ABD emperyalizminin Venezuela’da sahnelediği darbe girişimi dünyada çeşitli tepkilere konu oldu. Emperyalistler arası hegemonya mücadelesinin yansıması bir saflaşma yaşandı. Bir tarafta ABD, AB ülkeleri ve Lima Grubu 12 Latin Amerika ülkesi Maduro’nun çekilmesini isterken, diğer tarafta Rusya, Çin, İran, Küba, Uruguay, Meksika, Filistin gibi ülkeler Maduro’yu desteklediklerini açıkladılar. Türkiye de Maduro’yu destekleyenlerin safında yer aldı.
Erdoğan bu darbe girişimini kınarken, yine “demokrasi tramvayı”na* atlayarak şunları söyledi: “Sandıktan çıkana saygı duyacaksınız. Sandıktan çıkana eğer saygı duymuyorsanız bunun adı demokrasi değildir. Demokrasinin mücadelesini verenlerin, dünyada demokrasi mücadelesi verenlerin ve sandıkta çıkanların yanında yer alması gerekir” ,“Milli iradeye aykırı yollarla bazı yöntemlerin denenmesini doğru bulmuyorum. Maduro sandıktan çıkmıştır. Sayın Trump’ın bu tür bir açıklaması demokrasiye inanmış bir insan açısından beni de şok etti.” Erdoğan ayrıca, Maduro’nun 15 Temmuz’da kendilerini hemen aradığını ancak Avrupa Birliği’nin uzun süre Türkiye’yi aramadığını ifade etme gereği duydu.
Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu da, bazı Latin Amerika ülkeleri ile ABD’nin Venezuela’nın içişlerine müdahale ettiğini belirterek, “Biz ülkelerin dışlanmasına karşıyız, bir ülkenin içişlerine müdahale edilmesine de karşıyız. Son zamanlarda bazı Latin Amerika ülkeleri ve ABD, Venezuela’nın içişlerine karışmıştır. Seçimle gelmiş bir başkan var, diğer taraftan meclis başkanı kendini başkan ilan ediyor. Bu bir kaosa yol açabilir” dedi.
Bütün bunlar, Türkiye’de 6 milyon Kürdün oyunu alan HDP’nin eşbaşkanları ve diğer vekiller hapisteyken söyleniyor, seçilmişlere yönelik saygıdan söz ediliyor! Suriye’de iç savaşı körüklemek için gerici çetelere her türden destek verenler, “bir ülkenin içişlerine müdahale edilmesine de karşıyız” deme arsızlığını gösteriyorlar. Kuşkusuz böylesi riyakârlıklarla birlikte, demokrasiden çokça bahsedilip hak ve özgürlüklerin ayaklar altına alınması gibi örnekler artık “yeni” Türkiye’nin normalidir ve kimseyi şaşırtmamaktadır.
Türkiye’nin ABD’ye rağmen bu darbe girişimine karşı çıkması elbette demokrasi sevdalısı olmasından değildir. Nedenlerden biri, Erdoğan yönetiminin ve yandaş sermayesinin pragmatik çizgisi ile ilgilidir. Erdoğan yönetiminin Venezuela ile son yıllarda yakınlaşma ve ilişkileri geliştirme çabaları biliniyor. Türkiye İstatistik Kurumu verileri, Türkiye ile Venezuela arasındaki dış ticaret hacminin 1 milyar doları bulduğunu gösteriyor. ABD’nin yaptırımları altındaki Venezuela ile ekonomik, ticari, güvenlik, hava ulaştırma, tarım, turizm gibi alanlarda bir dizi anlaşmanın temeli atıldı. Venezuela, yaptırımlar nedeniyle, çıkardığı altınları İsviçre’de değil, Çin ve Rusya’nın dışında Türkiye’de işletip paraya çeviriyor. Ayrıca Venezuela’nın zengin petrol rezervlerinin, yeraltı kaynaklarının ve verimli tarım arazilerinin Türk sermayedarların iştahını kabarttığı kesindir. MÜSİAD’ın Venezuela’da şube açması rastlantı değil.
Erdoğan’ın Maduro vesilesiyle sandık iradesini hatırlatmasının diğer önemli nedeni ise, kendi siyasi iktidarının geleceği ile duyduğu kaygıdır. Erdoğan alternatifsiz bir lider olarak kalmak, yandaşlarını “dış tehditler” algısı yaratarak kendi etrafında toplamak istemektedir. Her fırsatını bulduğunda milli iradeden, sandıktan çıkana saygıdan bahsetmesinin nedeni budur.
Venezuela’nın ABD yaptırımları nedeniyle büyüyen acil ihtiyaçları, tekliflere açık durumu sermayenin iştahını kabartıyor. Gerçekte ne demokrasi umurlarında ne de Venezuela halkının dertleri... Ne de ABD’nin şimdiye dek çeşitli ülkelere yönelik tezgâhladığı kirli oyunlarla, darbelerle sorunları olmuştur.
Son olarak eklemek gerekir ki, bugün Maduro’ya ‘dik dur’ diyen Erdoğan’ın, yine pragmatist politika gereği fikrini değiştirmesi de şaşırtıcı olmayacaktır.
* Erdoğan, 1996’da yaptığı bir konuşmada, “Demokrasi bir tramvaydır, gittiğimiz yere kadar gider, orada ineriz” ve “Demokrasi amaç değil araçtır” demişti.