Geçtiğimiz haftalarda iki genel kurul gerçekleştirildi. Biri Türk-İş Genel Kurulu (30 Kasım-2 Aralık), diğeri de DİSK’e bağlı Birleşik Metal-İş Sendikası Genel Kurulu(1-2 Aralık)... Türk-İş’te Ergün Atalay’ın başkanlığında ve Pevrul Kavlak’ın yardımcılığındaki beş kişilik yönetim değişmedi. Birleşik Metal’de ise Adnan Serdaroğlu başkanlığı Özkan Atar’a devretti ve yönetimde üç isim değişmiş oldu. Bizim için belirleyici olan kişiler değil, anlayışlardır. Sendikalarımızdaki gelişmelere de, yönetimlere de, genel kurullara da bu gözle bakmalıyız.
Sendika genel kurullarının geçmiş dönemin muhasebesinin yapıldığı platformlar olması gerekir. Ancak mevcut bürokratik sendikal anlayış her kurulda bu muhasebenin üstünden atlamaktadır. Ne muhasebe yapılmakta ne de hesap verilmektedir. Ne yazık ki bugün hesap soracak güçlü bir sınıf hareketi ve taban örgütlülüğü de yoktur. Bu eksiklik, sendikal bürokratik anlayışın devam etmesine, koltuklarına yapışan bürokratların saltanatının sürmesine ve sınıfa ihanet içinde olanlardan hesap sorulamamasına neden olmaktadır.
Türk-İş delegeleri yönetimin işini çok iyi yaptığını düşünüyor olmalı ki, aynı yönetim göreve devam ediyor. Kendilerini seçen delegelerin de sendika bürokratları olduğu düşünüldüğünde, bu hiç de şaşırtıcı değil. Türk-İş’in sınıf içinde sermayenin ajanlığı görevini layıkıyla yaptığını dost-düşman herkes bilmektedir.
Bugünlerde kurulan Asgari Ücret Tespit Komisyonu masasında da Ergün Atalay pazarlığı açlık sınırından açtı. 8 milyon çalışanı sefalete mahkûm edeceklerini, masadaki rollerinin işçileri sermayenin dayatmalarına razı etmek olduğunu bir kez daha gösterdi. Bu görevi yerine getiriyor olmaları koltuklarını korumalarının en büyük nedenidir diyebiliriz.
Birleşik Metal-İş’te ise durum biraz farklıdır. DİSK’e bağlı Maden-İş’in direnişçi bir gelenekten geldiğini yerli yersiz hatırlatan yöneticileri elbette siyasal algıları ve sınıf mücadelesine genel bakışlarıyla Türk-İş bürokratlarıyla aynı tutulamazlar. Ama iş sendikal işleyişe ve mücadele çizgisine geldiğinde, özünde onların da farkları gelinen yerde epeyi azalmış durumdadır. Birleşik Metal’de yönetimin değişmiş olması, anlayışın değiştiği anlamına gelmemektedir. Gerçek değişim kişiler üzerinden değil, anlayışların değişmesi ile olanaklıdır.
İşçi sınıfı için çözüm, söz-yetki-karar hakkının işçilerde olduğu, fiili meşru eylem hattının hayata geçirildiği devrimci sınıf sendikacılığı anlayışının sendikalarımıza hâkim kılınmasıdır. İşçi sınıfı tabandan örgütlenmeli, her işçinin söz sahibi olacağı, mücadele içinde özneleşeceği, kararların işçi kurullarında ve fabrika komitelerinde alınacağı bir anlayış hayata geçirilmelidir. Kişilerin belirleyiciliğinde değil, kurul ve komitelerin belirleyiciliğinde bir işleyiş olmalıdır.
Sermayenin dayatmalarına, yasaklarına ve yasalarına karşı fiili meşru mücadele hattı savunulmalı, düzenin icazet alanına sıkışılmamalıdır. Bizler için belirleyici olan sınıf mücadelesinin yasaları olmalıdır.
Sendika bürokrasisinin önüne geçecek bir sendikal işleyiş şarttır. Bunun tüzükle güvence altına alınması, sendikada görev alan herkesin geri çağrılabilmesi, maaşının ortalama işçi maaşını geçmemesi, işçinin onayı olmadan hiçbir karar verememesi atılması gereken ilk adımlardır. Ancak unutulmamalıdır ki, sendikalarımızın bugün içinde bulunduğu sorunlar sadece işleyişe dönük bazı önlemlerle çözülemez. Belirleyici olan mücadele anlayışının değişmesidir. Korkak ve sınıfa güvenmeyen mücadele kaçkını anlayışlar sendikalarımızdan sökülüp atılmalıdır.
İşçi sınıfı sendikalarına sahip çıkmalıdır. Emeğimize, sendikalarımıza ve geleceğimize sahip çıkmak istiyorsak hesap sormalıyız. Bürokratik sendikal anlayışı parçalamalı, devrimci sınıf sendikacılığı anlayışıyla sendikalarımızı var etmeliyiz.
(Emeğin Kurtuluşu 16-31 Aralık 2023 tarihli 23. sayısından alınmıştır…)