İsrail önce Beyrut’ta Hizbullah’ın kalesi olan Dahiye’de örgütün üst düzey bir isminin bulunduğu binayı hedef aldı. 8-10 saat sonra İran’ın yeni cumhurbaşkanının yemin töreni için Tahran’da bulunan HAMAS’ın Siyasi Büro Şefi İsmail Haniyye’ye yönelik suikast gerçekleştirildi.
Bu iki suikastla birlikte İsrail’in, Lübnan Hizbullah’ını ve İran’ı cevap vermeye zorlayan hamleler yaptığı açık. Peki bundan sonra ne olacak? Gerçekten bir bölgesel savaş riski var mı? Haniyye’nin ölümü, örgütü ve Gazze savaşını nasıl etkiler?
Bu soruların olası yanıtlarına bakmadan önce iki suikastın hangi şartlarda gerçekleştiğini hatırlamak iyi olur. Biraz geriye gidelim.
7 Ekim’de HAMAS’ın İsrail yerleşim birimlerine yönelik saldırısının ardından gerilim yükselmeye başladı. Gazze’de neredeyse 40 bin kişiyi katleden İsrail’in hesapları tutmadı, savaş uzadı. Savaş uzadıkça ekonomi üzerindeki yükü büyürken aşırı sağcıların ortaklığında kurulan hükümetin Başbakanı Netanyahu’ya yönelik muhalefet de genişlemeye başladı. Kimisi Netanyahu’yu “Gazze’yi dümdüz etmemekle” yani korkaklıkla suçlarken kimileri de Gazze savaşının kasten ve Netanyahu’nun bekasını kurtarmak için uzatıldığını savunuyor. Her şartta İsrail’e desteğe hazır şekilde hizalanan Amerika ve Avrupa ülkeleri de İsrail’in Gazze’deki katliamlarını açıkça savunamayacaklarını anladı. Devreye ABD Başkanı Biden girdi ve Netanyahu hükümeti ile HAMAS’ı Gazze’de ateşkese zorlayarak bir yol haritası açıklandı. Ancak Amerika’da seçim yarışı başlamıştı, Netanyahu’nun Gazze’den vazgeçmeye niyeti yoktu, daha da önemlisi ABD başkan adaylarından biri de Trump’tı.
Biden’ın açıkladığı ve Gazze’de ateşkesi öngören yol haritasının hayata geçirilememesinin tek sebebi Netanyahu değil elbette ama aslan payını ona vermek gerek. Çünkü Netanyahu, müzakere sürecini ABD seçimlerinin sonrasına erteleyebilmek için elinden geleni yaptı.
Bununla da yetinmeyen Netanyahu ABD’ye gitti ve Kongrede bence zerre kadar vicdanı olan herkes için utanç verici olan bir konuşma yaptı. Konuşmayla birlikte aylardır Gazze savaşını bitirmesi için yapılan baskıyla birlikte oluşan rüzgarı arkasına aldı. Ardından da başkanlık seçimlerinin iki yıldızından biri olan Trump ile oldukça samimi pozları medyaya servis edildi. Trump, başkan seçilmesi halinde İsrail’e tam destek vereceğini bir kez daha söyledi.
Peki aleyhindeki rüzgarı kısmen de olsa lehine çeviren ve İsrail içindeki muhalefete de gövde gösterisi yapan Netanyahu’nun hükümeti neden art arda iki suikast birden yaptı?
Çünkü Netanyahu Gazze savaşı nedeniyle oluşan iç ve dış baskıyı tamamen kırmaya çalışıyor. Bu çerçevede Gazze’de odaklanan dikkati bölgeye yaymaya çalışıyor.
Yine 7 Ekim saldırısından kısa süre sonra İsrail’in kuzey sınırında Lübnan Hizbullah’ı ile sınırlı ve kontrollü bir çatışma sürecine giren İsrail, suikastlarla Hizbullah’ı da kendi şartlarına mecbur etmek istiyor. Hizbullah’a yönelik her saldırı örgütün prestijini doğrudan etkileyeceği gibi cevap vermesini de zorunlu kılıyor. Cevabın topyekun Lübnan’ı savaşa çekme ihtimali, örgütün ağırdan almasına sebep oluyor. Lübnan’ın İsrail ile bir savaşa çekilmesinden korkan Lübnan içindeki diğer siyasi hareketler de Hizbullah’a baskıyı artırmaya çalışıyor.
Aynı şekilde İran topraklarına yaptığı her saldırı ile İran’ın prestijine darbe vuran İsrail, İran’ı da cevap vermeye zorluyor. Ancak İran ve hatta İsrail doğrudan bir savaştan kaçınıyor. Bunun yerine İran tarafından desteklenen vekil güçler üzerinden yürütülen mücadele giderek şiddetleniyor.
Elbette Haniyye’nin ölmesi ile HAMAS çökmez, Gazze savaşı bitmez, örgüt beyaz bayrak çekmez. Çünkü HAMAS’ın Katar merkezli siyasi bürosu ile Gazze merkezli askeri kanadı olan Kassam Tugayları birbirinden bağımsız hareket edebilen yapılar. Ancak Haniyye suikastı ile İran’ı ve Hizbullah’ı cevap vermeye zorlayan İsrail, Gazze’de ateşkes öngören girişimlerin de şimdilik kapısını kapatmış oldu. Liderleri İsrail tarafından öldürülen HAMAS, İsrail ile müzakere süreçlerine devam etmek istemeyecektir. Bu da Netanyahu’ya “Trump seçilirse Filistinliler dahil bütün bölgeyi kendi şartlarımla bir uzlaşmaya zorlarım” hesabıyla yaptığı planı için uzunca bir süre kazandırıyor.
İran ve Hizbullah İsrail’e cevap vermeyecek mi? Verecektir ancak bu cevabın tansiyonu yükseltmemesi için sınırlı olması oldukça muhtemel. Çünkü İran, on yıllardır finansman, silah, teknoloji vs. akıttığı silahlı grupların İsrail ile açık ve kontrolsüz bir savaşla yıpranmasını istemez. İran’ın da nükleer müzakerelerden Irak’taki nüfuzuna kadar birçok mesele için yeni ABD başkanını beklediğini unutmamak gerek. Hizbullah ise siyaseti belirleyen iki ana merkezden biri olduğu Lübnan’ı hesapsız kitapsız bir savaşa çekemeyecek kadar dikkatli olmak zorunda.
Her ne kadar bölgesel savaş ihtimali giderek yükselse de bu gidişatın frenlerinden biri enerji güvenliği. Rusya-Ukrayna Savaşı’ndan sonra enerji krizi yaşayan Batı dünyasının petrol ve doğal gaz tedarik ettiği Orta Doğu’da gidişatı öngörülemez bir savaş istemediği söylenebilir.
Ancak bölgeyi ateş çemberine çevirecek bir ihtimal daha var: Netanyahu, ABD’nin başkanlık seçimlerine odaklanması, Avrupa ülkelerinin kınamak ve konuşmak dışında caydırıcı bir şey yapmadığı, bölge ülkelerinin kendi kamuoylarına yönelik çıkışlar yapıp arka kapıdan İsrail ile ilişkileri yürüttüğü bu şartları kullanmak isteyebilir. Netanyahu, Hizbullah’ı ve dolayısıyla İran’ı daha fazla zorlayan adımlarla gerilimi daha da tırmandırıp kısaca “Benim için Gazze bataklığa dönüştüyse bununla yalnız başıma mücadele etmem ve bu krizi hepinizin krizi haline getiririm” de diyebilir.
Sonuç olarak henüz bölgesel savaş eşiğinde değiliz ama o eşiğe çok da uzak sayılmayız!
Evrensel / 01.08.24