ve tehlike arz eden bir durumdur.
Öyleyse bulaşma seviyesiyle ilgili dünyada bir standart yok…
Hayır!
Peki GDO’ların hiç mi yararı yok?
Genetik mühendisliği bir araç, başımıza gelen tüm hastalıkların şifa kaynağı olamaz. Genetik mühendisliğinin neler yapabileceği ve bizim onu nasıl kullanacağımızla ilgili bilgimiz emekleme seviyesinde. Kaliforniya Üniversitesi’nden Patrick Brown’ın son makalesinde çok önemli bir sonuç çıkıyor: Genetik mühendislik için en büyük tehdit genetik mühendisliktir. Çünkü zamanından önce ticari hale gelmiş sahipli GDO’ların yarattığı zarar ileride onları nasıl kullanmamız gerektiğini ve potansiyel riskleri öğrendiğimizde büyük engel yaratacak. Ticari amaçla üretilen ve tarımda kullanılan GDO’ların yüzde 90’ından fazlası yarardan çok zarar yarattı. Böcek ve zararlıların direncini arttırdı. Çevre, mahsül, hayvan ve insan sağlığı için şu anda bir tehdit oluşturuyor. Gelecekte tarihçiler dönüp bugüne baktığında ne kadar çok tarım ilacı üretip ne kadarını kullandığımızla ilgilenmeyecek. Fakat genetik mühendisliği dediğimiz bu dev deney ile çocuklarımızın ve gelecek nesillerin sağlığını nasıl tehlikeye attığımızı yazacak.
SHELDON KRIMSKY anlatıyor…
GDO lobileri fiyatları yükseltiriz tehdidi savuruyor
GDO’lar var çünkü bu sayede tarım sektöründeki şirketler daha çok para kazanıyor. İki ana GDO ürününün özelliği zirai ilaçtan ve böcekten etkilenmiyor olmaları. Tüketiciye doğrudan bir faydaları yok. Tohumu belli bazı zirai ilaçlara bağlıyorlar. Şimdi GDO’lar ve zirai ilaçlar bir paket olarak satılıyor biliyor musunuz? GDO’ların çıkış noktası hiç bir zaman açlığı önlemek değildi. Başlangıçta böceğe dirençli tohumlar böcek ilacı kullanımını azaltmıştı. Fakat bu tohumlar böceklerin direncini artırdı ve şimdi çiftçiler onlara karşı yeniden ilaç kullanmak zorunda kaldı. Bugüne dek GDO’ların tüketiciye faydasını göremedik ama belki gelecekte bu mümkün olabilir. Örneğin altın pirinç… Pirincin genetiği oynanarak karoten katılmış halidir ve bu tohumun üzerinde çalışılsa, yani güvenli bir hale getirilse çok faydalı olabilir. Ama henüz bu noktada değiliz.
GDO’ludur etiketi bastırmıyorlar?
Amerika’da ürünler için zorunlu testler yok, dolayısıyla tüketiciler sektördeki verilere güvenmek zorunda. Bazı araştırmacılar hayvanlar üstünde yaptıkları deneylerde GDO’ların zararlarını tespit etti ama GDO yanlısı cemaat hemen bu araştırmaları değersizmiş gibi gösterdi. Ne zaman negatif bir araştırma çıksa hep bir ağızdan bunu yapıyorlar. Amerika’da soya fasulyesi ve mısırın tamamına yakını GDO içeriyor. Dolayısıyla organik etiketine sahip olmayan tüm ürünler aslında GDO içeriyor. Hükümet de bunları ne test ediyor ne de denetliyor.
Büyük ziraat şirketleri GDO’ları tarımın geleceği olarak görüyor. O yüzden ürünlerin ‘GDO’ludur’ diye etiketlenmesini ya da ürünlerin bağımsız bilim insanları tarafından araştırılmasını istemiyorlar. Ve ilginçtir ABD hükümeti ve bilim elitleri ortada kaydadeğer veri olmamasına rağmen GDO’ların güvenli olduğuna inanmış vaziyette.
GDO lobileri GDO tohumları üreten dev şirketlerin liderliğinde ve son derece güçlüler. Vermont eyaleti GDO’lu ürünlerin ‘GDO’ludur’ diye etiketlenmesini istedi, bununla ilgili referandum yaptı. Şimdi bu şirketler tarafından dava edildiler. Kaliforniya eyaleti önce ‘GDO’ludur’ etiketi olsun diye karar vermişti. Fakat büyük şirketlerin pirinç fiyatlarını yükseltiriz tehdidiyle karşılaştılar ve etiketler kaldırıldı. Düşünebiliyor musunuz…
Kanıt yok diye zararsız denemez
Bugün GDO’lar kesinlikle insan sağlığına zararlıdır ya da değildir demek mümkün değil. Çünkü bu sonucu çıkarabileceğimiz yeterli bilimsel çalışma yok. Hayvanlar üstünde yapılan ve GDO’ların zararlarını ortaya koyan çalışmalar genellenebilecek ya da tekrarlanabilecek durumda değil. Zaten bu sonuçları ortaya koyan bilim insanları da ‘marjinal ve yetersiz’ damgası yiyor. Dolayısıyla yeterli kanıt ortaya konulana dek bebeğime organik olduğundan emin olduğum mamaları ve gıdaları veririm. Çünkü örneğin bir mama yıllardır piyasada olabilir ama bu onun güvenli olduğunu göstermez. İnsan sağlığına zararı kanıtlanmadan önce 50 yıl kurşunlu, asbestli ürünlerle yaşadık, bunu hatırlayın.
Radikal / 16.06.14