İşçilerin reel ücretleri günden güne eriyor. Saray rejiminin işçi ve emekçilere dayattığı yıkımın faturası büyüyor. Gündelik olarak çalışma ve yaşam koşulları üzerinden somut olarak gözlemlenen bu durum, dinci-gerici iktidarın kimi istatistik kurumlarının verilerine de yansıyor. Cumhurbaşkanlığı Strateji ve Bütçe Başkanlığı’nın imalat sanayi verileri, imalat sanayinde çalışan işçilerin reel ücretlerinin dolar bazında istikrarlı bir biçimde eridiğini ortaya koyuyor. 2009’dan 2022 yılına kadar ücretlerin yüzde 44 oranında eridiği belirtiliyor. Bu aynı zaman dilimi sanayi sermayesinin “büyümeden” payına düşeni fazlasıyla alarak kâr oranlarını artırdığı bir döneme tekabül ediyor. 2009’da yüz birim dolar üzerinden yapılan analize göre 118,8 birim dolar kazanan işçiler, 2022’ye gelindiğinde 100 birim dolar üzerinden 63,9 birim dolar alıyorlar. Yine aynı verilere göre bu istikrarlı erime sürecinin tek istisnası, Metal Fırtına sürecinde yaşanan kısmi artış. 2015’te 100 birim dolar olan ücretler 2016’da 104,9 birim dolara yükseliyor.
Bu veriler sanayi işçisinin gelir tablosunu sunarken, diğer işkollarındaki işçiler açısından da fikir veriyor. Aynı zamanda derinleşen servet-sefalet kutuplaşmasının boyutlarını da ortaya koyuyor. İfade edilen dönem yaklaşık olarak 13-14 yıllık bir zamanı kapsıyor. Yani AKP gericiliğinin güya “ekonomiyi şaha kaldırdığı” ve sözde “kişi başı milli gelirde zirveleri gördüğümüz” dönemde de işçilerin ücretleri sistematik olarak erimeye devam etmiş. “Ne yapalım ekonomik kriz var, fedakârlık dönemindeyiz” söylemlerinin hüküm sürdüğü günümüz koşularında da tablo farksız. “Bolluk” dönemi ile “yokluk” dönemi işçiler açısından fark etmiyor. Kazanan hep sermaye oluyor. Sömürülen, ekonomik ve sosyal hak gasplarına maruz kalan, ücretleri düşen ise işçi sınıfı.
İşçi sınıfı ve emekçilerin yaşam koşulları, AKP-MHP iktidarının dayattığı ekonomik ve sosyal yıkım politikalarıyla bugünkü duruma getirildi. Şu sıralar ise “ekonomik darboğazdan çıkış” için önlerine koydukları programlarla ekonomik ve sosyal yıkımı ağırlaştıracak adımlar atıyorlar. Attıkları/atmaya çalıştıkları her adım işçi ve emekçileri hedefliyor, kapitalistlerin iştahlarını kabartıyor. Yerel seçimlerin ardından koro halinde sermaye örgütlerinin ekonomik program için “kararlılık” çağrısı yapması bu iştahtan kaynaklanıyor. “İhracatı artıracağız, iç piyasayı yumuşatacağız, sıcak para girişi sağlayacağız, tasarrufları artıracağız” gibi kulağa hoş gelen tanımlamalarla kapsamlı yıkım programını uygulamayı hedefliyorlar. Yani “günden güne eriyen ücretleri aşağı çekmeye devam edeceğiz, ücret artışlarını enflasyon artışının altında tutacağız, bir şey alınıp-satılmazsa enflasyon da düşer” mantığı ile hareket ediyorlar. Bu ise işçi ve emekçilerin en temel insani ihtiyaçlarına dahi ulaşamaması anlamına geliyor. Parası olan bir avuç sermayedarın yatları, katları, lüks ve şatafat içindeki yaşamları olduğu gibi devam ediyor. Çarklar dönüyor, kapitalistlerin kasaları doluyor. Düşük ücret hedefi ile aynı zamanda kapitalistlerin üretim maliyetleri de azalıyor. Ülke kıyameti yaşıyor, Koç Holding BEKO üzerinden dünyanın en büyük beyaz eşya üreticisi olmaya soyunmuş durumda. Bunu da verdiği reklamla ülkeye propaganda ediyor. Bu zıtlığın başka nasıl bir izahı olabilir? Veriler başka nasıl anlaşılabilir?
İşçi ücretlerini belirleyen iktisadi veriler değil sınıf mücadelesinin kendisidir. Sınıf hareketinin zayıf, parçalı ve dağınık olduğu her dönem ücretler düşmüş, kapitalistlerin kâr oranları artmıştır. Yukarıda bahsi geçen dönem içinde dahi reel ücretlerde kısmi artış ancak metal işçisinin 2015 yılında gerçekleştirdiği büyük eylemler sayesinde olanaklı olabilmiştir. Yine kimi emekten yana iktisatçının altını çizdiği gibi, 1980 darbesinden sonra işçi sınıfının mücadelesinin ezilmesi ile reel ücretlerde belirgin bir gerileme yaşanmıştır. İşçi sınıfı ekonomik ve sosyal haklarını tarihi boyunca hep dişe diş bir mücadele ile kazanmış, kazanımlarını ancak bilinç ve örgütlülüğünün gücüyle koruyabilmiştir. Bugün de esas ihtiyaç budur. İşçi sınıfı ve emekçiler gerici-faşist rejimin dayatmalarını ve kapitalistlerin kâr hırsının yarattığı ağır sonuçları ancak örgütlü mücadelesi ile püskürtebilir. Haklarına ve geleceğine ancak bu yolla sahip çıkabilir.