1978’de Arjantin’de yapılan Dünya Kupası’nı hatırladım birden. Faşist generallerin ülkesinde, ev sahibi takımın en ciddi favori olması, daha baştan sadece benim değil, benim gibi sol ayaklı futbolseverlerin moralini en dibe çekmişti.
Arjantin Milli Takımı, bir futbol takımı olarak tabii ki hepimizin nefret objesiydi. Aynı anlama gelmek üzere, her birimiz bu nefret suçundan aklanabilecek kadar meşru müdafaada hissediyorduk kendimizi. Futbol tarihimde başka böyle bir şampiyona hatırlamıyorum. Bir tek hedefe odaklanmıştık: Arjantin olmasın da, kim olursa olsun. Özetle, ‘tarihin çöplüğünde’ olması gereken Videla denen o alçağın şimdiden kenefin kuburuna tıkılmasını istiyorduk. Nitekim gruplarda İtalya’nın bu takımı yenmesi karşısında yaşadığım keyfi, 36 yıl sonra bugün cam gibi hatırlıyorum. Final maçını da ne yazık ki ağır bir kahırla ama aynı netlikle unutabilmiş değilim.
Kim olursa olsun, dedim de o kadar da değil. Dünya Kupası’nın Arjantin’de düzenlenmesini protesto eden ve her ne kadar başaramayacak da olsa kupaya katılmamakla tehdit eden Hollanda, gönlümüzün tacıydı. Arjantin her ne kadar finale uzansa da, Hollanda’nın da yanı yere gelmesiyle umudumuzu koruyabildik. Sonucu biliyorsunuz. Faşistler kazandı, biz kaybettik.
1978’den bu yana İtalya ve Brezilya iki kez uzandı bu kupaya. Almanya, Arjantin, Fransa ve İspanya da o zevki tattı.
36 yıl boyunca futbol, bir yandan hayatımıza daha çok girdi, başkalarını bilmiyorum ama beni daha çok mutlu etmedi. Her sezon, her Dünya Kupası futbol, oyun kalitesini bir ileri taşısa da yoksulların dünyasına gözlerini, giderek daha çok kapamaya başladı. Futbolseverlerin en kitlesel ayini bu organizasyon, toplumsal piramidin an altındakilerin ekmeğinden alıp almadığını umursamadı.
Dünya Kupası üzerine konuştuğumuza göre, son 20 yılda düzenlendiği ABD, Fransa, Japonya, Almanya iyi kötü bunun üzerinden atlayabilecek esneklikteydi. Güney Afrika’da düzenlenmesinin zaten çok farklı bir anlamı vardı. ‘Beyaz’ futbol dünyası vicdanını temizlemek istiyordu, daha ideal bir ülke olamazdı. Hiçbir destek esirgenmedi bu ülkeden.
İplerin Brezilya’da kopacağı ise besbelliydi. Üstelik unutmayın, tek tanrılı dinlerinin sonuncusu futbolun tek ülkesinde bu ipler koptu. “Ekmek istiyoruz” diye sokakları yerle bir edenler, aslında dinlerine isyan ediyorlar. Unutmayın bunu!
Buna rağmen o gösterilerde kaç kişi öldü acaba? Merak eden araştırsın, kıyaslama yapsın. Sonuçta isyancılar siyasi reform yapılacağı sözü ile en büyük sorun ulaşım için ciddi bir kaynak ayrılacağı sözü aldılar.
Türkiye’de Olimpiyat İstemiyoruz diye kimse sokaklara dökülmedi. Ama istemeyiz diyenlere nasıl ‘vatan haini’ muamelesi yapıldı, izledik, gördük. Bu da ayrı bir konu.
Radikal / 12.06.14