Sabaha CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu ve İYİ Parti lideri Meral Akşener’in AK Parti-MHP ittifakının İstanbul seçimlerini tekrarlatma isteğine karşı Yüksek Seçim Kurulunu (YSK) “iktidara alet olmama” çağrısıyla başladık. Sırada Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ile MHP lideri Devlet Bahçeli’nin görüşmesi vardı.
Erdoğan, Rusya Devlet Başkanı Putin’den ABD’nin S-400 baskısına karşı desteği teyit ettiği Moskova gezisinden dönüşünde, İstanbul seçimine dair tutumunu sertleştirdi. Erdoğan Moskova’ya giderken son karar mercii olarak YSK’yı göstermişti. Dönüşünde ise doğrudan seçim iptali talebini dillendirdi. Zaten ondan bir kaç saat önce AK Parti’nin seçim düzenlemesini üstlendiği için Erdoğan tarafından sonuçtan birinci derecede sorumlu tutulacak olan Ali İhsan Yavuz ve hemen arkasından Bahçeli, İstanbul’da seçim tekrarı gerektiğini söylemişlerdi. 2002 yılından bu yana Bahçeli ne zaman seçimden söz etse seçime gidildiği hatırlanırsa, Türkiye’nin siyasi gidişini aslında tek başına hükümet olan Erdoğan’dan çok iktidar yönlendirme ustası Bahçeli’nin yönettiği kanısı toplumda giderek yer ediyor.
Ama Moskova dönüşü üsluptaki bu sertleşme ve adeta söylemin YSK’dan seçim yenilenmesi kararının sipariş edilmesine gidiş ilginçti.
Aslında bütün olarak Moskova ilginçti. Ortak basın toplantısında Putin, “Önceliğimiz Türkiye’ye S-400 sevkiyatının tamamlanması” derken, Erdoğan ilk başta bu konuya hiç değinmedi. Seçimin ardından yaptığı bu ilk yurtdışı seyahat, adeta sadece Rusya ile ticareti artırmak içinmiş izlenimi vermek istedi. Ama Moskova’da uluslararası basının dikkati Türkiye ve Rusya arasındaki ticaret hacminin nasıl artacağında değil, ABD’nin Türkiye’ye uyguladığı “S-400 alırsanız F-35 alamazsınız” tehdidindeydi. Zaten heyet oluşumundaki ağırlık da ticarette değil, güvenlikteydi: Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar ve MİT Müsteşarı Hakan Fidan’ın görüşmelerdeki rolü Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak’tan fazlaydı. Türkiye’nin Rusya’dan enerji fiyatları konusunda istediği indirimi alamadığı, yandaş basında dahi yer aldı.
Erdoğan ise gelen soru üzerine, “Türkiye’yi tanımamışlar” dedi, S-400 kararından geri dönüş söz konusu değildi. O arada Putin Atlantik ötesinde Donald Trump ve ABD karar mekanizmalarının daha da nasırına basacak bir şey daha söyledi: Rusya, Türkiye’ye başka silah sistemleri de satabilirdi.
Erdoğan’ın daha önce, henüz tasarım aşamasındaki S-500 füzelerinden bahsettiği, Rus yetkililerin ise Amerikan tasarımı F-35’ler yerine, F-35’lere teknolojik olarak yetişemeyen Su-35, ya da “beşinci nesil” diye tanıttıkları, ama bizim 4.5G dediğimiz iletişim sistemi gibi, pek de “beşinci nesil” sayılmayan uçakları önerdiği biliniyor.
Siyaseten bir de Suriye konusu var. Türkiye, İdlib’in tamamının Suriye ordu birliklerine bırakılması karşılığında, kuzeyde, Afrin-Cerablus-El Bab üçgeninin içinde YPG denetiminde olan Tel Rifat’ın da YPG çıkarılarak, gerekirse Suriye birliklerine devrini tercih ediyor. Böylelikle Erdoğan, Fırat’ın Doğusunda YPG’ye saldırılması halinde Türk ekonomisini “mahvedeceğini” söyleyen Trump’a karşın Putin’den PKK’nın Suriye kolu PYD/YPG’ye karşı önemli bir destek aldığını göstermiş olacak.
Ne de olsa ABD’nin YPG ile işbirliği yaparak Türkiye’yi PKK ile mücadelede “yalnız bıraktığı” söylemi, S-400’lerin alımı konusunda Ankara’nın görünürdeki iki gerekçesinden birisi; daha geçenlerde Vaşington’daki Turkish Heritage Organization toplantısında konuşan Cumhurbaşkanlığı Baş Danışmanı Gülnur Aybet bu kelimelerle tekrarladı.
Ancak Erdoğan’ın Moskova’ya gidip, giderken duyurduğu Bolşoy Tiyatrosunda Türk Turizm Yılı başlangıç törenine katılmadan dönüşü ardından Ankara’ya Vaşington’dan bir “açık mektup” gönderildi. New York Times gazetesinde bir makale olarak yayınlanan mektup ABD Senatosu Silahlı Hizmetler Komitesi Başkanı Jim Inhofe’nin yanı sıra, hem Cumhuriyetçi, hem Demokrat Parti mensubu Jack Reed, Jim Risch, Bob Menendez gibi isimlerce imzalanmıştı. Mektupta, Türkiye’nin S-400 alması durumunda, ortak üreticisi ve yatırımcısı olduğu F-35 uçaklarıyla birlikte kullanmasına izin vermeyecekleri söyleniyor, ayrıca bu durumun Türkiye’nin ABD ve NATO ile ilişkileri açısından da sorun olacağı öne sürülüyordu.
Erdoğan ise, Türkiye’yi NATO sisteminden dışlamanın ABD ve genel olarak Batı açısından söylendiği kadar kolay olmadığı gerçeğini sonuna dek zorlayacak görülüyor.
Bu tür zorlamaların ters teptiği Amerikalılar tarafından nedense bir türlü anlaşılamıyor.
Nitekim Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu, önce ABD’nin İran Devrim Muhafızlarını “terörist” ilan etmesinin bölgede yeni sorunlara yol açacağını söyleyerek yine Suriye sahasını işaret etti. Aynı gün İran Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani, ABD’nin yaptırımları devam ederse, Rusya destekli nükleer programını geliştirmeye durdurduğu yerden devam edeceğini söylüyordu.
Çavuşoğlu ardından ABD Dışişleri Bakanı Pompeo’nun S-400/F-35 tehdidine zehir zemberek bir cevap verdi: Türkiye kendi savunma ihtiyaçlarına kendisi karar verebilecek bir ülkeydi.
Bu gelişmeler bir de hangi açıdan önemli biliyor musunuz?
Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak bugün ekonomik önlemler paketini açıkladıktan sonra Vaşington’a uçacak. 11-12 Nisan’da G20 toplantılarına, 12-13 Nisan’da IMF ve Dünya Bankası toplantılarına katılacak, bir grup fon yöneticisiyle görüştükten sonra 15-16 Nisan’da Amerikan Türk Konseyine katılacak. Başta Türk-ABD İş Konseyi Başkanı Mehmet Ali Yalçındağ olmak üzere bir grup işadamı, bu toplantıda “Siyaset zora düşse de ticareti güçlendirelim, siyasete de yardımcı olur” anlayışıyla uğraşıyor, ancak dikkatler daha çok savunma konularında olacak gibi. Nitekim toplantılara ABD Savunma Bakan Vekili Patrick Shanahan ve Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar’ın katılacağı belli olduğunda herkes rahat bir nefes aldı. Tabii iş dünyası “iki damat buluşması” çerçevesinde Trump’ın İsrail yanlısı Orta Doğu Özel Temsilcisi damadı Jared Kushner ile Hazine ve Maliye Bakanı Albayrak’ın buluşma ihtimaline özel önem veriyor. (İsrail’deki 9 Nisan seçimleri ardından Kushner’in başka işleri olabilir tabii.) Yine de önümüzdeki birkaç gün içinde S-400 ihtilafının alacağı şekle bakmakta yarar var. Tabii Putin’in bu birkaç gün içinde Türkiye, ya da Suriye konusunda alacağı kararlar da önem taşıyacak.
Özetle, Erdoğan’ın gözü dışarıda Putin, içeride YSK’da.
Sabah Fox TV’de İsmail Küçükkaya’ya konuk olan önceki Yargıtay başkanlarından Sami Selçuk, YSK’nın üzerinde merci olmadığını, onun yanlışını düzeltecek makam da bulunmadığını söyleyerek YSK ve Başkanı Sadi Güven’in omuzlarına düşen sorumluluğu hatırlattı. Tabii Erdoğan da son çıkışıyla YSK üzerinde kendi baskısını artırmış oluyor.
CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu ve İYİ Parti lideri Meral Akşener daha 31 Mart seçim sürecine girilmeden AK Parti hükümetinin bir torba yasa çerçevesinde YSK üyelerinin görev süresinin bir yıl daha uzatılmış olduğunu eleştirdiler. Saadet Partisi lideri Temel Karamollaoğlu, daha da ileri giderek bu düzenlemenin özel olarak 31 Mart yerel seçimleri için yapıldığını öne sürdü. Bu durum YSK ve YSK Başkanı Sadi Güven’in omuzlarındaki sorumluluğu artırıyor.
Ağır bir sorumluluk bu… Türkiye her bakımdan zor günlerden geçiyor.
yetkinreport.com / 10.04.19