Geçen Salı günü [26 Nisan] piyasanın dünya devi Apple son 13 yılda ilk defa satışlarında bir düşüş olduğunu açıkladı. Gelirlerindeki ve kârlarındaki toplam düşüş uzmanların tahminlerinden daha kötü ve bunun dolaysız nedeni şirketin en çok satılan ürünü olan iPhone’un satışlarının 2007’de piyasaya sürüldüğünden bu yana tarihinde ilk defa düşüş göstermesi.
Çoktan yüzde 20 düşmüş olan Apple hisseleri Çarşamba %6,26 daha düşerek NASDAQ hisselerinin de yarım puan düşmesine neden oldu.
Şirketin büyüme sürecindeki bu ani düşüş, özünde dünya hisse senedi piyasalarındaki hareketlilikle başı dönen reel ekonomideki durgunluğun ve hızlı düşüşün bir göstergesi olmakla birlikte, satılan malların şişirilen değerlerinin sürdürülebilir olmadığının ve kesinkes çökeceğinin bir uyarısıydı.
USA Today’de yazan ekonomi uzmanı John Shinal şirketin ilk çeyrek raporunun sonuçlarını “tüm delilleri ve ipuçlarını bir araya koyduğunuz zaman Apple hisselerinin yarattığı o paniğin resmini elde edeceksiniz” diyerek özetledi.
Apple, Wall Street’in 2008’deki çöküşünden bu yana devam eden süreçte emsali görülmemiş bir fiyat enflasyonunun örneğini teşkil ediyor. Wall Street sonrası sürecin durgunluğunda düşük bir seviyede olan hisse senedi değerleri; multitrilyon dolarlık banka iflasları, para basmanın fetişleştirilmesi ve merkez bankalarınca ileri sürülen borçlanmanın katlanmasından dolayı ilk defa üç katına çıktı. Tabii ki bu durum dünyanın finans oligarklarını daha da zenginleştirerek zenginler ve süper zenginler ile gezegenin geri kalanı arasındaki uçurumu daha da açtı.
Bu süreç bir istatistikle tüm çıplaklığıyla gösterilebilir: 2003 yılında Apple’ın bir önceki düşüşü yaşadığı çeyrekte, hisselerinin toplam değeri 5 milyar dolardı. Bugün ise Apple hisselerindeki bu düşüşe rağmen şirketin piyasa değeri –yüz kattan daha fazla katlanmış bir şekilde- 500 milyar dolardan daha fazla.
Hisse senetlerindeki büyük ve irrasyonel enflasyon finansal asalaklıktaki büyümenin bir göstergesi. Heyecanla kârın izinden giden sermaye, üretici yatırıma gitmek yerine riskli, egzotik ve spekülasyonun yozlaşmış formlarına yöneliyor-sosyal alt yapı çürümeye terk ediliyor ve çalışan kitlelerin yaşam standartları arka plana atılıyor.
Reel ekonomi kötüye gidiyor. Uluslarası Para Fonu (IMF)’nin bu ayın [Nisan] başında yayınladığı “World Economic Outlook”ta uyardığı üzere ticaretteki büyüme oranı, üretkenlik ve yatırım yavaşlıyor. IMF geçen seneden beri 4 kere üst üste dünya ekonomisinin büyüme tahminlerini düşürüp ABD, Avrupa ve Japonya’dan, Latin Amerika, Afrika, Japonya ve Çin’e değin küresel ekonominin başlıca merkezlerine dair tahminlerini gözden geçirerek düşürdü. “Eşzamanlı bir yavaşlama tehdidi” konusunda uyardı.
Merkez bankalarının sıfır ve hatta negatif faiz oranlarına, geniş çapta “quantitative easing” [parasal genişleme politikaları] para basma operasyonlarına rağmen dünya kapitalizminin normal büyüme oranlarına dönememesi, düşen talepte ve petrol gibi bazı hammaddelerin fiyatlarındaki düşüşte kendini gösteriyor. Kuzey Amerika, Avrupa ve giderek dünyanın geri kalanına empoze edilen sert kemer sıkma politikaları bu düşüşü daha da sertleştiriyor.
Geçtiğimiz aylarda ABD, perakende zinciri şirketlerine ait bir dizi mağazanın kapanmasına şahit oldu; bu durum düzenli ve güvenceli işlerin yok olmasının yanı sıra işçi sınıfından müşterilere yapılan satışların altını oydu. Walmart ve Macy tarafından kapatılan yüzlerce işletmeden sonra geçen hafta da Sears/Kmart yeni kapanmalar açıkladı.
2008 çöküşünden sonra dünya ekonomik büyümesinin temel sac ayağı olan Çin ekonomisindeki yavaşlama; hammadde ve işlenmiş ürün ihraç eden ülkeleri, büyük şirketlerin kârlarını ve gelirlerini altüst ediyor. Aynı zamanda özel borçlar ve kamu borçları da kontrolden çıkarak yeni ve daha yıkıcı bir finansal krizin önünü açıyor.
Financial Times hafta sonunda [23-24 Nisan] Çin’in borcunun GSYİH’nin %237’si seviyesine yükseldiğini duyurarak dünyanın ikinci büyük ekonomisinin Lehman Brothers tarzı bir çöküşe ya da Japonya gibi uzun süreli düşük oranlı bir büyümeye yol alıyor olabileceği uyarılarında bulundu.
Bu bağlamda, Apple genel satışlarda %13, 2016’nın ilk çeyreğinde ise %22’lik düşüş açıkladı. iPhone satışları da %16’dan daha yüksek bir oranda düştü. Şirketin diğer ürünlerinin satışları da düştü: iPad’ler %19, Mac bilgisayarlar %12, ve Apple Watch’ı da içeren diğer ürünler %50.
Hong Kong ve Taiwan’ı da içeren Büyük Çin’e olan satışlar her yerden daha fazla düştü. Satışların %71 arttığı 2015’in aynı çeyreğine göre %26 düştü.
Çin piyasası Apple’ın toplam satışlarının sadece %25’ini içermesine rağmen şirketin gelirlerinin ilk çeyrekteki düşüşünün %60’ından sorumlu. Canalys araştırma grubuyla çalışan Shanghai’deki bir analistinin sözlerini aktaran New York Times, 2013’teki %50 büyümeyle karşılaştırarak Çin’deki akıllı telefon piyasasının 2016’da sadece %4.7 büyüyeceğini tahmin ettiğini söylüyor.
Apple, şu anki çeyrek için ilk çeyrekten en az 7 milyar dolar daha azalarak 41-43 milyar dolarla, daha bile kötü bir performans tahmininde bulundu.
Apple, global ekonomik krizin etkisinde Çarşamba günü şoka uğrayan tek ABD şirketi değildi. Twitter’ın ikinci çeyreğe dair piyasa ve gelir tahminlerinin olduğu finansal sonuçlarının beklenenden daha zayıf çıkmasıyla piyasaları hayal kırıklığına uğratarak hisselerinde düşüş yaşadı.
Enerji sektöründe petrol fiyatlarındaki düşüşten ötürü oluşan çıkmazın etkisiyle Standart & Poor’s, büyük buhrandan beri ilk kez Exxon Mobil’i üst kredi derecelendirmesinden yoksun bıraktı.
Apple’ın satışlarındaki düşüş; çeyrek yüz yılı kapsayan ekonomik ve jeopolitik gelişmenin sona yaklaştığının, büyük güçler arasında milliyetçilik ve militarizmin yanı sıra sınıf mücadelesindeki bir yükselişle birlikte yeni ve sert bir ekonomik çatışma döneminin başladığının da bir göstergesi oldu.
Ekim 1987’de Wall Street, Dow Jones Industrial Average tarihindeki en büyük tek günlük düşüşü yaşamıştı. Bu düşüş, Reagan-Thatcher yıllarında ortaya atılan çarelerin çöküşüne bir işaretti.
1989’daki Tiananmen Meydanı katliamı ve iki yıl sonra da Sovyetler Birliği’nin çözülüşü; yeni pazarların ve hammadde kaynaklarının açılmasına, ABD ve diğer emperyalist ülkeler için ucuz işgücü kaynaklarının ortaya çıkmasına neden olup dünya kapitalizmine geçici bir büyüme sağladı. Ama 1990’lardaki büyüme; her şeyden önce Amerikan Merkez Bankası’ndan verilen ucuz kredilerle, bankaların üzerindeki kısıtlamalarının kaldırılmasıyla eski işçi hareketlerinin yıkılmasından çıkar sağlayan yönetici sınıfların yararına gerçekleştirilmişti.
Bu kredi bazlı balon, bu on yılın sonunda “Asya Kaplanları”nın krizi, uzun dönem sermaye yönetiminin çöküşü ve Rusya’nın duruma müdahalesiz kalması ile patlamanın eşiğine geldi. Sonra 2000-2001’de dot.com balonu geldi. Bunu, 2008’de patlayan yüksek faizli konut balonu (Mortgage) izlerken, büyük buhrandan bu yana görülen en büyük finansal ve ekonomik krize yol açtı.
Merkezinde, merkez bankalarının borç yığınının birikmiş olduğu şu anki balon öncekilerden daha büyük ve daha kalıcı. Zenginlerin hisse senetlerinin ve banka hesaplarının “iyileştirilmesi” ile, işçi sınıfının yüzleştiği derinleşen sosyal kriz arasında artmakta olan çelişki, büyüyen sosyal muhalefetin ve derin politik radikalleşmenin fitilini ateşliyor.
II. Dünya Savaşı’na doğru giden yıllarda olduğu gibi, dünya kapitalizminin yapısal krizi, yönetici sınıfları kendi çıkmazlarından kurtulmak için milliyetçilik, savaş ve diktatörlük gibi vahşice uygulamalara daha da fazla sevk ediyor. Aynı zamanda bu dünya savaşının tek alternatifi olan sosyalist devrimin itkilerini de barındırıyor. Çözülmesi gereken esas sorun ise işçi sınıfının karşı karşıya kalacağı mücadeleler için yeni politik ve devrimci bir liderliğin inşasıdır.
28/04/16
Kaynak: wsws.org
Çeviri: Kızıl Bayrak Çeviri Kolektifi