Komün'den birkaç ay önce, 1870 sonbaharında, Marks'ın, Paris işçilerine hükümeti herhangi bir devirme girişiminin, umutsuzluk tarafından esinlenen bir budalalık olabileceğini göstermeyi amaçlayan bir uyarıda bulunduğu bilinir. Ama, 1871 Martında, kesin savaş işçilere dayatılıp, işçiler de bunu kabul ettikten sonra, ayaklanma bir olgu haline gelince, uygun olmayan koşullara karşın, Marks, proletarya devrimini büyük bir coşkunlukla selamladı. 1905 Kasımında yazdıkları, işçileri ve köylüleri savaşıma sürükleyen, ama 1905 Aralığından sonra, liberallerle birlikte, "silaha sarılınmamalıydı" diye haykıran, marksizmin acıklı bir üne sahip Rus döneği Plekhanov'un yaptığı gibi, "sırasız" bir hareketi bilgiçlikle yargılamakta diretmedi.
Marks, ayrıca, kendi deyimiyle "cennetin zaptına çıkan" komüncülerin kahramanlığına hayranlıkla da yetinmedi. Ereğine ulaşmamış da olsa, yığınların devrimci hareketinde, Marks çok önemli bir tarihsel deney, dünya proleter devriminde ileriye doğru kesin bir adım, yüzlerce program ve usyürütmeden çok daha önemli gerçek bir ilerleme görüyordu. Bu deneyi çözümlemek, ondan taktik dersleri çıkarmak, teorisini sıkı bir eleştiriden geçirmek için ondan yararlanmak: Marks'ın kendisi için saptadığı görev, işte budur.
Marks, Komünist Manifesto'da yapılmasını zorunlu gördüğü tek "düzeltme"yi, Parisli komüncülerin devrimci deneyinden esinlenerek yapmıştır.
Komünist Manifesto'nun yeni bir Almanca baskısı için, iki yazarı tarafından imzalanmış son önsöz 24 Haziran 1872 tarihini taşır. Karl Marks ve Friedrick Engels bu önsözde, Komünist Manifesto programının "bazı ayrıntılarının artık eskimiş" olduğunu açıklarlar.
Ve devam ederler ki:
"Paris Komünü, özellikle bir şeyi, 'işçi sınıfının hazır bir devlet makinesini ele geçirip onu kendi hesabına kullanmakla yetinemiyeceğini' tanıtlamıştır.”10
Bu alıntıda tırnak içine alınmış son sözler, yazarları tarafından Marks'ın Fransa'da İç Savaş adlı yapıtından alınmıştır.
Öyleyse, Marks ve Engels, Paris Komünü'nün bellibaşlı, temel derslerinden birine o kadar büyük bir önem veriyorlardı ki, onu özsel bir düzeltme olarak Komünist Manifesto'ya sokmuşlardır.
Son derece özellik belirtici bir şey: İşte tam da bu özsel düzeltme oportünistler tarafından çarpıtılmıştır, ve Komünist Manifesto okuyucularının onda-dokuzu, hatta yüzde-doksandokuzu kuşkusuz bunun anlamını bilmez. Biraz daha ilerde, özel olarak çarpıtmalara ayrılmış bir bölümde, bu çarpıtmadan ayrıntılı olarak sözedeceğiz. Şimdilik, Marks'ın tarafımızdan aktarılan ünlü formülünün alışılmış bayağı "yorum"unun, onun iktidarı ele geçirmeye değil, sözde yavaş bir evrim düşününe ağırlık verdiği yolunda olduğunu belirtmek, bize yetsin.
Aslında, Marks'ın düşünü bunun tam karşıtıdır. Marks'ın düşünü, işçi sınıfının "hazır devlet makinesini" parçalamak, yıkmak ve onu ele geçirmekle yetinmemek zorunda olduğu yolundadır.
12 Nisan 1871 günü, yani tam da Komün sırasında Marks, Kugelmann'a şöyle yazıyordu:
"... Benim 18. Brumaire'in son bölümünde, eğer yeniden okursan göreceğin gibi, Fransa'da gelecek devrim girişiminin, şimdiye dek olduğu gibi artık bürokratik ve askeri makineyi başka ellere geçirmeye değil, onu yıkmaya dayanması gerekeceğini belirtiyorum (yıkmaya sözcüğünün altı Marks tarafından çizilmiştir; asıl metinde, sözcük zerbrechen'dir). Kıta üzerinde gerçekten halkçı her devrimin ilk koşuludur bu. Kahraman Parisli arkadaşlarımızın giriştikleri şey de, işte budur." (Neue Zeit, XX, I, 1901-1902, s. 709). (Marks'tan Kugelmann'a Mektuplar'ın biri benim tarafımdan düzenlenmiş ve önsöz yazılmış en az iki Rusça baskısı vardır).
"Bürokratik ve askeri makineyi yıkmak": Marksizmin, devrim sırasında proletaryanın devlet karşısındaki görevleri üzerine başlıca dersi bu birkaç sözcükte kısaca dile getirilmiş bulunuyor. Ve, marksizmin Kautsky'ye borçlu bulunduğumuz temel "yorumu" ile yalnızca tamamen unutulmuş olmakla kalmayan, ama açıkça çarpıtılmış da olan şey, işte bu derstir!
Marks'ın sözünü ettiği 18. Brumaire'deki parçaya gelince, onu yukarda tümüyle aktarmış bulunuyoruz.
Marks'ın bu parçasında, üzerinde özellikle durulması gereken iki nokta var. Önce, çıkardığı sonucu Avrupa'yla sınırlandırıyor. Bu, 1871'de, İngiltere henüz salt kapitalist, ama hem militarizmi, hem de, geniş bir ölçüde, bürokrasisi olmayan bir ülke örneğiyken, anlaşılır bir şeydi. Bundan dolayı, devrimin, hatta halk devriminin olanaklı göründüğü, ve, gerçekten "hazır devlet makinesi"nin önceden yıkılmaksızın da bu işin olanaklı olduğu İngiltere için, Marks bir ayrıklama yapıyordu.
Bugün, 1917'de, birinci büyük emperyalist savaş çağında, Marks'ın bu sınırlaması artık geçerli değildir. Amerika gibi İngiltere de, Anglosakson özgürlüğünün (militarizm ve bürokratizm yokluğu) dünyadaki bu en büyük ve son temsilcileri de, her şeyi kendilerine bağımlılaştıran ve her şeyi kendi ağırlıkları altında ezen askeri ve bürokratik kurumların aşağılık ve kanlı Avrupai bataklığı içine boyluboyunca battılar. Şimdi, Amerika'da olduğu gibi İngiltere'de de, "her gerçek halk devriminin ilk koşulu", (bundan böyle bütün emperyalist ülkelerde olduğu gibi, bu ülkelerde de, 1914'ten 1917'ye dek, "Avrupai" bir yetkinliğe eriştirilmiş olan) "hazır devlet makinesini" parçalamak, yıkmaktır.
İkinci olarak, üzerinde özel bir dikkatle durulması gereken şey, Marks'ın askeri ve bürokratik devlet makinesinin yıkılması "her gerçek halk devriminin ilk koşuludur" biçimindeki o çok derin düşüncesidir. Bu "halk" devrimi kavramı Marks'ın ağzında şaşırtıcı görünebilir; ve Rusya'da Plekhanov'un çömezleriyle Menşevikler, yani Struve'nin şu marksist geçinen çırakları, Marks'ın bu sözünü pekâlâ bir "dil sürçmesi" olarak nitelendirebilirler. Onlar marksizmi öylesine yavanca liberal bir öğretiye indirgemişlerdir ki, onlar için, burjuva devrimi ve proleter devrimi antitezi dışında hiçbir şey yoktur; üstelik bu antitezi de en skolastik bir biçimde anlarlar.
Örnek olarak 20. Yüzyıl devrimleri alınırsa, Portekiz ve Türk devrimlerini [1908 devrimi kastediliyor -ç.] burjuva devrimleri olarak kabul etmek besbelli kaçınılmaz bir şey olacaktır. Ama bu devrimlerin her ikisi de "halk" devrimi değildir; çünkü halk yığınları, halkın geniş çoğunluğu, kendine özgü ekonomik ve siyasal istemlerle, etkin, bağımsız ve hissedilir bir biçimde, bu devrimler içinde görünmezler. Buna karşılık, 1905-1907 Rus burjuva devrimi, Portekiz ve Türk devrimlerinin, zaman zaman kazandıkları kadar "parlak" başarılar kazanmış olmaksızın, söz götürmez bir "gerçek halk" devrimi oldu. Çünkü halk yığınları, halk çoğunluğu, halkın baskı ve sömürü altında bunalmış en derin "aşağı" toplumsal katmanları, kendiliklerinden ayaklanmış ve devrimin tüm gidişi üzerinde, kendi isteklerinin yıkılmakta olan eski toplum yerine kendi gönüllerince yeni bir toplum kurma girişimlerinin izini bırakmışlardır.
1871'de, proletarya Avrupa kıtası ülkelerinden hiç birinde halk çoğunluğunu oluşturmuyordu. Devrim, ancak proletarya ve köylüleri kapsayarak "halk" devrimi olabilir ve çoğunluğu gerçekten harekete sürükleyebilirdi. Halk, işte bu iki sınıftan oluşuyordu. Bu iki sınıf, "bürokratik ve askeri makine" onları horladığı, ezdiği, sömürdüğü için birleşmişti. "Halk"ın, halk çoğunluğunun, işçilerin ve köylü çoğunluğunun çıkarı, gerçekten bu makineyi parçalamak'ta, onu yıkmakta'dır; yoksul köylülerle proleterler arasındaki özgür bağlaşmanın "ilk koşulu" budur; ve bu bağlaşma olmaksızın, sağlam demokrasi olmaz, sosyalist dönüşüm olmaz.
Paris Komünü, bilindiği gibi, bu bağlaşmaya yolaçıyordu. Türlü iç ve dış nedenlerle ereğine ulaşamadı.
Öyleyse, Marks, "gerçek bir halk devrimi"nden sözederken, (sık sık sözünü ettiği) küçük-burjuvazinin özelliklerini asla unutmaksızın, 1871 Avrupa'sında kıta devletlerinin çoğundaki gerçek sınıf ilişkilerini en büyük bir kesinlikle hesaba katıyordu. Öte yandan, devlet makinesinin "yıkılması"nın, işçi ve köylülerin çıkarları tarafından zorlandığını; devlet makinesinin işçileri ve köylüleri birleştirerek, onlara ortak bir görev verdiğini saptıyordu: Bu "asalak"ın ortadan kaldırılması ve yeni bir şeyle değiştirilmesi.
Ama neyle?
(Devlet ve devrim, Bilim ve Sosyalizm Yayınları, Aralık 1978, Altıncı Baskı
Bölüm III, Devlet ve devrim, Paris komünü deneyimi)