Türkiye Cumhuriyeti’nin Afganistan’ı silah zoruyla kontrol altına almış Selefi-Vahhabi Taliban hareketi karşısındaki hali utanç verici. Taliban ‘Eylülden itibaren ülke topraklarında yabancı askerler işgalci görülecek’ demiş bulunuyor. Ankara ise ‘bizi saymayın, biz sizdeniz’ diye ısrar ediyor, ‘Kabil Havaalanı işletmeciliği’ üzerinden bir acayip sunum yapıyor.
Türkiye’yi yöneten siyasi aklın ‘biz de oralı sayılırız, yabancı değiliz’ halet-i ruhiyesinin bir tezahürünü de yakınlarda Libya’da görmüştük. Mayıs başında Libya Dışişleri Bakanı Necla Menguş, mevkidaşı Mevlüt Çavuşoğlu’nu ağırlarken Berlin Konferansı kararlarına atıfla, TSK’nın yabancı savaşçılarla birlikte Libya’dan çıkması çağrısı yapmıştı. Neticede ‘süper güç’ dediğiniz, ev sahibinin alenen ‘git’ demeye cesaret edemediği hallere denk düşüyor.
Şimdi de Afganistan ve Taliban vakası... Küresel Taliban 2.0 PR’ı eşliğinde Taliban liderliği, ‘tamam Türk ordusu Afganistan’da NATO şemsiyesinde ama bizden sayılırsınız’ dese bir dert, demese başka dert.
ABD’nin çıkıp gittiği Afganistan dünya için önemli meydan okuma. Herkes çıkar ve güvenlik denkleminden Taliban’a ‘yazılmakta’. Türkiye yönetimi ise ideolojik yükü sırtlamak için haddinden fazla hevesli.
Taliban kime tam ne vaatte bulundu?
Taliban, İslam Emirliği kurarak şeriatı benimseyeceğini, demokrasiyi zinhar kabul etmeyeceğini ilan ederken, ufukta Körfez’in mutlak monarşileri benzeri bir yapı görünüyor. Batı’daki ‘medeni’ yönetimlerin, sivil toplumlarının Afgan kadınları için döktüğü gözyaşları dindiğinde pek sıkıntısı kalmayabilir. Tabii Afganistan gibi ulus devletten başka her şeye benzeyen aşiret coğrafyasının ateşinin derhal söneceği düşünülmemeli. Ancak şu anki görünüm herkesin Taliban’ın ‘vaatlerine’ yatırım yaptığı. Taliban’ın Çin’e ve anlaşılan Rusya’ya, İslamcı aşırılıkçıları desteklemeyeceği vaadini biliyoruz. Taliban ABD’nin 20 yıllık en uzun savaşında rezil bir çekilme ile bileğini bükmüş göründüğünden, en meçhulü onlara sunulanı...
ABD Dışişleri Bakan Yardımcısı Wendy Sherman, meşruiyet tartışmaları sorulunca, utanmadan Taliban’ın ‘temel insan haklarını ve Afgan halkının haklarını koruyup korumadığını izleyeceklerini’ söyledi. Enerjilerini de Afgan kadınlarının özgürlük ve eğitimine harcayacaklarmış.
AB dış politika şefi Joseph Borrell, ‘savaşı kazandığı için Taliban’la konuşmak gerektiğini’ söylerken, “Çinlilerin ve Rusların Afganistan’da durumu kontrol altına almasına izin veremeyiz” buyurdu. Velhasıl, ‘medeni’ Batı, IŞİD’la, El Kaide ile savaşıp bileğini büken laik cumhuriyet Suriye ile görüşmekten hazzetmezken, terör örgütleri listesindeki Taliban’ın İslam Emirliği’ni bağrına basmaya hevesli!
Çin ve Rusya’nın söylemleri...
Çin ve Rusya da güvenlik odaklı baksalar da benzer bir türkü tutturdu. Çin Dışişleri, 70-80 binlik militan gücün ABD/NATO çekilmesiyle ele geçirdiği ülke için “Afgan halkının isteğine ve seçimine saygılıyız” diyerek, içişlerine karışmama ilkesini başka bir boyuta taşıdı. 21’inci yüzyıl başındaki ABD söylemlerini anımsattı. Tabii Pekin, kaos olasılığını öngörüyor ve ekonomi kozunu oynuyor. Rusya daha temkinli. Taliban’ı, somut eylem ve adımlarını ortaya koymadan ve BMGK kararı olmadan ‘terör örgütleri listesinden’ çıkartmama vurgusu yapıyor. Moskova’da Sovyetlerin Afganistan travması açıkça görülüyor. Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov, geçen hafta Batı’nın ‘demokrasi taşıyıcılığı’ misyonunu eleştireyim derken, Afganistan’ın ‘değişmezliğinden’ hareket etti, yerel geleneklerin topyekün görmezden gelinemeyeceğini savundu. Devlet Başkanı Vladimir Putin de onu yankıladı. O da ‘Afganistan’ı çok iyi bildiklerini’ yinelerken, “Bu ülkenin düzeninin nasıl olduğuna ve alışık olmadığı yönetim ve sosyal yaşam biçimlerini dayatma çabalarının ne kadar verimsiz olduğuna ikna olmuş durumdayız” dedi. Bu yüzden Putin açısından ‘en önemli konu Afganistan’dan her türden teröristin, sığınmacı kılıfı altında da dahil komşu ülkelerin topraklarına sızmasını önlemek.”
İslam coğrafyasından sorumlu mümessillik
Hemen herkes temkinli, en rahatı Türkiye’yi yönetenler. ABD’nin çekilmesiyle ‘İslamcılık’ üzerinden özel misyon fırsatı gören Ankara, ABD ile hızla müzakerelere girişmişti. Format ABD’nin lojistik ve mali desteği şartıyla Türk ordusunun diplomatik misyonların da işleyişine katkı yapacak şekilde Kabil Havaalanı’nın güvenliğini üstlenmesiydi. Ancak Taliban’ın hızla Kabil’i almasıyla bu misyon suya düşerken, yenisini bulma sancıları başladı. Geçen hafta tahliye operasyonlarında Türkiye NATO’nun övgülerine mazhar olacak bir rol üstlendi.
Asıl önemlisi Ankara’nın ideolojik yükü sırtlama arzusu. Erdoğan taa 20 Temmuz’da ‘Taliban’ın Türkiye ile ABD’den çok daha rahat konuşması gerektiğini’ savunurken, “Çünkü Türkiye’nin onun inancıyla alakalı ters bir yanı yok” demişti. Taliban hızla kontrolü sağlarken, 12 Ağustos’ta Taliban liderini ağırlayabileceğini söyledi. Yani BM kararıyla Türkiye’nin ‘terör örgütü’ kabul ettiği bir hareketin liderini ağırlamakta beis görmediğini ilan etti. Ve Kabil’in Taliban kontrolüne geçişiyle 18 Ağustos’ta yine ‘havaalanına döndük’. Taliban’ın zaten ele geçirdiği başkentte havaalanını kimin kimden koruyacağı meçhulken, Erdoğan, “Türkiye’nin Afganistan’daki askeri varlığı yeni yönetimin de uluslararası alanda elini güçlendirecek ve işini de kolaylaştıracaktır” vurgusu yaptı. Kimileri ‘yeni yönetimden’ Biden’ı kast ettiğini öne sürse de bağlam ortada. Meğer ki ABD olsun, Türk ordusu ABD’nin Afganistan mümessilliğini mi üstlenmek istiyor? Suriye ve Libya’dan sonra bir kez daha Rusya ve üstüne Çin’le mi karşı karşıya kalınacak?
Jeopolitik hesaplarla geçen 10 yılda artık bilmeyen kalmadı. Batı teşvikiyle girişilen askeri/ideolojik maceralar üç beş şirketi ihya edebilir, yeni Osmanlıcı lobiye ‘süper güçlük’ sattırabilir, Türk halkı için ‘cilalı Taliban devrinin’ manası yeni sığınmacı akınları.
BirGün / 23.08.21