Kapitalizm ulusal sömürü ve kirli savaşların kaynağıdır

Kapitalizmin egemen olduğu koşullarda kalıcı barışın gerçekleşebileceğini vaaz etmek, kitlelerin saf barış özlemlerini burjuvazinin çıkarları hesabına istismar etmektir. Kapitalizmin yalnızca son 100 yıllık tarihi bile baştan sona bu gerçeğin doğrulanmasından ibarettir.

  • Haber
  • |
  • Güncel
  • |
  • 16 Ağustos 2015
  • 07:18

Devlet terörü ve kirli savaş uygulamaları gün be gün artıyor. Buna rağmen sol hareketten “barış” nidaları yükseliyor. Zira Kürt hareketi gibi, sol hareketin liberal-reformist kanadını oluşturan siyasal öznelerin ağırlıklı kısmı da “Onurlu ve demokratik bir barış!” ekseninde politika yapıyor. Oysa bu düzen sınırları içinde gerçek ve kalıcı bir barış sağlamak eşyanın tabiatına aykırıdır.

Sol hareketinin ana omurgası Kürt hareketinin barış sorunu yaklaşımına omuz veriyor

Kürt hareketi barış sorununu devrimci bir eksende ele almıyor. Barış sorununu kalıcı olarak sermaye düzeni içinde çözmek için politika yapıyor. Kürt hareketinin ideolojik-siyasal ve örgütsel hegemonyasını kabullenen sol hareketin ana gövdesi de genelde Kürt sorununu özelde barış sorununu düzen içinde çözme yaklaşımına omuz veriyor.

Kürt hareketi barış sorununu düzen içinde çözebileceği inancını ortaya koyuyor. Reformist çevreler “onurlu ve demokratik bir barış”tan ne anladıklarını ortaya koymaktan özenle kaçınıyorlar. Kürt sorununun bütün bir tarihsel temeli ve toplumsal kapsamının barış sorununa kazandırdığı devrimci içeriğe dair politik bir tutum sergilemekten özenle kaçınıyorlar.

Sol hareket kimi zaman inkar edilen, yok sayılan, ezilen, horlanan Kürt halkının bu düzen zemini üzerinde gerçek ulusal özgürlüğe ve tam eşitliğe ulaşamayacağına dair değerlendirmelere yayınlarında yer veriyorlar. Ancak pratikte genelde Kürt sorununun, özelde barış sorunun çözümü konusunda Kürt hareketinin çizdiği çerçevenin dışına çıkamıyorlar.

Barış sorununu bir devrim sorunu olarak tanımlayan programlara sahip olan sol hareketlerin Kürt hareketinin düzen içinde “Onurlu ve demokratik bir barış!” arayışına omuz vermesi tutarlıkla açıklanamayacak kadar vahim bir durumun göstergesidir. Vahimdir, zira Kürt sorununu ve onun bir parçası olarak barış sorununu bir reform sorunu olarak, kapitalist düzeni kendi temelleri üzerinde demokratikleştirme sorunu olarak algılayan bir pratik tutum içindeler. 

Kürt hareketi “Onurlu ve demokratik barış”ın kazanılmasını, ulusal sorunun çözümünü düzen içinde görüyor. Egemen olan sınıfla uzlaşı içinde sorunu çözmeyi stratejik yaklaşımının ana omurgası olarak tanımlıyor. Kürt halkına vurulan sömürgecilik halkasının öznelerinden emperyalistleri karşısına almayı da istemiyor. Hatta emperyalistlerin yardımıyla kurulan masada sorunu çözme yönünde adımlar atıyor. Sömürgeci sermaye devletiyle de aynı eksende, sorunun çözümü yolunda görüşmeler yapıyor. Böylesi bir sürecin ortaya çıkması için Kürt hareketi anayasal çözüm eksenine dört elle sarılıyor. Devrimcilik iddiası taşıyan sol hareket Kürt hareketinin çözüm planını bildiği halde, onunla aynı yolda yürüyor.

Kürt sorunun düzen içi çözümü gerçekleşse bile, bu süreçten en karlı çıkacak olan sermaye düzeni, burjuva sınıf iktidarı olacaktır. Zira burjuva sınıf iktidarı büyük bir yükten, Kürt sorunundan ucuz bir fatura ödeyerek kurtulmuş olacaktır. Bu da Türk burjuvazisinin bölgesel karanlık senaryolarına güç kazandıracaktır. Kürt hareketinin bu çözüm planının Türkiye devrimine yapacağı toplu iğnenin ucu kadar bir katkısı olmayacağı yalın bir gerçektir.

Düzeni aşmayan  “Onurlu ve demokratik barış” çözüm planının faturasını çeşitli milliyetlerden işçi sınıfı ve emekçiler ödeyecektir. Böylesi düzen içi barış planı Ortadoğu’nun mazlum halkları karşısında sömürgeci sermaye düzeninin elini güçlendirecektir. Emperyalizmi, siyonizmi ve onların tüm bölgesel uşaklarını sevindirecektir. Kürt hareketi tam da bu temelde bizzat Abdullah Öcalan’ın kaleminden çıkan “Onurlu ve demokratik barış”ın Türk devletine kazandıracaklarına dair değerlendirmeler yapmaktadır.

Hala söylemde devrimci yaklaşımı ifade eden sol çevrelerin yayınlarında Lenin’in barış çağrısına ilişkin ve ikinci enternasyonal partilerinin ihaneti konusunda değerlendirmeler yapılıyor. Böylesi bir barış çizgisinin nedenli önemli olduğu ana fikri, bu değerlendirmelerde öne çıkıyor.

Lenin’in barış çizgisi ile Kürt hareketinin barış anlayışı kan uyuşmazlığı içindedir

Lenin’in barış çağrısının özü özeti  “Emperyalist savaşa karşı iç savaş! Barış elde etmek istiyorsanız, silahlarınızı kendi burjuvazinize yöneltin!” ana fikrine dayanmaktadır. "Aman barış olsun da, ne pahasına olursa olsun, yeter ki anaların gözyaşları dinsin" diyen pasifistlerle, barış sorunun çözümünü düzende gören uzlaşmacılarla Lenin her zaman mücadele etti.  Bunların önemli bir kısmı Marksist olduklarını söylüyorlardı.

Lenin uzlaşmacı pasifistlerin duygusal küçük-burjuva “barış” özlemlerini devrimci eleştirel bir süzgeçten geçirdi. Lenin yaptığı her açıklamada; “bizim barış programımız bir devrim programıdır” yaklaşımını öne çıkardı. Savaşın kaynağı olan emperyalist kapitalizmin yıkımı ile gerçek bir barışın elde edilmesi arasındaki kopmaz ilişkiyi tüm açıklığı ile ortaya koydu. 

Devrimcilik iddiası taşıyan sol çevreler barış sorununun bir devrim sorunu olduğu üzerine vaazlar veriyor. Ulusal sorununun devrimci çözümünü dile getiriyor. Hem de Kürt sorununu ve onun bir parçası olan barış sorununu düzen sınırları içinde çözmeye dayalı Kürt hareketinin stratejik bakış açısına omuzdaşlık yapıyor. Bu tutum açık bir tutarsızlığın, politik planda omurgasızlığın, örgütsel çerçevede oportünizmin ifadesidir.

Ulusal özgürlük ve gerçek barış için!

Kürt halkına yönelik savaş konsepti ile birlikte ekonomik ve sosyal yıkım programları da uygulanıyor. İşçi ve emekçilere geleceksizlik dayatılıyor. Milyonlarca işçiye kölece çalışma koşulları, işsizlik, iş cinayetleri reva görülüyor. Böyle bir tablonun sahipleri ve yürütücüleri, barışın, adaletin ve insan haklarının savunucusu olamazlar. Zira sermaye düzeninin barışı, Kürt halkına ve emekçilere yönelik savaşın ifadesidir. Bu nedenle Kürt halkına ve ilerici, devrimcilere yönelik katliamlar sürmekte, emekçi kitleler sömürünün en katmerlisine tabi tutulmaktadır.

Sermaye düzeni ve sözcülerinin barış nutukları halkların bilincini bulandırmak ve kendi suçlarının üstünü örtmek için ifade ettikleri içi boş söz kalıplarından ibarettir. İşçi ve emekçi kitlelerdeki genel barış özlemi, sömürü ve kölelik düzenine karşı yıkıcı bir savaşımın öğesi haline gelmedikçe böyle sürmesi de kaçınılmazdır. Kapitalizmin egemen olduğu koşullarda kalıcı barışın gerçekleşebileceğini vaaz etmek, kitlelerin saf barış özlemlerini burjuvazinin çıkarları hesabına istismar etmektir. Kapitalizmin yalnızca son 100 yıllık tarihi bile baştan sona bu gerçeğin doğrulanmasından ibarettir. Dolayısıyla özünde, burjuvazinin eli kanlı cellatlarının ikiyüzlü barış söylevlerinden bir farkı yoktur.

Türkiye işçi sınıfı, tüm öteki toplumsal ve siyasal sorunlar gibi Kürt sorunu ve onun bir parçası olan barış sorununu çözüme ulaştırabilecek biricik sınıftır. Bu nedenle sınıf devrimcileri işçi sınıfının kendisi için bir sınıf haline gelmesi yolunda çabalarını arttırıyorlar. Zira ancak işçi sınıfının bilinç ve örgütlenme düzeyinin yükseldiği, yani devrimcileştiği koşullarda genelde Kürt sorunun ve özelde barış sorununun kalıcı çözümü güvence altına alınabilinir.

İLİŞKİLİ HABERLER