Barış Atay: ‘Hayatımın en gururlu gününü yaşadım’ - Selçuk Özbek

  • Haber
  • |
  • Basın derleme
  • |
  • 28 Kasım 2013
  • 11:50

Ankara’da ‘RedHack’ ve ‘Anonymous’ soruşturması kapsamında gözaltına alınan ve daha sonra serbest bırakılan oyuncu Barış Atay gazetemize konuştu. Yaşadıklarını anlatan Atay, tüm sevenlerine teşekkür etti.

Öncelikle gözaltına alındığın günden başlayalım. Nereye gidiyordun, ne diyerek aldılar seni kısaca anlatır mısın?

Antakya’da düzenlenen film festivaline davetliydim. Havaalanında check-in yaptırmaya giderken yanıma yaklaşan polis. Siber suçlardan olduğunu ve RedHack’le bağlantım olabileceği şüphesiyle gözaltına aldıklarını söyledi.

Sesinin RedHack sözcüsüne benzetilmesi olayı nedir?

Twitter’da biri böyle bir iddia atmıştı ortaya. Ben de çok komik olduğunu düşündüğüm için tweeti alıntılayıp paylaştım. Sanırım bu durumda ben kaşınmış oluyorum gözaltındayken bile bundan dolayı olamaz bu kadar da değildir diye düşünürken savcılıktaki sorguda gerçekten de tek sebebin bu olduğunu öğrendik.

Eylül ayında “Twitter’dan anlayan biri foto yüklerken neden internal server error verdiğini söyleyebilir mi?” diye yazmıştın. Takipçilerini mi sınıyordun?

5 saatte bir fotoğraf yükleyemedim de ondan. Meğer dosya boyutu çok büyükmüş.

O zaman bize bu mesajın ardından 2 ayda “RedHack’in sözcüsü” suçlamasına nasıl eriştiğinin sırrını verir misin?

Ben de birinin bunu bana anlatmasını bekliyorum açıkçası…

Peki ne düzeyde bilgisayar kullanabilyorsun?

Sosyal medya kullanıp, word’de senaryo yazacak kadar anlıyorum işte

Günlerin ‘Emniyet’ içinde geçti. Kötü muamele gördün mü bu süreçte?

Fiziksel olarak kötü muamele görmedik ama burada özgürlüğünüz yok anlamına gelen psikolojik baskılar olmadı diyemem. Sürekli loş ve havasız bir ortam, geç gelen yemek, sigaraya izin vermemek vs…

Peki diğer arkadaşlarla ilgili bir kötü muamele durumu oldu mu, bilgin var mı?

Gördüğüm kadarıyla olmadı ama ara sıra sert sözlü tartışmalar yaşandı polisle aramızda…

Eşin ve annen bu süreçte hep yanındaydı. Ama görüştürmediler sizi değil mi?

Adliyeye getirildiğimiz gün nezaretin kapısı açıldıkça görüyorduk birbirimizi ama çıkana kadar hiç konuşamadık.

Annen de eşin de sana çok güveniyordu ve tutuklansan bile bunu metanetle karşılayacak gibiydiler…

Desteklerinin olduğunu bilmek büyük bir güç veriyor insana. İkisi de çok cesur kadınlar gurur duymamak elde değil.

Sen içerdeyken inanılmaz bir destek oluştu. Gözaltındayken haberin oldu mu? Ne hissettin bu destek karşısında?

Avukatım Efkan Bolaç, ziyarete gelen vekiller diğer avukat arkadaşlar bahsetti ama dışarı çıkınca tam anlamıyla bir şok yaşadım. Böylesine bir destek aklımın ucundan bile geçmemişti. Hayatımın en gururlu gününü yaşadım diyebilirim. Herkese ne kadar teşekkür etsem azdır. Çok büyük yürekler hepsi.

Çıktığında hakkında yazılan yazıları, verilen desteği gördüğünde ne geçti aklından?

İnsan hepsine tek tek cevap vermek istiyor hatta yapabilir sanıyor ama binlerce mesajı cevaplamak zor işmiş. Hepsini okumaya çalıştım. Meslektaşlarımın desteği de inanılmazdı. Oyunlara bana destek vererek çıkmaları, TV’de bahsetmeleri… Hele Haldun Dormen ustanın elinde bana destek olduğunu belirttiği yazıyla fotoğrafı muhteşemdi. Fakat her ne kadar benim ismim daha çok anılsa da ben desteğin hepimize olduğunu biliyorum.

Bu gözaltının aynı zamanda sanatçılara da bir mesaj olduğunu söylüyorsun. Bu seni yıldıracak mı? Susacak mısın?

Sadece sanatçılara değil, muhalif her sese göz dağı olduğunu düşünüyorum. Yılacak, susacak bir şey yok. Fikirlerimi söylüyorum her zaman da söylemeye devam edeceğim bunu engelleyebilecek bir şey yok ki.

Daha önce BirGün’de yayınlanan “Hükümete mektup” adlı yazıyı tekrar yazacak olsaydın kısaca neler söylerdin?

O yazıyı Haziran 2012’de yazmıştım. Hâlâ geçerliliğini koruyan bir yazı olması ve üstüne eklememiz gereken bir ton olay yaşamış olmamız ne kadar acı değil mi…

***

İşte BirGün’de yayımlanan o mektup:

Ben bu ülkenin, durmadan ötekileştirdiğiniz fertlerindenim. Bu ülkede; size rağmen insanca yaşayacağımıza olan inancı kaybetmeyenlerdenim. Ben geleceğine sahip çıkan ve bunu gasp etmeye çalışanlara hesap soran biriyim.

Uzun zamandır bu yazıyı yazsam mı yazmasam mı diye düşünüyorum. Şimdiye kadar karar verememem; sizden çekindiğimden değil, bir vatandaş olarak bana yaşattıklarınızın yarattığı hissi, insanlığımdan çıkmadan ve şu ana kadar taşımaktan gurur duyduğum insan yanımı yok etmeden nasıl yazabilirim diye düşünmektendi. Hala bilmiyorum ama deneyeceğim, çünkü artık dayanamıyorum.

2002’de, ilk geldiğiniz günü hatırlıyorum. Henüz neler olabileceği konusunda ayrıntılı bir değerlendirme yapma fırsatı bulamamıştım. Geçtiğimiz on yılda; yaşadığım ve sevdiğim bu ülkeyi, gün be gün, an be an biraz daha batağa saplayışınızı ve bundan aldığınız garip hazzı gördüm.

Ben bir oyuncuyum. Doğal olarak işim; karakter yaratmak, yarattığım karakterin psikolojisini anlamak ve duruma uygun bir alt metin oluşturmak. Ne yazık ki bu on yılda, başta başbakanınız olmak üzere hiçbirinizin nasıl bir psikoloji içerisinde olduğunuzu anlayabilmiş değilim. Sizlere hangi açıdan bakarsam bakayım, fantastik, sürreal, ve inanılması güç karakterler çıkıyor karşıma. Bu durumu sadece benim hayal gücümün eksikliği olarak tanımlayabilmeyi ve çözüme ulaşmayı çok isterdim fakat öyle değil. Bu olsa olsa; sizlerin, hayal bile edilemeyecek şeyler yapan ve bundan zerre kadar pişmanlık ya da rahatsızlık duymayan, psikoz yaşayan insanlar olduğunuzu gösterir. Çünkü hiçbir insan, bu kadar yanlışı ve zulmü ardarda yapıp, bunu normalmiş gibi anlatıp, bundan bir başarıymış gibi söz edip, zevk alamaz.

Bu ülkenin insanları; geçtiğimiz yıllar boyunca sefalet içerisinde bırakılarak, köleleştirilerek, dilendirilerek, korkutularak yönetildi. Açıkçası farklı yöntemler kullanmadınız. Bu yüzden sizi ayrı bir yere koyamayız. Sadece; idol edindiğiniz büyüklerinizin yöntemlerini geliştirip, manipülasyon araçlarını çok etkili kullandığınızı söyleyebiliriz. Tabi bu yükselişinizde; zayıf muhalefetin ve ağzınızdan hiç düşürmediğiniz, “stockholm sendromu” vakası olmayı çoktan geride bırakıp başka bir boyuta geçmiş olan %50’lik kesimin koşulsuz, sorgusuz-sualsiz biat etmesinin etkisini unutmamak gerekir. Fakat bir noktayı kaçıyorsunuz. Ben sizin %50’nizin içinde değilim. Beni görmezden gelebileceğinizi sanıyorsanız çok yanılıyorsunuz. Dersim’i ağzınıza sakız edip, Maraş’ı, Çorum’u da gözden gelemezsiniz. Sivas sanıklarını aklayamazsınız. Hula’da ölenlere üzülüp savaş çığlıkları atarken, Roboski’de çocukları bombalayanları saklayamazsınız. Askeri vesayeti bitirdik deyip, 12 Eylül katillerini yargılıyormuş gibi yapamazsınız. Erdal Eren’in mektubunu okurken timsah gözyaşları döküp, Çayan Birben’i gazla öldüremezsiniz. Metin Lokumcu’ya bir rahmet eylemeyi çok görüp, fetüs haklarını koruyamazsınız. Siz kadınları bir eşya gibi görüp yaşamlarını yok sayamaz, bedenleri ve tercihleri hakkında ahkam kesemezsiniz. Çocuklarımız, canımız çocuklarımız deyip, tecavüzcülerini kollayamazsınız. Kızınız rahat rahat sakız çiğneyemedi diye, tiyatrolara el uzatamazsınız. Gazetecileri içeri atıp, “onlar gazeteci değil” diye yaftalayamazsınız. Dışarıdaki gazetecileri abluka altına alıp, boğazlarını sıkıp, sizin istedikleriniz dışında tek kelime bile yazmamalarına rağmen “tasmalarınızdan biz kurtardık” diyemez, gerçekleri yazanları hedef gösteremezsiniz. Demokrasi diye zılgıt çekip, emekçilerin grev haklarını gasp edemezsiniz. Vatan, millet, sakarya nidalarıyla bas bas bağırırken, fetihi hayatınızın en önemli günüymüş gibi kutlarken, ülkeyi önüne gelen yabancıya parça parça satamazsınız. “Batarız” diye korku salarak memura üç kuruş zam yapıp, soygunculara “Deniz Feneri” gibi yol gösteremez, kendinize %60 zam yapıp, başbakanlık sarayları inşaa edemezsiniz. Bayramları yasaklayıp, Hitlervari kongreler düzenleyemezsiniz. Orman arazilerini yedi ceddinize peşkeş çekemez, doğayı HES çöplüğüne çeviremezsiniz.

Şimdi bunları okuyup “yaptık ya” diyebilirsiniz. Şu kadarını söyleyeyim. Böyle devam etmez, hiçbir dikta sonsuza kadar sürmez. Çünkü hiçbir toplum; sizin sandığınız ve buna güvendiğiniz kadar aymaz değildir. Şimdi soracaksınız. “Sen kimsin de bunları söylüyorsun?” diye. Ben bu ülkenin, durmadan ötekileştirdiğiniz fertlerindenim. Bu ülkede; size rağmen insanca yaşayacağımıza olan inancı kaybetmeyenlerdenim. Ben geleceğine sahip çıkan ve bunu gasp etmeye çalışanlara hesap soran biriyim. Ben beğenseniz de beğenmeseniz de üreten, okuyan, eleştiren, sorgulayan ve cevap isteyen bir bireyim. Yani anlayacağınız ben; siz değilim!
Peki; asıl siz kimisiniz ?”

Birgün / 28.11.13