Türkiye ekonomisinde liranın yabancı para birimleri, özellikle AB para birimi Euro ve ABD para birimi dolar karşısında hızla erimesi yalnızca piyasalarda değil, toplumda da tedirginliğe neden oluyor. Korona salgınıyla beraber görünür olan kurdaki tırmanış 31 Temmuz- 3 Ağustos arasındaki Kurban Bayramı sonrasında hızla yükselişe geçti. Serbest piyasada 13.30 itibariyle dolar kuru 7.25, euro ise 8.63’ten işlem görüyor. Türk Lirası’nın yabancı para birimleri karşında hızla değer kaybına uğramasının nedenlerini ve Türkiye’yi neyin beklediğini ekonomistlere sorduk.
Prof. Dr. Veysel Ulusoy: İktidarın makyajının akmasıyla gerçek ortaya çıktı
Yaklaşık 2-3 aydan beri yönetilen kur rejimi uyguladığımız dönemin sonuna geldik ve kuru dalgalanmaya bırakmak zorunda kaldık. Bu noktaya gelmemize neden olan üç temel faktör var. İlk olarak pandemide ikinci dalga haberi küresel ekonomiyi olumsuz etkileyecek tezi. İkincisi, Merkez Bankası’nda kuru koruyacak rezervin yokluğu. Son olarak reel ekonomide makyajların akarak gerçeğin gözükmesi ile turizmde sezon sonuna yaklaşma.
Prof. Dr. Yalçın Karatepe: Kurda olması gereken oluyor
Kurda olması gereken oluyor. Olması gereken seviyelerin altında tutmak için gereksiz yere rezervleri heba ettiler. Artık TL’yi savunacak enstrümanları da kalmadı. Cephanenin bittiği bir dönemde ne savunma olur ne de saldırı. Sadece mağlubiyet bayrağını çekersiniz. Bu da gösteriyor ki ülkenin ekonomik gerçekliğinin ortaya çıkardığı durumu manipüle etmek sürdürülebilir değildir. Biliyorsunuz gerçeğin er ya da geç gün yüzüne çıkma gibi bir özelliği vardır. Kurlarda da gerçeklik, algı yaratma operasyonunu yendi diyebiliriz.
Nesrin Nas: Türkiye otoriterleşmenin cazibesine kapılıp fırsatı kaçırdı
İktidar, ekonominin gerçek durumuyla yüzleşmek istemiyor. Sürekli krizleri geleceğe taşıyarak global piyasalarda yeniden para bolluğu gibi bir fırsat oluşacağı hesabıyla hareket ettiler hep. Bu fırsat önüne çıktı aslında. Dolar tüm piyasalarda zayıflamaya başladı ve pandemi ile mücadele amacıyla global likidite bollaştı. Ancak otoriterleşmenin cazibesine kapılan Türkiye, güven bozucu adımlarla bu fırsatı kaçırdı ve hep yaptığını yaparak Türkiye’nin jeo-stratejik kartını olur olmaz masaya sürdü.
Aynı zamanda Türkiye’nin vazgeçilmezliği hesabı yapan iktidarın bu hesabı da tutmadı. Pandemi nedeniyle Çin’in yerini alma beklentisi de gerçekleşmedi. Faizleri düşük tutarak ve pandemiyi yok sayarak üretim ve ihracat üssü olma çabaları, enflasyon, verimsizlik ve güven erozyonu nedeniyle gerçekleşmedi.
Turizm başta olmak üzere döviz girdisi neredeyse sıfırlandı. İçeride kredi genişlemesiyle hem üretimi hem talebi ayakta tutmaya çalıştı ancak kredilerin önemli bir kısmı güven eksikliği nedeniyle döviz talebini artırdı. Döviz tevdiat hesapları TL mevduatlarını aştı.
Türkiye zaten sürekli riski artan bir ülke. Bunun üzerine Merkez Bankası rezervlerinin azalması, swap hariç ekside seyretmesi endişeleri artırdı. Kamu bankalarının giderek büyüyen açık pozisyon taşımaları da bir diğer endişe kaynağı oldu. Bu çok yeni ve alarm zillerini çaldıran bir risk. Londra piyasasına TL verilmeyerek, TL yatırımcılarının cezalandırılması uygulaması da, yatırımcıların ne olursa olsun TL’den çıkma paniğini büyüttü.
Bundan sonrasını öngörmek çok kolay değil. Ama riskler arttı. Türkiye bir ödemeler dengesi krizinden kaçabilecek mi, bunu öngörmek de zor. Çünkü iktidar sadece piyasalarla değil, ekonominin gerçekleriyle de inatlaşıyor.
Barış Soydan: Merkez Bankası’nın tek seçeneği kallavi faiz artışı
Dolardaki yükselişin makro ekonomik sebepleri belli: Enflasyondaki yükseliş, cari açıktaki artış, ekonomik daralma, iktidara kimsenin güvenmemesi, Merkez Bankası’nın döviz rezervlerinin erimesi… Bunlar olduğunda bir para biriminin değer yitireceğini söyleyen yüzlerce, binlerce bilimsel makale var. Türkiye’de olan da bu. Ama tetiği çeken, Avrupa’yla ortaya çıkan yeni gerilim kaynakları oldu: Fransa’nın Libya nedeniyle Türkiye’ye yaptırım istemesi, Yunanistan’ın Ayasofya nedeniyle boykot çağrısı yapması… Bu arada Amerika’da başkanlık seçimlerini Erdoğan’ın dostu Trump’ın kaybedeceğinin ortaya çıkması da piyasaları geriyor…
Merkez Bankası’nın önündeki seçenek kallavi bir faiz artırımı. 2018 Ağustos’unda dolar patlayıp bir gecede 7.26’ya çıkınca önce bir süre beklemiş, sonra Eylül’de 625 baz puan (6.25 puan) artırmıştı. Ama Erdoğan’ın faiz artışına karşı olduğu biliniyor. Bu sefer izin verir mi, göreceğiz…
Orta vadede ise Türkiye’nin taze döviz kaynağı bulması gerekiyor. Bu da ya IMF ya da Amerikan Merkez Bankası ile büyük bir Swap anlaşması. İkisinin de Ankara’ya siyasi maliyeti çok yüksek…
Mustafa Sönmez: Faiz 6-7 puan artmak zorunda
Doları aylarca bastırıp borçlu yandaşlara kamu bankaları üstünden 6.80’den sattılar. Yandaşlar şimdi alsalardı doları 7.25’ten alacaklardı. Kıyağı görüyor musunuz? Merkez Bankası 2019’dan bu yana 90 milyar doları ucuzdan sattı. Rezerv eritti. Şimdi bedeli tüm topluma ödetecekler. Merkez Bankası faizi 6-7 puan artırmak zorunda.
Mühdan Sağlam / Gazete Duvar – 06.08.20