Doğu Akdeniz Doğalgaz Boru hattı Projesi’nin (EastMed) destekçileri bölgedeki doğal gazın Avrupa’ya taşınmasının Rusya’nın Avrupa doğalgaz pazarını zayıflatacağını savunuyorlar. Karşıtları ise projenin gerçekçi olmadığı iddiasında.
Hangi iddianın haklı olacağını zamanla anlayacağız ama şu soru hâlâ önemini koruyor: Proje başarılı olabilir mi? Bugünkü koşullarda bu pek mümkün görünmüyor. Çünkü proje için gerekli olan altyapı halen yetersiz, bölgeye ilişkin politik kısıtlamalar da geciktirici bir faktör. Hat boyunca birden fazla noktada gaz bulunması, ortak ülkelerin uyumunu zorunlu kılıyor. Politik değişkenlikler bu konuda uzun erimli bir beraberlik sağlayamayabilir. Daha önce de belirtildiği gibi devasa maliyet artışı, bu artışın ortak ülkeler arasında nasıl pay edileceği konusunda soru işaretleri taşıyor.
Begin-Sadat Stratejik Araştırmalar Merkezi’nce yayımlanan bir belgede konunun uzmanlarından Dr. George Tzogopoulos, EastMed boru hattının pahalı ve zor olacağını savunuyor. Böyle düşünmeyenler de var tabii. Örneğin Yunanistan Doğalgaz Tedarikçisi DEPA’ya göre “proje teknik olarak mümkün”. DEPA, Cezayir ve İspanya arasındaki Medgaz boru hattının başarısını anımsatarak aynısının EastMed’de başarılabileceğini belirtiyor. İsrail Enerji Bakanı Yuval Steinitz de yapımda karşılaşılacak sorunlara rağmen EastMed’in 2025 yılına kadar tamamlanabileceğini öne sürüyor.
Eğer tamamlanabilirse dünyanın en uzun ve en derin boru hattı olacak olan EastMed için en büyük zorluk teknik açıdan uygulanabilir olup olmadığı. Örneğin hat Girit’e yaklaşırken derinlik daha da artıyor. Diğer bir zorluk, 4 milyar dolardan 7 milyar dolara kadar çıkacağı öngörülen maliyet. Bu sorunları giderebilmek için alternatif senaryolar var tabii. Kıbrıs’ta ya da İsrail’deki Sıvılaştırılmış Doğalgaz (LNG) tesisleri de kullanılabilir ki bu yeni inşaatların yapılmasını gerektirmeyeceği için maliyeti azaltabilir.
Zorluklar Türkiye ile aşılabilir
Ancak pratik olarak iki gerçek seçenek bulunuyor. Birincisi, İsrail sularındaki Leviathan rezervuarından başlayarak, Güney Kıbrıs sularından geçen ve Türkiye’nin güneyine ulaşan 550 km’lik bir denizaltı boru hattı inşa etmek. İsrail gazı daha sonra güney Türkiye’den mevcut ya da yeni inşa edilecek boru hattı ağları aracılığıyla Avrupa’ya aktarılabilir. Bu proje, EastMed’in maliyetinin yarısına veya muhtemelen yarısından daha azına mal olabilir. Ancak Kıbrıs Sorunu’ndaki tutumu nedeniyle Türkiye’nin alternatif bir seçenek olarak düşünülmesi zor. İkinci seçenek, Mısır’da zaten mevcut olan LNG tesislerini kullanmak.
Bir başka sorun da şu; İsrail’in Mısır’la ilgili çekinceleri var. Çünkü, Mısır’ın enerji sektöründeki Rusya’nın rolünden İsrail’in memnun olmadığı biliniyor. İsrail, Doğu Akdeniz’de enerji gelişimi için itici güç durumunda, bu konudaki seçimleri hem stratejik hesaplamalar hem de uzun vadeli ekonomik planlama açısından etkili olacak. İsrail, bu nedenle kendince “güvenilir, demokratik” ülkelerle işbirliği yaparak istikrarsızlık riskini azaltabilecek, kıtadaki müşterileri güvenceye alabilecek, nihayet AB ile ilişkilerini güçlendirecek.
Ankara’nın kaybı ne olur?
ABD’nin açıkça projenin yanında yer alması, Kıbrıs Sorunu’nda Güney Kıbrıs’ın avantajlı duruma geçmesi, Mısır’ın projenin en önemli oyun kurucu olması, yine Mısır’daki tesislerin devreye girerek projeyi Türkiye’ye muhtaç olmaktan çıkarması, Türkiye’nin Doğu Akdeniz’deki rekabet gücünü azaltabilir.
Güney Kıbrıs’ın ilan ettiği münhasır ekonomik bölge politikası dengeleri değiştirecek bir önem taşıyor. Güney Kıbrıs’tan sonra Yunanistan da Mısır ile birlikte münhasır ekonomik bölge ilanına hazırlanıyor. Bu gerçekleştiği takdirde Türkiye’ye ait alanın 71.000 km2’si Yunanistan’ın münhasır ekonomik bölgesi olacak. Bu Türkiye’nin sahil şeridine sıkıştırılması demek. Bu münhasır ekonomik bölgeler yüzünden Türkiye balıkçılıkta da ciddi sorunlarla karşılaşabilir.
Hat, eğer yapılırsa, İsrail gazı Türkiye’ye ihtiyaç duyulmadan Avrupa pazarlarına aktarılabilir, böylelikle Türkiye’nin enerji dağıtım üssü olması projesi hayata geçemez.
Askeri alanda İsrail- Güney Kıbrıs yakınlaşması da Türkiye’nin işine gelmeyecektir. Bu Türkiye’nin güney sahillerinde savunmaya dönük daha fazla harcama yapması anlamına geliyor.
Rusya’nın dış politikasında enerji politikaları çok büyük yer tutuyor. Bütçe gelirlerinin neredeyse yarısı enerji kaynaklarından gelme. AB’nin doğalgaz ihtiyacını, yüzde 41 gibi bir oranda Rusya sağlıyor. Bu gelirlerin sürekliliği Rusya için yaşamsal önemde. Doğu Akdeniz gaz hattı, tabii ki Rus gazına bir alternatif. Rusya bu nedenle projede yer alan ülkelerle ilişkilerini geliştirmenin yolunu arayacak. Yine bu nedenle, yakın bir tarihte Rusya’nın Lukoil firması Mısır’a ait ZOHR sahasının yüzde 30’unu satın aldı. Suriye’nin kıyı kesiminde 25 yıllık sondaj hakkı Rus enerji firmalarında. Rusya, İsrail ile işbirliğini geliştirerek Tamar ve Leviathan sahalarındaki gazın bir kısmını sıvılaştırmış olarak Doğu Asya pazarına satmayı planlıyor. Dolayısıyla Türkiye’nin bölgedeki haklarını kabul etse de, doğrudan Türkiye’nin yanında tutum alması beklenemez. Bu Türkiye’yi iyice yalnızlaştıran bir durum. Türkiye’nin bölgede diyalog kuracağı tek ülke yok.
Rusya, Türkiye’ye destek olmak için projede yer alan ülkelerle kurduğu ikili ilişkilerden vazgeçmeyecek. Türkiye’nin bölgede sondaj yapmasına Rusya Dışişleri Bakanlığı karşı çıktı örneğin. Türkiye Doğu Akdeniz’de eğer Rusya desteğini almak istiyorsa, birçok taviz vermek durumunda kalacak. Örneğin S-400’ler konusunda ikircikli tutumunu bırakması gerekecek, Fırat’ın Doğusu’na yapılacak bir askeri harekatta Rusya’nın desteği gerektiğinde, Rusya bu desteği, Mısır, Güney Kıbrıs, Lübnan’la kurduğu ilişkileri tehlikeye atacak şekilde verecek mi bunun garantisi yok.
Mısır’la El Kaide destekli Muhammed Mursi’nin devrilmesi gerekçesiyle ilişkilerini bozması Türkiye’nin karşısında Doğu Akdeniz’de çıktı denebilir.
Cumhuriyet / 13.05.19