İspanya zindanlarında yaralı bir şiir: Camarada* Miguel Hernandez!

İşkencecileri çaresiz bırakan Miguel Hernandez’in kanlı parmak uçlarıyla hücresinin duvarlarına yazdığı ve yoldaşları tarafından günümüze kadar ulaştırılmış son dizelerini tekrar haykırarak güneşe ve buğday başaklarına selamını iletelim.

  • Haber
  • |
  • Kültür-sanat
  • |
  • 28 Mart 2015
  • 10:26

Göründüğümüzden bir fazlasıyız,
düşünebildiklerimizden bir eksik.

Miguel Hernandez

 

Sangre de poeta / Şairin kanı…
Eğer senin oğlun ve benim ki karşılaşırlarsa bir akşamüstü burada Türkiye’de
ya da senin güzel yurdunda, bilecekler mi artık niçin yaşamadıklarını babalarının?
Kucaklaşacaklar mı, Miguel, şairin kanının niçin döküldüğünü bilmeden?

José Miguel Junco Ezquerra

 

Pablo Neruda ve Federico Garcia Lorca ile birlikte Nazım Hikmet’in İspanya’daki yankısı olarak bilinen birkaç şairden biri olan Ezquerra’nın bu dizeleri bir şairin başka bir şaire seslenişini ve mektubunu tasvir ediyor aslında. Fakat seslenen şair kendisi değil. O, üçüncü bir ağız olarak, buluşamadığı iki yoldaşını buluşturuyor dizelerinde: Nazım Hikmet, en az bizim olduğu kadar İspanyolların Nazım’ı, ve Miguel Hernandez, adını ne kadar az bilsek de en az İspanyolların olduğu kadar bizim Miguel!

Tarihin sayfalarına Nazım’dan Miguel’e verilmemiş bir mektup gibi yazılan bu şiir devrimci şairlerin nasıl da deniz-aşırı ve zaman-ötesi bağlarla birbirlerine bağlandığının edebi bir simgesi gibi. Oğlunu ve ülkesini geride bırakarak yaşamını mücadeleye armağan eden Miguel kavgada ve şiirde yoldaşları ile buluşmaya devam ediyor.

Nazım sürülse, Miguel katledilse ne çıkar? Şiirin son kıtasında bu sefer Miguel sesleniyor Nazım’a:

Talihsizlikteki ve hayallerdeki kardeşim.
Benden söz etmeyi unutma kavak yapraklarına,
İspanyol çocuklarının hayallerine, kelebeklerin yeşil kanatlarına! [1]

Sormak gerek, kanı neden dökülür şairin? Ve sonra ve şimdi ve her vakit anlatmalı basiyeti üstüne, kanı neden döküldü Miguel’in…

İspanya İç Savaşı sırasında faşizme karşı saf tutan İspanyol şair Miguel Hernández 1910 güzünde İspanya’nın Alicante kentinde Orihuela isimli bir kasabada doğdu. [2] Ve daha 31 yaşındayken, 1942 yılının 28 Mart günü faşizme karşı mücadeleyle geçen bir ömrün ardından zindanlarda işkencelere göğüs gererek tükenmiş bir bedenin kefaretini hepimiz için cuntanın cezaevlerinde verem ile ödedi.

 

İspanya’nın bülbülü

Ölürsem başım dimdik
öleyim ben
Ölü, bin kez ölü,
ağzım ayrıkotuna karşı,
dişlerimi sımsıkı tutup
ve çenemi kararlı, dimdik.
Şarkılarla bekliyorum ölümü,
ötüşen bülbüller var
tüfekler üzerinde
tam ortasında savaşın.

Miguel Hernandez

 

Miguel Hernández şiirinde hem halkına, hem duygularına, hem kavgaya, hem de aşka yer vererek geleneksel lirik biçimleri döneminin yenilikçi eğilimleri ile başarıyla birleştirmiştir. Şiirde genç yaşta yakaladığı özgün biçemle “iç savaş kuşağı” olarak da anılan ve İspanyol edebiyatında “27 kuşağı” olarak nitelenen bir şairler dalgasının önemli isimlerinden biri olmuştur. [3] Lorca, Pedo Salinas ve Alberti gibi şairlere ev sahipliği eden bu kuşak şiirde yeni bir neslin ifadesi haline gelmiştir.

Şiirde gerçekçi akımdan beslenen Miguel Hernandez’de savaş dönemi melankolisinin ve yalnızlığının izlerine rastlamak mümkün. Fakat bu sırtı halka dönük bir umutsuzluktan çok devrimci şairlerin pek çoğuna içkin bir yaşam hüznünün ifadesi olarak okuyabildiğimiz bir duygu durumu. Zira bu kuşağın en temel temsilcisi Lorca’nın şiirlerinde de bezer temalar görürken yaşamına baktığımızda ateş hattının orta yerinde militanlaşan bir yürek olduğunu görürüz. Benzeri Miguel Hernandez için de söylenebilir.

Çaba ve aşk gerektiriyor
seni böyle benimle görmek;
nasıl birlikteyse suyla kum
hep bir arada, öyle görünmek.
Ne kimse beni gerçekten görecek
ne de kimse benim gördüğüme benzeyecek .[4]

Miguel Hernandez’i anlamak için yaşamından bazı kesitlere muhakkak değinmemiz gerekir ki ismini az bildiğimiz bu yoldaşımızın hayat mücadelesinin tohumlarının yoksul ve emekçi bir hayat içerisinde nasıl serpilip filizlendiğini anlayabilelim. Kırsalda yoksul bir ailenin çocuğu olarak doğan Hernandez çok az resmi eğitim almış ve çocuk yaşta eğitimini yarıda kesip çobanlık yaparak büyümüştür. Tamamen kendi çabalarıyla okur-yazar kimliğini kazanarak şairliğe alaylı olarak adımını atmıştır.

İspanya İç Savaşı patlak verdiği dönemde İspanya Komünist Partisi’nin bir üyesi olarak "yoksullukların İspanya'sına hizmet etmek için" gönüllü olan ve 5. alayda yerini alan Miguel Hernandez savaş sürerken yıllarca sevdiği Josefina Manresa ile pek çok tehlikeyi göze alarak evlenmiş ve evliliğinden sonra da 6. alayda savaşa devam etmiştir. Savaşın ilk günlerinde Lorca'nın katledilmesi üzerine "Federico'nun kanı şiirde başlı başına bir halktı" diyerek faşizme karşı öfkesini haykırmıştır.

Savaşta galip gelen general Franco önderliğinde faşistlerin kendisine ve halkına dayattığı kanlı kaderi yaşayarak defalarca tutuklanmış, her seferinde hücre cezasına çarptırılarak hücreden hücreye sürgün yemiş ve en sonunda ölüme mahkûm edilmiştir. Ancak Hernandez’in idamına karşı uluslararası düzeyde yükselen tepkinin duvarına çarpan Franco çareyi cezayı iptal ederek Hernandez’i zindanda işkencelerle yavaş yavaş yok etmekte bulmuştur. Bu şekilde zorlu koşullarda tutsaklıkların ardından 1941 sonlarında tutulduğu tüberküloz hastalığı bakımsızlık nedeniyle kendisini ölüme götürmüştür.

Halk rüzgârları taşıyor beni,
halk rüzgârları götürüyor
ekerek yüreğimi,
yayarak sesimi dört bir yana. [5]

Ancak o bu süreçte hiçbir zaman pes etmemiş, mümkün olan her fırsatta gözü pek bir tutumla düşmanın elinden kaçacak yeni yollar denemiş, her yeni yakalanışında daha çok bedel ödemeyi göze alarak faşizmin zindanlarında özgürlük için direnmekte tereddüt etmemiştir. Üstelik bu direncini şair kimliğini de yansıtarak dört duvar arasında karısına ve dostlarına yazdığı mektuplardan daha sonra “Hasret Türküleri” olarak derlenen şiirleri ile oldukça zor koşullarda oldukça fazla sayıda üretime imza atmıştır.

Şiirinin orta yerine savaşı taşıyan bir şair olarak Miguel Hernandez savaşın en orta yerine şiirlerini taşımayı bilmiştir.

aşk yapayalnız.
ağaç tek ve kuru.
kadın bir deri bir kemik
ve dul yatakta.
kin amansız.
ya gençlik?
mezarda. [6]

 

Hesap soran şairin devrime yemini

Biliyorsun, oğlum en benim için
bütün şiirin mavi aleviydin.
Sen öldükten beri yalnız değilim.
Seni arayanlarla beraberim.
Senin öcünü alacaklarla birlikteyim.
Seni öldürenler, bilmeliler ki, kanla ödeyecekler bunu!
Sana işkence edenler, bilmeliler ki, bir gün
beni görecekler karşılarında!

Pablo Neruda

Evrensel bir davanın o en kutsal ve ortak paydasında buluşan şairler zamana ve mekâna sığmaz. Onlar ki sınır tanımadıkları kadar yurtsuz, yurtsuz oldukları kadar ölümsüzdürler dünya halklarının türkülerinde. Nazım’dan Jose’ye, Migeul Hernandez dünya şairleri ile buluşmasını Pablo Neruda’ya taşıyor. İnadına çoğalıyor onu unutturmak isteyenlerin suratına onun adını haykıran şair yoldaşları.

Pablo Neruda’nın Miguel Hernandez’in ölümün ardından kaleme döktüğü “İspanya Hapishanelerinde Öldürülmüş Miguel Hernández’e” adlı şiirinde dediği gibi terli gübre kokusuyla o keçi çobanı ağzında taşıyordu portakallarla lekelenmiş bir bülbülü ve bülbülle ve tüfekle, dolandı durdu ayın ve kavga güneşinin altında. [7]

“Kim demiş boyunduruk vurmayı boğaların boynuna? Var mı kasırgayı önleyebilen boyundurukla, halatla? Hiç görülmüş müdür yıldırımı tutup bir kafese kapatan?” diye sorarak işkencecileri çaresiz bırakan Miguel Hernandez’in kanlı parmak uçlarıyla hücresinin duvarlarına yazdığı ve yoldaşları tarafından günümüze kadar ulaştırılmış son dizelerini tekrar haykırarak güneşe ve buğday başaklarına selamını iletelim ve şiirlerimizin zindan duvarlarında hiçbir zaman tak başına kalıp unutulmayacağını düşmana hatırlatalım:

elveda kardeşler,
yoldaşlar,
dostlar,
güneşe benden selam edin
buğday başaklarına selam edin benden!

Miguel Hernandez, onu arayanlarla beraber, onun öcünü alacaklarla birlikte yaşıyor!

K. Ehram

*Camarada: İspanyolca’da yoldaş

 

Kaynaklar: 

1- José Miguel Junco Ezquerra, “Türk Nazım Hikmet’ten İspanyol Miguel Hernández’e Hayali Bir Mektup”, Çev. Tahsin Aydoğdu.

2- Miguel Hernandez’in Yaşamı
http://www.siir.gen.tr

3- J. Cano Ballesta, Miguel Hernandez’in Şiiri, 1963

4- Miguel Hernandez, “Gördünüğü Gibidir Dünya”, Çev. Ayşe Nihal Akbulut

5- Miguel Hernandez, “Halk Rüzgârları Taşıyor Beni”, Çev. Sait Maden

6- Miguel Hernandez, “Savaş”

7- Pablo Neruda, “İspanya Hapishanelerinde Öldürülmüş Miguel Hernández’e”