Bir yanılgı üzerine:

“Netanyahu karşıtı protestoların” göstermedikleri

Anti-Siyonizm iddiası, Siyonizm’in belirli bir kesimine karşı olmak yahut Siyonistlerin gerçekleştirdiği bazı soykırım girişimlerine ve katliamlara karşı olmaktan ibaret değildir. Bugün asgari düzeyde tutarlı her anti-Siyonist’in bu iddiayı karşılayan nihai hedefi Siyonist işgal rejiminin ortadan kaldırılması olmalıdır.

  • Haber
  • |
  • Güncel
  • |
  • 23 Eylül 2024
  • 21:30

Siyonist rejimin işgal ettiği ve İsrail olarak adlandırdığı topraklarda yaşayan ve işgal rejiminin yurttaşı kabul edilenler belirli aralıklarla askeri eğitimden geçirilir ve pek çoğu doğrudan sıcak çatışma alanlarına gönderilir. Siyonist işgal rejiminin kanunlarına göre anti-Siyonist duruşu olan, hatta ve hatta Siyonizm’in bir yorumunu içermeyen hiçbir örgütlenme İsrail’in yasama meclisinde temsil edilecek parti statüsüne sahip olamaz ve düzenli olarak terörize edilir. Ektisi çok sınırlı olan komünist partisi ve Ilan Pappé gibi kimi aydınların yarattığı sınırlı anti-Siyonist etki alanını hariç tutarsak, halihazırda İsrail’de sol denebilecek bir yapı dahi yok. Bundculuğun en sağ kanadını temsil eden ve “işçi Siyonizm’i” adı altında Siyonist ideoloji ile bütünleşmiş ve kendisini sosyal demokrat addeden “İsrailli” yapılar da ırkçı-Siyonizm’in bir kanadını oluşturuyor.

***

7 Ekim’de direniş örgütlerince, siyasi tutsakların özgürlüğü ve Gazze ablukasının kırılması amacıyla gerçekleştirilen El-Aksa Tufanı harekâtı, işgalci yerleşim kanununun verdiği güçle bölgede hüküm süren sivil görünümlü yarı-paramiliter işgal güçlerinden yüzlercesinin rehin alınması ile sonuçlandı. Esir alınanlar arasında çok sayıda asker de var. Harekâtı bahane eden Siyonist rejim, bir yılını doldurmak üzere olan soykırım savaşını başlattı. Savaşın pervasızca sürdürülmesi, küçük bir kısmı dışındaki esirlerin kurtarılmasını engelledi. Onlarcası ise işgalci İsrail ordusu tarafından öldürüldü. Bu ise Netanyahu hükümeti karşıtı tepkilerin artmasına neden oldu.

Netanyahu’yu protesto eden on binlerce kişinin ezici çoğunluğunun Filistin’in özgürlüğü ya da soykırımın durdurulması talebi yok. Rehine krizini çözmeyen, Siyonist işgal rejimi lehine önlemler almayan iktidarı protesto etmek için sokaklara çıkıyorlar. Durum bu iken, “Filistin halkı Gazze ve Batı Şeria’da, İsrailli emekçiler Tel Aviv’de direniyor” tarzında söylemleri öne çıkarabilecek kadar pervasız olan sözde “devrimci” ve “anti-Siyonist” demagoglar; geçmişte nasıl Türkiye’de burjuvazinin bir kanadını oluşturan düzen muhalefeti tarafından gerçekleştirilen “Adalet Yürüyüşü” benzeri eylemleri cansiperane savundularsa, bugün de Siyonist işgal rejimi üzerinden kendi “tutarlılıklarını” gösteriyorlar.

Siyonist işgal rejiminin bayrağıyla gerçekleştirilecek bir direniş olmadığı gibi, on yıllardır “faşist ve yolsuzluk dosyası kabarık” olanla “daha faşist ve yolsuzluk dosyası henüz daha az kabarık” olan arasında periyodik seçimler yapmaya mahkûm edilen, militarize edilmiş, içinde tek bir devrimci odak dahi bulunmayan bu yığından, direnişin düzeyi yoğunlaşarak Gazze ve Batı Şeria sınırlarını aşmadıkça maalesef beklenebilecek pek bir şey yok.

Anti-Siyonizm iddiası, Siyonizm’in belirli bir kesimine karşı olmak yahut Siyonistlerin gerçekleştirdiği bazı soykırım girişimlerine ve katliamlara karşı olmaktan ibaret değildir. Bugün asgari düzeyde tutarlı her anti-Siyonist’in bu iddiayı karşılayan nihai hedefi Siyonist işgal rejiminin ortadan kaldırılması olmalıdır. Yine bu nedenle, anti-Siyonistlerin halihazırda kesintisiz biçimde işgale karşı savaş içinde olan direniş örgütlerine yapabileceği eleştiriler araç ve yöntem eleştirilerinden ibarettir, ki bu eşyanın tabiatına uygundur. Ancak İsrail’in varlık koşullarının sürdüğü herhangi bir senaryoyu, bu düzen içerisinde devrimci mücadeleleri ve ulusal kurtuluş hareketlerini tasfiye etmekte yetkin bir araç olarak kullanan; bu düzen sınırları içerisindeki bir “barış” söylemiyle kabullenen herhangi bir kimsenin yahut yapının tutarlı anti-Siyonist olma ihtimali yok. Kültürel bir sol değerler bütününü sahiplenip, devrimci geçmişin ve geleneğin nostaljisini yaparak Filistin direnişine verilebilecek herhangi bir şey de yoktur.

Türkiye’deki sol hareketin, 7 Ekim’den bu yana geçen süreçte tek bir birleşik, kitlesel ve anti-Siyonizm’in bütün ilkelerinde anlaşan ortak bir miting yahut eylem örememiş olması aşılması gereken bir ağırlık olarak üzerimizde durmaktadır. Devrimciler olarak onurlu geçmişimiz; “eski güzel günleri” anıp yâd ederek değil doğru bir perspektifle kavranıp o günün ilkelerinin bugüne taşınması ile tekrar onurlandırılacaktır. Bu; Deniz Gezmişlerden Bora Gözenlere, Cevat Saim Çelenlerden Abdulkadir Çubukçulara Siyonist işgale karşı savaşan bütün Türkiye ve Kürdistan Devrimci Hareketi şehitlerinin adları, idealleri ve yaşamlarına borcumuzdur.

İstanbul’dan Kızıl Bayrak okuru