Emekli Büyükelçi Namık Tan, Artı Tv'de katıldığı 'Odak' programında Türkiye-Yunanistan arasında son haftalarda yeniden gerginleşen ilişkilere dair sorulan bir soruya, iki tarafın da sorunları çözmek yerine 'kontrollü gerginlik' politikasında anlaştıklarını belirterek, Erdoğan'ın 'sorunları' bir iç politika malzemesi olarak kullandığını söyledi. Erdoğan tarafından tırmandırılan gerginliğin temelinde Miçotakis'in ABD'ye yaptığı ziyarette Biden tarafından kabul edilmesinin yanı sıra ABD Kongresi’nde yaptığı konuşmanın coşkuyla karşılanmasının Erdoğan'ı rahatsız ettiğine vurgu yaptı.
Türk ve Yunan egemen sınıfları ekonomik krizlerin derinleştiği, toplumsal sorunlarla baş edemedikleri ve seçim dönemlerinde çözmek yerine buzdolabında muhafaza ettikleri Türk-Yunan 'sorunlarını' kaşıyıp kışkırtarak 'kontrollü gerginlik' politikaları izliyorlar. Milliyetçi söylemlerin dozunu arttırarak emekçi halkların dikkatini yakıcı ekonomik sorunlardan dış 'düşmana' yönlendirmenin vesilesi yapıyorlar. Böylece ‘kontrollü gerginlik' politikaları iki taraf için de oldukça işlevsel oluyor.
2020 yazında Doğu Akdeniz'deki doğal kaynaklar üzerinden iki tarafın da kışkırttığı gerilimlerin çatışmaya dönüşeceği 'beklenirken’, Almanya’nın devreye girmesiyle her iki taraf geri adım atmış, başlatılan görüşmelerde gerginliğin dozu düşürülmüştü. Ankara-Atina hükümetleri arasında başlayan görüşmelerin arkasında Almanya olduğu halde, o dönem basında çıkan haberlerde, Türk yetkililerin ikili görüşmelerde Yunanistan’ın Türkiye'ye "üçüncü devletleri taraf etmeden ilerleme" sağlanması talebinin Ankara tarafından olumlu karşılandığı yazılıyordu.
Özcesi, her iki taraf da emekçi halkları aldatıp milliyetçi hezeyanlarla zehirleyerek komşu ülke halklarının dostluk ve dayanışma zeminini berhava ediyorlar. Tırmandırdıkları gerilimlerin dozunu işlerine geldiği her durumda aldatıcı barışçıl çözüm görüşmeleri yoluyla halkları aldatmanın manivelası yapıyorlar.
Son haftalarda Erdoğan tarafından tarihsel 'düşmanlık'lara da atıf yapılarak kışkırtılan Yunan düşmanlığının temelinde dün olduğu gibi bugün de ekonomik ve toplumsal buhranla beş edememe ve yaklaşan seçimlerde iktidarını yitirme korkusu vardır. 1995 sonunda iki ülkeyi çatışmanın eşiğine getiren 'Kardak' krizi de derin ekonomik bunalım ve toplumsal çalkantılar döneminde patlak vermişti. Çiller'in sarsılan iktidarını kurtarmak için 'bizde çakıl taşı verilmez' diyerek kurtarıcı olarak sarıldığı 'Kardak' krizi de iktidarının ve partisinin ekonomik buhranın girdabında un ufak olarak tarihin çöplüğüne atılmasını önleyememişti. Yıkılan Çiller iktidarının yerini emekçi halklar örgütsüz ve dağınık oldukları için kendi lehlerine çözmede başarısız kalmasını fırsata çeviren egemen sınıflar, yıpranan iktidarı değiştirerek yollarına devam edebilmişlerdi.
Erdoğan, Batı emperyalist finans merkezlerden dilendiği kredileri bulup durumu seçimlere kadar idare edemezse sonunun hüsran olacağını tarihsel deneylerden biliyor. Saray rejiminin batı emperyalist merkezlerden dilendiği ekonomik ve siyasal destek beklentisinin yeterli düzeyde karşılık bulması bir yana üstüne-üstlük bir de kendi yerine Miçotakis'in mayıs ayında Beyaz Saray’da ağırlanarak ABD Kongresi’nde konuşmasına olanak sağlanması Erdoğan'ı hayali-sükûta uğrattı.
Yunan düşmanlığının yanına “NATO karşıtlığı”nı da ekleyerek cami çıkışında Finlandiya ve İsveç'in NATO'ya üyeliğini onaylamayacaklarını açıklayan Erdoğan, batı emperyalist blokunu bir kez daha şaşkınlığa uğrattı. Finlandiya'nın NATO'ya üyeliğini Erdoğan'ın istediğini açıklayan Finlandiya başbakanı, Erdoğan’ın değişen tavrının bir sürpriz olduğunu ve anlam veremediğini söyledi.
Miçotakis'in ABD Kongresi’nde, her iki taraf için de 'kontrollü gerginlik' politikalarının önemli malzemelerinden biri olan Kıbrıs'taki bölünmeden dolayı Ankara'yı suçlayarak, Türkiye'ye F-16 satışının da durdurulmasını talep etti. Erdoğan, bu durumu iç politikada için fırsata çevirerek, "Artık benim için Miçotakis diye birisi yok" diyerek saldırganlık dozunda çıtayı yükseltti. Efes Tatbikatı’nın bu yıl mayıs ayı sonunda “Efes-2022” adıyla başlaması üzerine militarist kıyafetlerle medyanın karşısına geçerek ''Miçotakis diye birinin olmadığı’nı söyleyen Erdoğan, ''Kendine gel. Türkiye adaların silahlandırılması konusunda uluslararası anlaşmaların kendine tanıdığı hakları kullanmaktan geri durmayacaktır" diyerek şantaj politikasını militarist tehditle takviye etti. Erdoğan'ın 'Miçotakis çıkışı' ve militarist şantaj ve tehditti Atina tarafından ise Ankara ''tüm köprüleri yakıyor'' şeklinde değerlendirildi. Böylece Yunanistan'da yaklaşmakta olan seçimler öncesinde içerde milliyetçilik zehriyle Yunanistan emekçilerini zehirlemenin vesilesi yapıldı.