Tam 2 yıldır ülke OHAL ile yönetiliyordu. 15 Temmuz darbe girişimini fırsata çeviren AKP iktidarı hiç vakit kaybetmeden kendi darbesini gerçekleştirdi. Darbe girişimini bastırmanın moral üstünlüğü, sarıldığı terör demagojisi ve hızla devreye soktuğu OHAL ile iktidarını güçlendirmeye baktı. OHAL koşullarında gerçekleştirilen başkanlık sistemi referandumu ve 24 Haziran seçimleri ile de tek adam rejimini inşa etti...
2 yıldır OHAL sopasını düzen içi hesaplaşma alanında kullanmanın çok çok ötesine taşıyarak toplumsal muhalefeti, ilerici-devrimci güçleri ezmenin, sermayenin ihtiyaçları doğrultusunda adımlar atmanın arcı olarak kullandılar. Diğer bir deyişle, iki yıldır tek adam rejimini fiili olarak uygulayarak KHK’larla ülkeyi yönetiyorlar. 24 Haziran’da yapılan seçim de fiilen olanın adının konması oldu. Bugüne kadar OHAL adı altında gerçekleştirilenler artık başkanlık sistemi adı altında gerçekleştirilmeye devam edecek. KHK’lar gidecek, CK’lar gelecek.
2 yıllık OHAL’in bilançosu
12 Eylül askeri faşist darbesinin bilançosuyla kıyaslanabilecek düzeyde 2 yıllık OHAL bilançosu verilebilmektedir. Tek fark idamın olmamasıdır, ancak Erdoğan AKP’si onu da dillerinden düşürmemektedir.
OHAL boyunca 32 KHK çıkartılarak 125 bin 800 kamu emekçisi ihraç edildi. 5 bin 822 akademisyen, 33 bin 497 öğretmen görevden alındı.
“OHAL’den istifade grevleri yasaklıyoruz” diyen Erdoğan, patronlara hizmette sınır tanımadığını gösterdi. Başta metal grevi olmak üzere birçok grev yasaklandı. OHAL bahane gösterilerek birçok işçi eylemi, direniş engellendi, polis saldırısına uğradı. 2 yılda 154 bin işçinin grevi yasaklanmış oldu.
OHAL ile kuralsız çalışmanın önü açıldı. İş cinayetlerinde katledilen işçi sayısı %10 arttı. İki yılda resmi rakamlara göre 4 bine yakın işçi katledildi.
Zorunlu Arabuluculuk yasası hayata geçirildi. Hükümetin “iş davalarını hızlandıracağız, işçilerin haklarını almalarını kolaylaştıracağız” söylemleriyle hayata geçirilen Zorunlu Arabuluculuk’un gerçek yüzünü TOBB Başkanı Rıfat Hisarcıklıoğlu yaptığı bir konuşmada ortaya koyarak; AKP ile yaptıkları ortak çalışmanın sonucu olarak hayata geçirilen Zorunlu Arabuluculuk ile patronların iş mahkemelerinde artık yüzünün güldüğünü, eskisi gibi tazminatlar ödemek zorunda kalmadıklarını ifade etti.
En az 624 kadın cinayeti yaşandı, 387 çocuk istismara uğradı. Her gün kaybolan, kaçırılan çocukların hesabı tutulamaz bir noktaya geldi.
Söylemeye gerek yok ama İşsizlik Fonu yağmalanmaya devam etti. Çıkartılan KHK ile hükümetin fonu kullanma yetkisi %30’dan %50’ye yükseltildi. Zorunlu BES ile işçilerin maaşlarından yapılacak kesintiler ile emekçilerin sırtından yeni kaynaklar yaratmanın önü açıldı.
Cezaevlerindeki hükümlü ve tutuklu sayısı 188 binden, 230 bine çıkarak %22.3 arttı. Türkiye hükümlü ve tutukluların nüfusa oranında Rusya’dan sonra dünyada ikinci sıraya yerleşti.
135 gazeteci tutuklandı, 2 bin 500 gazeteci işsiz kaldı
Burjuva hukuk kriterlerine göre bile hukukun üstünlüğü endeksinde 2015 yılında 80. sırada olan Türkiye 113 ülke arasında 103.’lüğe geriledi.
Türk parası pul oldu. Dolar 3.03 liradan 4.80’lere, Avro 3.33 liradan 5.60’lara geldi. Türk lirası %35-40 düzeyinde değer kaybetti. Dış borç 423 milyar dolardan, 480 milyar dolara ulaştı. Cari açık 29,4 milyar dolardan, 55.4 milyar dolara çıktı.
Tüketici enflasyonu (TÜFE) % 7.74 iken %12’lere çıktı. Soframızdaki 5 ekmekten, 2 yumurtadan, 4 zeytinden, 3 bardak sütten birini enflasyon yuttu.
Milli gelir 11.6 milyar dolar azaldı.
Açlık ve yoksulluk sınırının sürekli arttığından, yoksulluk sınırın 5.500 liraya geldiğinden, maaşların ise zamlar karşısında eridiğinden bahsetmeye gerek bile yok.
OHAL kalıcılaşıyor
OHAL sona eriyor ve dertler bitiyor zannedenler olacaktır. Sorunun OHAL olduğunu düşünmek saflıktır. Öncelikle ekonomik kriz OHAL’den bağımsız bir gerçekliktir. Krizin faturasının işçi-emekçilere rahatından ödettirebilmek için baskı ve yasakların arttırılması gerektiğini, oluşabilecek toplumsal muhalefetin önünün alınması gerektiğini sermaye çok iyi bilmektedir. Böylesi kriz dönemlerinde her zaman olduğundan çok daha fazla diktatörlüğe ihtiyaç duymaktadırlar.
2 yıl boyunca OHAL’i “FETÖ ile mücadele” demagojisi ile yürüttüler. Seçimlerin ardından tek adam rejimi ile OHAL’i kalıcılaştıracak yasal düzenlemelerin de önünde hiçbir engel bulunmamaktadır.
Bunu da meclise sundukları 25 maddelik kanun teklifiyle ortaya koymaktadırlar. OHAL koşullarına rahmet okutacak düzenlemelerle karşımıza çıkmaktadırlar.
İhraç yetkisi bakanlıklarda
Kamu emekçilerini ihraç yetkisi direkt olarak bağlı bulunduğu bakana verilmektedir. Hem de önümüzdeki 3 yıl boyunca, tek bir imza ile ihraçların önü açılmaktadır. OHAL’de prosedür dahi olsa en azından hükümetin karar alması gerekmekteydi.
KHK ile görevden ihraç edildikten sonra görevine iade edilenlere o süre zarfındaki mali ve sosyal hakları ödenecek. Ancak maddi ve manevi tazminat davası açma hakkı tanınmayacak.
Gözaltı süresi 12 gün
Yeni yasa teklifi ile gözaltı süresi 4+4 olarak düzenleniyor. Terörle Mücadele Kanunu kapsamında suçlar için 12 güne çıkartılmasının önü açılıyor. OHAL’den önce 30 gün, sonrasında 7+7 olarak düzenlenmişti ancak gözaltı süresi OHAL öncesinde 2+2 gündü.
Duruşmalı tutukluluk incelemesi ise 30 günden 90 güne çıkartıldı.
Derebeyi valiler
Valiler de derebeyi olarak her türlü yetkiyle donatılmaktadır. Artık valiler “sivil toplum örgütlerinin üyeleri, kişiler ve sportif kuruluşlar da dahil 10 gün süreyle vilayete girmelerine engel koyabilecek.” Gösteri yürüyüşlerinin veya etkinliklerin iptali, sokağa çıkma yasakları, bölgesel olağanüstü hal ilanı gibi birçok yetki de valilere tanınacak. OHAL döneminden farksız yetkilerle donatılacak olan valiler istediklerinde kendi il sınırları içinde OHAL ilan edebilecek.
Polis rejimine devam
Yeni düzenleme ile soruşturma kapsamındaki bir kişinin sadece kendisinin değil, eş ve çocuklarının telefonlarının dinlenmesinin önü açılıyor. OHAL döneminde polislere tanınan yetkiler kalıcılaştırılıyor. Yargılamaların hızlandırılması gerekçesiyle savcı yerine polise olayla ilgili “doğrudan yeniden ifade alma” yetkisi tanınıyor.
Kayyımlara sınırsız yetkiler geliyor. En fazla 3 yıl olan kayyım süresindeki sınır kaldırılıyor. Bu demek oluyor ki, başına kayyım atanan şirket, vakıf, belediye veya kuruluş uzun yıllar kayyım tarafından yönetilebilecek.
Tüm bu hayata geçirilmesi düşünülen uygulamalar ile OHAL düzeni kalıcılaştırılmaktadır.