Kürt basınını kaynak gösterme sorunu: Neden hep bizi buluyor? - Sedat Yılmaz

Yaptığımız haberlerin kaynağını belirsizleştiren, yok sayan, kendisine aitmiş gibi gösterme alışkanlığı arttıkça sitemimiz de artıyor. “Yanlışlık, editöryal eksiklik, gözden kaçırma” diyen dostlarımıza soruyoruz: “Neden hep bizi buluyor?”

  • Haber
  • |
  • Basın derleme
  • |
  • 16 Kasım 2017
  • 12:27

Sayısız gazete, dergi, radyo, televizyon, ajans ve internet sitesinin kapatıldığı, sansür ve oto sansürün hakim kılındığı, yüzlerce gazetecinin ülkeyi terk ettiği ve 150’yi aşkın gazetecinin tutuklu olduğu bir süreçte geriye kalanlara eleştiride bulunmak zamansız bulunabilir.

Nitelik ve nicelik olarak zayıflamış, “haberi aktarma ve habere ulaşmanın” imkansızlaştığı bir dönemde bir elin parmaklarını geçmeyen “alternatif/muhalif” medyayı eleştirmenin zamanı mı, diye de düşünülebilir.

Elbette alternatif ya da muhalif karakterde bir medyaya bugünkü atmosferde şiddetle muhtacız. Ancak geriye kalanların sorunlarını, yanlışlarını göstermeyi, sorumluluklarını hatırlatmayı ve hatalarının üstünü örtmeden eleştirmeyi mesleki tutarlılık olarak görüyorum.

Alternatif ya da muhalif medyanın yapısal sorunları (mali yetersizlik, devlet baskısı, geniş kitlelere ulaşamama, sürdürülebilir olmama, teknolojiye ulaşamama, vb.) bir yana, daha arızi ya da öznel sorunlarını (hazırcı, araştırma ve kafa yormadan uzak, zahmete katlanamayan, kes/kopyala/yapıştır’cı, vb…) tartışmak, hem bu sektörde çalışan emekçiler hem de iyi habere şiddetle muhtaç okurlar için elzem görünüyor.

‘Canımızı sıkan’ bir sorun

Ancak bir Kürt medya çalışanı olarak asıl “canımı/canımızı acıtan” bir sorun var ki, yazmak ile yazmamak arasında çok uzun tartışma yürüttük/düşündük. Özellikle iliştirilmiş gazeteciliğin temsilcileri tarafından emeğimizin hiçleştirilmesini, yok sayılmayı, hatta “gazeteci değil terörist”, “terör press” söylemini hiç ciddiye almadan yolumuza devam ettik. Sorun şu ki, alternatif veya muhalif denilen (“emekten yana” söylemini kimseye kaptırmayan), çoğu da Kürt medyasıyla dostane ilişkilerde olan medyanın, Kürt gazetecilerinin emeğini sömürmesi, yok sayması… Bazen bizi sabır testinden geçiriyor.

“Hata, gözden kaçırma, editör eksikliği!”

Konuyu çok fazla uzatmaya niyetim yok, ancak çok zor koşullarda (Geçen yıl düzenlenen “Haber Nöbeti”ne katılan meslektaşlarım bu zorluklara kısmen tanık oldular. Kafamıza silah dayamaktan tutun da vatan hainliğinden yıllarca cezaevlerinde yatırılan arkadaşlarımız var. Bu yüzden zorlukları tek tek sıralama gereği duymuyorum) yaptığımız haberlerin kaynağını silikleştiren, belirsizleştiren, yok sayan davranışlar veya haberi kendisine aitmiş gibi gösterme alışkanlığı arttıkça üzüntü ve sitemimiz de o denli artıyor. Etik ve hakkaniyet ölçüleriyle bağdaşmayan bu “yanlış/hata/gözden kaçırma/editör eksikliği” bahaneleriyle geçiştirilen mesele, mesleğin geleceği açısından da tehlikeli.

Keşke ilk ve son olsa

Bahsetmeye çalıştığım konuyu öncelikle, 10 Kasım’da haber editörlüğünü yaptığım Mezopotamya Ajansı’nın (MA) servis ettiği “Savcı Tahir Elçi’yi ‘terör örgütü mensubu’ yaptı” haberi üzerinden detaylandırarak emeğimizin sömürüsü üzerine alternatif/muhalif medyaya bir eleştiride bulunmak istiyorum. Reklam almayı reddederek ayakta durmaya çalışan bir ajansın çalışanı olarak, elbette haberin amacına ulaşması için geniş kitlelerle buluşmasından memnuniyet duyuyoruz. Bilginin satılması ve haberin pazarlamasına karşı büyük zorluklar vererek yarattığımız değerin üzerinden “pirim/kariyer yapmayı” da demokratik kamuoyunun ve meslektaşlarımın takdirine bırakacağım.

Bu yazıyı yazmamı zorunlu kılan ve dostlarımızın “özür dileyerek” düzelttiği “hata” keşke ilk ve son olsaydı. Daha vahim olan şey ise, Tahir Elçi’nin “terör örgütü üyesi” sayıldığı haberin kaynağı MA olmasına rağmen haberle uzaktan yakından ilgisi olmayan, servis dahi etmeyen Doğan Haber Ajansı’na (DHA) mal edilmesi. Burada “editöryal bir hata” gerekçesi de anlamsızlaşıyor.

Tahir Elçi örneği

“Savcı Tahir Elçi’yi ‘terör örgütü mensubu’ yaptı” başlığıyla servis ettiğimiz haber, alternatif ve/veya muhalif etiketli haber mecralarında, görebildiğim kadarıyla birçok gazete ve sitede yer buldu. Aşağıda, bu mecraların haberimizi nasıl sorunlu şekilde servis ettiklerini kolaylık olması açısından linkleriyle birlikte veriyorum.

MA’nın “Savcı Tahir Elçi’yi ‘terör örgütü mensubu’ yaptı” haberi;

Bu bir istisna mı?

Dostlarımızın “hata” ve “editöryal eksiklik” olarak adını koyduğu, Kürt basınına yönelik bu “yaklaşımın” bir istisna olmadığını yıllar içinde deneyimledik. Örneğin, Kanun Hükmünde Kararname (KHK) ile kapatılan Kürt haber ajanslarından DİHA ve dihaber’in yapmış olduğu haberler de benzer akıbetlere uğradı. Örneklerini çoğaltabileceğimiz bazı kanıtları yine linkleriyle aktaralım:

Hata hep bizi mi buluyor?

Birçok basın kuruluşu, gazeteci bu konuda mustarip, rahatsızlığını da zaman zaman çeşitli şekillerde dile getiriyor. Hatta ana akım, tekel medya grupları “telif” adıyla “yargı” yoluna başvuruyor. İlginç olan bir şey daha var ki, her ne sebepledir bilinmez, birçok haberimiz, abonelerimiz kullanıldıktan sonra kullanılıyor olması sadece bir tesadüf müdür? Niyet okumak veya kimseyi itham altında bırakmak istemiyorum, ancak sahada birlikte çalıştığımız meslektaşlarımız tarafından aktarılan gerekçeler şöyle: Haberin kaynağı ve güvenirliği konusunda Kürt basınına güvenmeme, Kürt basınını kaynak göstermekten imtina etme, Kürt basınını devletin gözüyle ‘bölücü/terörist’ görme/değerlendirme, Kürt basının yaptığı iyi işleri kabullenememe, küçük görme, yok sayma, taşra muamelesi yapma, dilini politize görme, haber sorgusu üzerine kuşkulu yaklaşma, eleştiri sertliği, taraf olarak görme.

Sonuç itibariyle sürekli karşılaştığımız ve aramaktan utandığımız dostlarımızın “yanlışlık, hata, editöryal eksiklik, gözden kaçırma” gibi gerekçelerine karşı; “Neden hep bizi buluyor veya hep uyarmak zorunda kalıyoruz?” sorusuyla noktalayalım.

Mezopotamya Ajansı / 16.11.17

İLİŞKİLİ HABERLER