Büyük halk hareketi... - Z. Rençber

  • Değerlendirmeler
  • |
  • Güncel
  • |
  • 05 Haziran 2013
  • 13:34

Ülke toprakları tarihsel günler yaşıyor. Ülke baştan başa gösterilerle çalkalanıyor. Sokak ve meydanlar yükselen anti-faşist şiarlarla yankılanıyor. Sermaye devletinin ordu-polis güçlerinin şiddetine halk boyun eğmiyor, devlet terörüne karşı yılmadan direniyor. Panzerlere, polisin kan kusan şiddetine karşı göğüsler siper ediliyor, barikatlar kuruluyor. Meydanlar gece-gündüz terk edilmiyor, barikatların başında sabahlanıyor. Yorulanlarıın, yaralananların, gözaltına alınanların yeri boş bırakılmıyor. Sermaye devletinin terörü sonucu düşenleri bağrına basarak sonsuzluğa uğurlama, AKP diktatörlüğüne karşı mücadeleye dönüştürülüyor. Sokak çatışmalarında düşmanını daha yakından tanıyan gencinden yaşlısına, kadınından erkeğine emekçi halkların öfke ve kini katlanarak büyüyor.

Sermaye devleti yükselen direniş ve başkaldırıyı AKP karşıtlığında Gezi Parkı'yla sınırlayıp refarandumla oyalayıp boğmak için giriştiği manevralarını hızlandırdı. Karşı-devrim cephesinde gerici manevraların yoğunlaştığı bir zamanda, halk haraketinde eksik olan ise işçi sınıfının, sınıf olarak "genel grev" silahını kuşanarak alanlara çıkması, sermaye devletinin korkusunu katlayarak büyütmeye yetti. Kapitalist sistemin iktidar ve burjuva düzen partilerinin, kapitalist sistemin kapı kullarının 'itidal' çağrıları yükselmeye başladı. Kavga ateşinin yükseldiği Taksim, sahibinin sesi satılık medya tarafından bir "panayır alanı" olarak sunulmaya çalışılıyor. Öfke ve nefretin merkezinde duran faşist şef Erdoğan baypas edilerek yurtdışına gönderildi. İnisiyatifi ele geçiren çekirdek devlet, sahnenin önüne, iktidarın Goebbels'i Arınç'la birlikte Gül’ü sürdü. Gül, asalak kapitalist düzenin iktidar ve muhalefet partileriyle görüşerek devletin karanlık kuytu köşelerinde belirlenen karşı-devrimci senaryoyu hayata geçirmenin açılışını yaptı. Aynı karanlık ve kanlı senaryonun devamı olarak Arınç, dizginsiz devlet şiddet ve terörünün uygulayıcısı olan polis/ordu teşkilatının ortaya koyduğu kanlı icratlarını överek, polise 'merhamet' gösterilmesini isteyerek, 'bu zor zamanda bir kısım yanlışların yapılmış olabileceğini' açıklayıp, birkaç katili görevden alarak direniş hareketini bölmenin planlarını devreye koydu.

MHP ve Kılıçdaroğlu CHP'sine, BDP ve Sırrı Süreyya Önder'e gösterdikleri sorumluluklardından ötürü teşekkür ederek, parlamenter zeminde sağlanacak olası karşı-devrimci bir uzlaşmayı topluma empoze etmeye çalışıyorlar. Kılıçdaroğlu vurgusuyla CHP'nin tabanını, BDP ve Sırrı Süreyya Önder aracılığıyla da Kürt halk hareketini ve küçük burjuva sosyal-reformistleri yedekleyerek, halk direnişini bölmeyi amaçlıyorlar.

Yaygın, direngen ve savaşçı özelliğine karşın emekçi halk hareketinin devrimci bir önderlikten yoksun olmasının dezavantajını hızla hareket ederek, karşı-devrimci kanlı amaçları için bir avantaja çevirmeye çalışıyorlar. Ve bu kanlı amaçlarını, kavga sahnesinde en azından sendikal ve üretimden gelen örgütlülüğe sahip olmanın avantajına sahip olan işçi sınıfı ve emekçilerinin halk hareketiyle birleşmesinden önce başarmaya çalışıyorlar. İşçi sınıfı ve emekçilerinin sahip oldukları güç ve olanak emekçi halk hareketini ileriye taşıyacak yegane güçtür. Emekçi halk hareketine dayanıklık ve örgütlülük sağlayarak, devletle emekçi halklar arasında günlerdir süren kavgayı sonuç alıcı temel bir alana, emek-sermaye alanına taşıyarak, devrimci bir sıçramanın yol açılmalıdır. Burjuva devletin, faşist şef Erdoğan'ı baypas ederek yurtdışına göndermesinin arkasında bu korkuları vardır.

Kürt halk hareketinin başını çekenler, Taksim Platformu ve bu arada mücadelede öne çıkan şahsiyet olarak Sırrı Süreyya Önder, işçi sınıfı ve emekçilerin genel grev silahıyla büyük halk hareketinin mücadelesiyle birleşme devrimci çabasının ortaya çıktığı bir momentte, gerici-faşist devletin ortaya koyduğu ortaoyununu açığa çıkartma gibi tarihsel bir sorumluluk veya onun çok kanlı olarak sonuçlanacak olan karşı-devrimci manevralarına alet olma gibi bir ikilemle karşı karşıyadırlar. Devrim ve karşı-devrim güçlerinin karşı karşıya geldiği (tarih sahnesine çıkan emekçiler kendi tarihleri yaptıklarının tam olarak bilincinde olmasalar da) ve ölümüne bir savaşın verildiği şu günlerde, orta yol yoktur.

Ancak Sırrı Süreyya Önder'in, devletin kanlı senaryosunu hayata geçirmek için sahnenin önüne yerleştirdiği, amaç için her yolu mübah sayan AKP’nin Goebbels’i Arınç'la yaptığı görüşmeden sonra söylediği “demokratik süreçler çalıştırılmaya başlandı. Bundan sonrası şölene dönüşmelidir. Bundan sonrasında barışçıl uygulamalar yürütmek gerekiyor. Polis bu anlayışa gelebilmiş değil. Polis, insanların kalbini yumuşatacak mekanizmaları ortaya sokmalıdır. Ben önerilerimi söylüyorum ama isterim ki bu hafta sonu bütün insanlarımız bu süreci bayram havasında yaşasınlar” sözleri dikkate alınırsa durumun ciddiyeti anlaşılacaktır.