Kapitalizm, bir büyüme ve genişleme döneminin ardından, burjuva ideologların ve onlara soldan destek sunan revizyonistlerin iddialarının tam aksine, yüzyılın daha ilk çeyreğinde kendisini soluksuz bırakan bir bunalımın içine yuvarlandı.
Dönem, kapitalizmin emperyalizm aşamasına ulaştığı, demek oluyor ki, ulusal ekonomilerin ve çitlerin aşıldığı, kapitalizmin uluslararasılaştığı bir dönemdi. Haliyle bunalım da her yerdeydi. Emperyalizm olgusunun dolaysız sonucu olarak, sistemin yapısal çelişkileri daha bir derinleşti, her yerde sistemi sarsan çatışmalara yol açtı.
Bunalımları dünyanın çeşitli coğrafyalarında cereyan eden yerel savaşlar izledi. Bu yerel savaşlar serisi belli bir kaçınılmazlıkla dönüp dolaşıp 1914’te başlayan 1918’de sona eren, dünyanın yeniden paylaşıldığı ilk emperyalist savaşa dönüştü.
Bunalımları önce yerel savaşlar ve ardından da emperyalist savaş izlemişti. Onu da, yine bir kaçınılmazlıkla, Çin’den İran’a ve Türkiye’ye uzanan, dünyanın farklı coğrafyalarında patlak veren devrimler izledi.
İlk önceleri devrimin merkezi İngiltere idi. Ardından, Fransa merkez oldu. Sonra da sırayı Almanya aldı. Herkes devrimi batıdan, gelişmiş kapitalist ülkelerden bekliyordu. Fakat tersi oldu. 1910’lara doğru devrimin merkezi doğuya, somut olarak da Slavlara doğru kaydı. İlk ifadesini ise, Çarlık Rusyası'nda 1905 Devrimi’nde buldu. Onu 1917 Şubat Devrimi izledi. Finali ise, Rusya proletaryasının önderliğinde gerçekleşen Sosyalist Ekim Devrimi oldu.
Ekim Devrimi bir buzkırandır
Sosyalist Ekim Devrimi; 20. yüzyılın çağ açan, proleter devrimler çağına girişi sağlayan en önemli tarihsel olayıdır. Kendisini önceleyen tüm tarihsel olayları aşan bir niteliğe sahiptir. Kendisinden önce yaşanan devrimlerin birikimlerini daha ileri taşımıştır. Deyim uygunsa onların, şüphesiz ki farklı nitelikteki doruğu oldu. Devrime damgasını vuran Rusya proletaryası idi, yol göstericiliğini de Lenin’in liderliğindeki Bolşevik Partisi yaptı.
Ekim devrimi ilk andan itibaren kendisinden öte sonuçlar üretti. Sadece Rusya proletaryası ve ezilen halklarını değil, dünyanın tüm işçilerini, ezilen halklarını ve tüm bir insanlığı sarstı, ayağa kaldırdı. Sadece Rusya proletaryası ve ezilen halklarına değil, tüm dünya işçileri ve ezilen/yoksul halklarına ve tüm insanlığa umut verdi, esin kaynağı oldu. Pek çok yerde halk devrimleri ve ulusal kurtuluş devrimlerini de tetikledi. Doğunun ezilen mazlum halklarının en büyük yoldaşı oldu. Doğunun ezilen/sömürge halkları Ekim Devrimi'nin açtığı bayrağın altında toplandılar. Ekim Devrimi'ne yaslandılar, kurtuluşa buradan yürüdüler.
Daha da önemlisi, Sosyalizmi bir ütopya olmaktan çıkartıp, bir gerçekliğe dönüştürdü. Çok kısa süre zarfında burjuva devrimlerin 125 yılda yapamadıklarını hem de sınırsız biçimde yaptı.
"Halklar hapishanesi"nden özgürlükler dünyasına
Ekim Devrimi teorisi ve pratiği ile dünya işçilerine, ezilen halklara ve bir bütün olarak insanlığa paha biçilmez kazanımlar armağan etmiştir. Sonraki seyri ne olursa olsun her alanda tarihsel nitelikte değişikliklere yol açmıştır. Ekim Devrimi’nin tarihsel nitelikteki sonuçlarından biri de Çarlık Rusyası bünyesindeki ezilen/baskı altında tutulan halkların kaderine dairdir.
Bilindiği gibi Çarlık Rusyası aynı zamanda çok sayıda ezilen ulus ve milliyeti bünyesinde barındıran bir "Halklar hapishanesi" idi. Ruslar ayrıcalıklı ulustu ve ezilen halkların hiçbiri ezen ulus olan Rusların sahip olduğu haklara sahip değildi. Hepsi de ulusal tüm haklardan yoksundular ve zora dayanılarak Çarlık bünyesinde tutuluyorlardı. Büyük baskılarla karşı karşıyaydılar. Çarlık tarafından sürekli biçimde ve acımasızca eziliyorlardı. Bu ezme siyaseti sık sık Yahudilere dönük katliamlara ve soykırımlara dönüşüyordu. Kısacası, Çarlık Rusyası son derece kapsamlı ve karmaşık bir ulusal sorunu bağrında taşıyordu.
İşte Ekim Devrimi, bir ‘’halklar hapishanesi’’ olan Rusya’da bu son derece kapsamlı ve karmaşık olan ulusal sorunlar yığınını, bu çözülmez gibi görünen sorunu, bir vuruşta çözmüştür. Çarlık Rusyası ve ardından kurulan burjuva cumhuriyet yıkılmış, tüm ulus ve milliyetler en başta kendi kaderini tayin etme olmak üzere, tüm ulusal haklarına kavuşmuşlardır. Çarlığın yerine bu coğrafyadaki ulusların özgürlüğüne, eşitliğine ve gönüllü birliğine dayalı SSCB kurulmuştur.
SSCB 15 ayrı cumhuriyet, çok sayıda özerk bölgeden oluşan bir cumhuriyetti. Buna karşın emperyalist yalan makinesi aracılığıyla bu gerçeğe dönük aşağılık bir karalama kampanyası yürütüldü. İlk andan itibaren, SSCB’nin gerçekte eşitliğe ve gönüllü birliğe dayalı bir cumhuriyet olmadığı, bunun tümüyle aldatıcı bir görünüm olduğu ileri sürüldü. Şüphesiz ki, gerçek yaşam bu kara propagandanın tam tersi yönde aktı. Geçmişin köle halkları ilk kez gerçek özgürlüğün, eşitliğin, gönüllüğe dayalı birliğin ne olduğunu bizzat yaşayarak gördüler. Bu öyle kesin bir gerçektir ki, SSCB’nin çözülüp dağılması sonrasında yaşanan tüm gelişmeler bir kez daha onu doğrulamıştır.
Şöyle ki; SSCB dağıldığında herkes kendi bayrağı, kendi sınırları ve kendi devlet aygıtı ile birlikte ayrıldı. Aradan geçen uzun süre zarfında yaşanan kapitalist restorasyona, bürokratik yozlaşmaya karşı kimsenin burnu kanamadı. Her şey barışçıl biçimde gerçekleşti. Geriye yine 15 bağımsız devlet bırakıldı. Kendi devlet aygıtı, sınırları, dili, bayrağı ve kültürü ile... Tek değişiklik, komünizme ait sembollerin yerini burjuva gericiliğinin sembollerinin almasıydı. Bunun elbette ki temel bir nedeni vardı.
Ekim Devrimi sadece Çarlığı yıkmakla kalmadı, ondan kalan her kötülüğe savaş açtı. Onun var ettiği alışkanlıkların, geleneklerin ve kültürün izlerini silmek için mücadele etti. Her şeyden önce tüm ulusları ayrımsız biçimde bir birine yaklaştırdı, birini diğerinden ayırmadı, aralarında şiddetle muhtaç oldukları bir güven tesis etti, kardeşleştirdi. SSCB özgür, eşit ve gönüllü birlik coğrafyasına dönüştü. Her ulus bir diğerinin kimliğini, dilini ve kültürünü benimsedi, özümsedi. O kadar ki, uzun yılları bulan baştan aşağı kusurlu deformasyon ve kapitalist ve bürokratik yozlaşma döneminde dahi bu yok edilemedi. Dağılış bunun açık, somut ve tartışmasız yeni ve güncel kanıtı oldu.
Ekim Devrimi her şeyi halkların ortak çıkarlarına uygun biçimde çözüme kavuşturmuştu. Ekim Devrimi’nin kazanımları yok edilince, gerisin geri burjuva toplumuna geri dönülünce, Karabağ ve Moldavya örneklerinde olduğu gibi, eski çelişki ve çatışmalar yeniden başladı. Eski hesaplar yeniden görülmeye başlandı. Burjuva milliyetçi çelişki ve çatışmalar ön plana çıktı.
Çözüm yeni Ekimler’de, kurtuluş sosyalizmdedir
Kapitalizm diğer toplumsal sorunlarda olduğu gibi ulusal sorunu da kalıcı ve köklü bir çözüme kavuşturmaya muktedir değildir. Tam tersine o, ulusal sorunları döne döne yeniden üretir. Bazen çözüyor gibi görünür, ama bu yanıltıcıdır. Bir süre sonra çok daha kapsamlı ve çok daha karmaşık biçimde, iyiden iyiye ağırlaşarak yeniden gündemleştirir.
Sözgelimi, İrlanda sorunu, İrlanda ayaklanması başta gelmek üzere sayısız girişime rağmen, tam 350 yılı aşkın bir süredir hala çözülememiştir. İspanya/Bask sorunu buna bir başka örnektir. Keza Belçika sorunu vd... Filistin sorunu '90’lı yılların başında sözde çözülür gibi olmuştu. Ne var ki, günümüzde bu kadim sorun daha bir ağırlaşmış ve çok daha karmaşık bir hal almıştır. Kapitalist-emperyalist sistem tarafından adeta süründürülen ve çok yakıcı biçimde çözüm bekleyen bir sorun da Kürt ulusal sorunudur.
Tüm bu olgular göstermektedir ki, ulusal sorunlar kalıcı ve köklü biçimde dün olduğu gibi bugün de sadece ve sadece yeni Ekimler ile çözülebilir. Gerçek özgürlük ve eşitlik ancak ve ancak yeni sosyalist devrimlerle ve ardından inşa edilecek olan sosyalizmle bir gerçek olabilir. Tarih ezilen uluslara bugüne dek yeni Ekimler'den başka bir çözüm, sosyalizmden başka bir seçenek sunmamıştır. Bunun için her şeye rağmen sosyalizm hala insanlığın büyük özlemi olmaya devam ediyor.
98. yılında şan olsun Sosyalist Ekim Devrimi'ne!