Geçtiğimiz günlerde kapitalistler örgütü MÜSİAD’ın isteği ile Uluslararası Teknolojik, Ekonomik ve Sosyal Araştırmalar Vakfı tarafından hazırlanan “Türkiye’nin göç raporu” basın toplantısı ile kamuoyuna duyuruldu. Çeşitli akademisyenlerin saha araştırmaları vb. üzerinden hazırlandığı ifade edilen rapor, göç konusunda bir dizi başlık içeriyor.
Birçok gerekçeye dayandırılan araştırma ve incelemeler üzerinden tanımlanan talep ve önerilerin eksenini, “göçün bir krizden ziyade doğru yönetildiğinde toplumsal, ekonomik ve kültürel zenginleşme sağlayan bir fırsat olduğu” iddiası oluşturuyor. Raporda kimi zaman göçmenlerin güncel-insani sorun alanlarına vurgu yapılıyormuş algısı oluşturulmak istense de konunun bağlandığı nokta, “göçmenlerin entegrasyonu” olarak tanımlanıyor. Toplumsal yaşam, eğitim, ekonomi vb. olarak sıralanan ve göçmen konusunun somut tablosunu irdelemeye çalışan rapor, kapsadığı talep ve istemlerle sermayenin gelişimini, ihtiyaçlarını ve çıkarlarını esas aldığını açıkça ortaya koyuyor. Raporun kamuoyuna duyurulması için “göçün kriz değil fırsat olduğu” başlığının seçilmesi de bu zihniyetin yansımasıdır.
Rapora göre, işletmelerin %75’i “yerli işçi bulamadıkları için” göçmen işçi çalıştırıyor. Göçmen işçi çalıştırmayan işletmelerin büyük bir çoğunluğu ise çalışma izni sorununu gerekçe göstermiş. Raporun bir başka fütursuzca tespiti, göçmenlerin yoğun olarak yerleştiği yerlerde çocuk işçi çalıştırma oranlarının düştüğü iddiasıdır. Her başlık altında yapılan tespitin ardından ortaya atılan öneriler ise, göçmenlerin “topluma entegrasyonu”, çalışma izinlerinin kolaylaştırılması, göçmen çocuklarının eğitim ve dil sorunu, göçmen istihdamı için teşviklerin artırılması vb. noktasında odaklanıyor
Arada kimi dini söylemlerle süslenen, “göçmenlerin evlerine ekmek götürmelerini sağlamak” gibi pek “insani” vurgular içeren rapor, özünde sermayenin gözü dönmüş para-kâr hırsı ve ucuz emek sömürüsü iştahının açıkça dışa vurumu olmuş. MÜSİAD merkezli hazırlanan rapor, bu ülkede ensesi kalın tüm kapitalistlerin zihniyetini yansıtıyor. Dahası, AKP’nin Orta Vadeli Program olarak uyguladığı düşük ücret politikası ile halihazırda dayatılan, işçi ve emekçilere sunulan da budur. Göçmen işçilerin varlığını ücretleri düşürmek için bir avantaja çeviren kapitalistler, şimdi “insani” raporlarla bu durumu yasal olarak da güvenceye almak istiyor. Ülkeyi ucuz işçi cennetine çevirmek için yasal düzenlemeler yapması için Saray rejimine tüyolar veriyor.
***
Göç gerçeğinin nedenlerine, emperyalist-kapitalist düzenin savaş ve saldırganlık politikaları ve sonuçlarına, giderek büyük bir insani kriz anlamına gelen yıkımlara dair tek kelime etmeyen bu “akademik” çalışma, “iyi yönetilir ve planlanırsa”, halkların üzerine bomba olup yağan yıkımı ekonomik kalkınma için bir “fırsat” olarak görüyor. Hem göçmen işçilere hem ülkenin milyonlarca işçi ve emekçisine yoksulluk, sefalet ve kölece çalışma koşullarını dayatmaya “bilimsel” kılıf uydurmaya çalıyor. “İktisadi açıdan arz ve talep arasında denge” kurmayı iş ediniyor.
Kapitalistlerin bundan farklı bir şey düşünmesini beklemek elbette saflık olur. Bizzat sermaye devletinin Suriye’deki savaşın yarattığı yıkımın bir parçası olduğu gerçeği, Suriyeli göçmenlere dönük ırkçı söylem ve saldırılar, üç kuruşa kayıt dışı çalıştırılan Suriyeliler, aynı tablonun farklı boyutlarını oluşturuyor. Tekstil patronlarının sıklıkla yaptığı, “sektör Suriyeli işçiler sayesinde ayakta duruyor” açıklamaları da bu tablonun bir parçasıdır.
Türkiye’de açlık sınırının altına çekilen asgari ücretin dahi çok altında ücretlere göçmen işçi çalıştıran, göçmen işçileri “bir tehdit aracı” olarak kullanıp ücret düşürmeyi marifet sayan kapitalistlerden başka türlü davranmaları beklenemez. İşçi ve emekçiler kendi hakları ve talepleri için olduğu kadar, göç yollarına düşmüş, emeği yok pahasına satın alınan göçmen işçi kardeşleriyle birleşmeli, dayanışmasını güçlendirmeli ve mücadelesini ortaklaştırmalıdır. Bu başarılamazsa eğer, kapitalistlerin hazırladığı raporlarda arsızca tarif ettikleri kölelik koşulları kalıcı hale getirilecektir.