İran’da uzun yıllardır toplumsal huzursuzluk ve hoşnutsuzluk büyürken, işçiler, emekçi kitleler ve kadınlar sömürü düzenine, ekonomik krize, işsizliğe, yoksulluğa, fiyat artışlarına, güvencesizliğe ve rejimin baskılarına karşı döne döne mücadele sahnesine çıkıyor.
Son olarak ülkede onbinlerce petrol işçisinin grevi sürerken, hava sıcaklığının 50 dereceye kadar çıkması, 5-6 saati bulan elektrik ve su kesintileri halkı sokaklara döktü.
Petrol işçilerinin kitlesel grevi
20 Haziran’da 150’ye yakın işyerinde 60.000’den fazla petrol, petrokimya ve doğalgaz işçisi greve başladı. Grev çağrısını Petrol İşçileri Grev Örgütleme Konseyi yaptı. Böylece petrol endüstrisindeki taşeron işçilerinin daha önce başlayan grevi, ülke çapında bir greve dönüştü. Bu grev önemli kılan etkenlerden biri İran’da 18 Haziran seçimlerinin hemen arkasında başlamasıdır. Grev, ülkedeki toplumsal kutuplaşmayı şiddetlendirirken, rejimi de basınç altında bırakıyor.
İran’da petrol işçileri aylık ve günlük gibi belirli süreli geçici iş sözleşmeleri yoluyla taşeron olarak veya sözlü anlaşmalarla istihdam ediliyor. İşçilerin büyük bir kısmı ailelerinden uzakta veya açık deniz platformlarında çalışıyor.
Grev Örgütleme Konseyi tarafından 7 maddelik bir talep kataloğu yayınlandı. Petrol işçilerinin temel talebi maaşların 12 milyon tümenden (İran Riyali’nden önce kullanılan eski para birimi) az olmamak üzere artması. Talepler arasında ayrıca, geçici iş sözleşmelerine ve taşerona son verilerek, tüm sözleşmelerin resmi sözleşmelere dönüştürülmesi, kölece çalışma koşullarına son verilmesi, özelleştirmelerin geri alınması, işten atılmaların yasaklanması, grev nedeniyle işten atılan 700 işçinin işe iadeleri, 20 işgünü ve 10 gün izin yer alıyor.
Grevlerle birlikte siyasi tutsakların serbest bırakılması, toplanma ve örgütlenme özgürlüğü gibi giderek daha fazla siyasi talepler de dile getiriliyor.
“Elektrik protestoları”
İran’da Mayıs 2021’de başlayan elektrik kesintileri temmuz ayında daha uzun süreli yaşanmaya başlandı ve her kesim elektrik kesintilerinden mustarip oldu. Kesintiler nedeniyle Tahran, Fars, Mazenderan, Elburz, Kum, Huzistan, Sistan ve İran-Belucistan’ı, Gilan ve Gülistan eyaletlerinin pek çok ilinde “elektrik protestoları” yaşandı.
Haziran ayında Cumhurbaşkanlığı Seçimleri nedeniyle büyük şehirlerdeki elektrik kesintilerine siyasi talimatla ara veren elektrik dağıtım şirketi, bu süreçte küçük şehirlerde daha fazla elektrik kesintisine gitti. Temmuz ayında ise, büyük ve güvenlik açısından hassas şehirlerde daha sık ve uzun süreli elektrik kesintileri yaşandı. Bu ise kitlelerin öfkesini tekrar sokağa taşırdı. Birçok kentte gerçekleşen protestolar başkente ulaştı.
“Susamışların Ayaklanması!”
Temmuz ayında elektrik kesintileri yüzünden pek çok şehirde protestolar düzenlenirken, ülkenin güneybatısındaki Huzistan eyaletinde su krizi patlak verdi.
İran, dünyada en az suya sahip ülkeler sıralamasında 4. sırada yer alıyor. Ülkede yaşanan son 50 yılın en kötü kuraklığı Güneybatı İran’daki su kıtlığını tetikliyor. Son derece az yağışlı geçen sıcak yaz durumu önemli ölçüde kötüleştirdi. Gün boyunca sıcaklıkların bazen 50 derecenin üzerine çıktığı Huzistan eyaleti bu durumdan en çok etkilenen bölge. Nehirler ve göller kurudu, tarlalar susuz kaldı. Hayvanlar ölüyor ve 700 üzerinde yerde içme suyu neredeyse yok. Ek olarak, bölgedeki hidroelektrik santrallerin sadece sınırlı ölçüde çalışması sürekli olarak uzun saatler elektrik kesintilerine neden oluyor.
Su krizi 15 Temmuz’da Huzistan eyaletinin başkenti Ahvaz’da kitlelerin öfkesinin bir kez daha sokağa taşmasına neden oldu. Protestolar hızla eyaletteki Hamidiye, Bostan, Şadigan, Şuş, Danyal ve Mahşehr şehirlerine yayıldı. Huzistan eyaletinin birçok şehrinde ve Tahran’da eylemler sürerken, komşu eyaleti Lorestan’da ve Doğu Azerbaycan Eyaleti’nde dayanışma eylemleri gerçekleşti. Binlerce kişinin katıldığı protestolara “Susamışların Ayaklanması!” adı verildi.
Rejim, televizyon kanallarında sorunun çözümü ile ilgili sözler verirken, protestoların ülke geneline yayılmaması için sert polisiye önlemlere başvurduysa da eylemlerin ülkenin dört bir yanına yayılmasını engelleyemedi. Doğu Azerbaycan Eyaleti’nin merkezi Tebriz, Kuzey Horasan Eyaleti’nin merkezi Bucnurd ve Elburz Eyaleti’nin yönetim merkezi olan Kerec’te protestocular “Huzistan yalnız değildir!”, “İslam Cumhuriyeti istemiyoruz!” sloganları attılar. Polisin gösterilere sert müdahalesi Huzistan Eyaleti’nin Behbahan ve Ramşir şehirlerinin yanı sıra Tahran’da da protestolare yol açtı. Protestolarda “Korkmayın, hepimiz birliğiz!”, “Kahrolsun İran rejimi” sloganları öne çıktı.
Zengin su kaynaklarına sahip Huzistan’da su sorunu yaşanmasının anlaşılabilir olmadığı ifade ediliyor. Güneyde Basra Körfezi ile sınırı bulunan Huzistan’ın ortasından 720 km. uzunluğundaki Karun nehri geçiyor. Bir zamanlar İran’ın cenneti olarak bilinen bölge ülkenin su bakımından en zengin bölgesi konumundaydı. Bugün Karun nehri büyük ölçüde kurumuş durumda. Karun nehrinin kurumasında devletin yanlış su politikalarının büyük rol oynadığı, nehrinden başka bölgelere su transferi için hazırlanan projeler ve barajların yapılmasının yaşanan kuraklığa yol açtığı ifade ediliyor.
Mesele sadece kuraklıktan ibaret değil!
Protestoların Huzistan eyaletinde patlak vermesi tesadüf değil. Petrol ve doğalgaz rezervlerinin yüzde 90’ına yakının bulunduğu Huzistan eyaletinde yaşayan halk büyük bir yoksulluk ve sefalet içinde yaşıyor. Bölgede nüfus olarak çoğunlukta olan etnik Arap azınlık, hükümetin bölgedeki demografiyi değiştirdiğini, bilinçli olarak bölgeyi kuraklık ve susuzluğa mahkum ederek, kendilerinin göç ettirilmelerinin amaçlandığını söylüyor. Bu nedenle eylemlerde “Zorunlu göçe hayır” sloganı en fazla atılan sloganların başında geliyor. Bölgede çıkan petrol ve doğalgazın başka yerlerde yatırım ve zenginliğe dönüştüğü, bu zenginlikten bölge halkının yararlanamadığı ve bölgedeki sanayi tesislerinde çalıştırılan işgücünün genelde ülkenin diğer bölgelerinden getirildiğini dile getiren bölge halkı bu nedenle Tahran yönetimine karşı öfkeli.
İran’da ekonomik kriz ve kuraklık elbette sadece Huzistan Eyaleti’yle sınırlı değil, İran’ın her yerinde yaşanıyor. Huzistan’da yaşanan gösterilerin kısa sürede ülkenin farklı bölgelerine yayılmasının en önemli nedeni bu.
“Devirene kadar el ele!”
Baskıcı molla rejimine karşı kadın hareketi de yıllardır ayakta. Kendi özgün sorunları için rejimin her türlü baskısına rağmen her fırsatta sokağa çıkarak özgürlük ve daha iyi yaşam taleplerini yineleyen kadın hareketi petrol zammı, su ve elektrik protestolarında mücadelenin en önünde yer alıyor.
Geçtiğimiz hafta Tahran’daki Azadi Meydanı’nda, Kasım 2019’da benzin fiyatlarına yapılan zamma karşı süren protestolarda hayatlarını kaybeden göstericilerin annelerinin bir gösterisi gerçekleşti. Gösteride rejim karşıtı şiarlar haykıran kadınlar “Hakkımızı arıyoruz!”, “Devirene kadar el ele!”, “Kahrolsun İslam Cumhuriyeti!” sloganları atarak yürüdüler. Yürüyüşü engellemek için polisin kadınları zorla uzaklaştırdığı haberleri medyada yer alırken, gözaltına alınanlarla ilgili net bir bilgi verilmedi. 2019’da benzin zammı gösterilerinde ölü ve yaralı sayısı hakkında İran makamlarınca resmi bir açıklama yapılmazken, Uluslararası Af Örgütü protestolarda en az 304 kişinin öldüğünü duyurmuştu.
Rejim, eylemleri bastırmak için baskı ve şiddete başvuruyor
Kapitalist mollalar rejimi Huzistan ve gösterilerin yapıldığı birçok bölgeye gönderdiği polis milisleri ile sokak hareketini sindirmek ve yayılmasını engellemek için her türlü baskı ve şiddete başvurdu. İran İnsan Hakları Aktivistleri Ajansı (HRANA) Huzistan Eyaleti’nde devam eden su kesintileri protestolarında 9 kişinin öldürüldüğünü açıkladı ve gösterilerde gözaltına alınan 102 kişinin isimlerini yayınladı. Protestoculara karşı devletin gerçek mermi, göz yaşartıcı gaz ve otomatik silahlar kullandığı ifade edildi.
15 Temmuz’dan bu yana protestoların devam ettiği Huzistan Eyaleti’nin dış dünya ile ilişkisini kesmek için elektrik ve internet kesildi. Protestoların gerçekleştiği bazı illerde sokağa çıkma yasağı ilan edildi, buralarda da internet ağı çalışmıyor.
Çok yönlü kriz derinleşerek sürüyor…
İran ekonomisi çok yönlü bir kriz içinde. Küresel ekonomik kriz, ABD emperyalizminin yaptırım politikası ve korona pandemisi yaşanan krizi daha da derinleştiriyor. Rejim krizi atlatabilmek için yaptırımların ve koronavirüs pandemisinin tüm yükünü işçi sınıfına yüklüyor.
Ortadoğu’daki en ölümcül etkisini İran üzerinde gösteren pandemi, ülkede şu ana değin 3,8 milyon insanın koronaya yakalanmasına ve 90 binden fazla kişinin hayatını kaybetmesine neden oldu. Gerçek rakamların bunun çok daha üstünde olduğu tahmin ediliyor. Durum böyleyken, ülkenin sağlık sistemini tahrip eden ABD yaptırımları ve İran burjuvazisi işçi ve emekçi halkın hayatlarını hiçe sayıyor. Korona krizinin ülkeyi ekonomik çöküşe götürdüğünü, bunun sağlıkta açacağı krizden çok daha önemli olduğunu söyleyen rejim, işçileri hiçbir güvenlik ve koruma önlemleri olmadan, el yıkamak için suyun bile olmadığı koşullarda çalışmaya gönderdi.
İran’da halk yıllardır yüksek enflasyon altında inliyor. Resmi rakamlara göre 2018-2019 döneminde yüzde 26 olan enflasyon oranı, 2019-2020 döneminde yüzde 34,8 e yükseldi. Resmi rakamlara göre 6 milyon işsiz var. Son iki yılda yaklaşık 15 bin şirket kapanmak zorunda kaldı. 20 milyon günlük işçinin sabit iş sözleşmesi ve sağlık sigortası bulunmuyor. Ülkede nüfusun yüzde 50’si yoksulluk sınırının altında yaşıyor ve ortalama asgari ücret 2010 ile 2018 arasında ayda 400 dolardan 100-130 dolara düştü. (Veriler Rote Fahne dergisinden…)
İran işçi ve emekçilerinin ailelerine ve çocuklarına yiyecek götürememe endişesi büyüyor. Çocukları aç kalmasın diye aç yatanların sayısı artıyor. Açlık ordusuna her gün yenileri ekleniyor. Tüm bunlar alttan alta işçi sınıfı ve emekçilerin öfkesini büyütüyor.
Burjuvazi yaklaşan kavgaya hazırlanıyor
İşçi ve emekçilerin öfkesinin büyük bir toplumsal patlamaya yol açabileceğini ve işçi sınıfının yıkıcı gücünü en iyi bilen İran egemen sınıfı yaklaşan kavgaya karşı kendi cephesinden hazırlıklara başladı. İran burjuvazisi faşist, muhafazakar İbrahim Reisi’ye hükümeti kurma ve düzeni tesis etme yetkisi verdi. Reisi geleceğin “Ayetullahı” olarak görülüyor. Reisi’nin başa geçirilmesinin İran kapitalizmi ve molla rejiminin içinde bulunduğu olağanüstü kriz ve keskinleşen sınıf mücadeleleriyle bağlantılı olduğuna şüphe yok.
Cumhuriyet savcısı, hakim ve 2019 yılından bu yana Adalet Başkanı olarak görev yapan Reisi faşist rejimin adalet başkanı olarak sorumlu olduğu sayısız infaz, adam kaçırma ve cinayetten sorumludur. Özellikle de 2018 yılındaki ayaklanmayı bastırma sırasında... Reisi, 1988’de Halkın Mücahitleri üyeleri, Komünist Parti üyeleri ve rejim karşıtlarının bulunduğu 5.000 siyasi mahkumun toplu infazında Tahran’ın Başsavcı Yardımcısı olarak rol aldı.
2009, 2017 ve 2019 yıllarında hükümet karşıtı protestolara yönelik baskılar sırasında kıdemli savcı ve baş yargıç olarak rol oynadı. İnsan hakları gruplarına göre 2019 protestolarının ardından Reisi liderliğindeki yargı tarafından en az 7.000 protestocu tutuklandı, işkence gördü ve hapis cezalarına çarptırıldı.
İran işçi ve emekçileri uzun yıllardır öfke biriktiriyor
Ülkenin içinde bulunduğu ekonomik kriz, enflasyon, yoksulluk, işsizlik, pahalılık, yaptırımların getirdiği zorluklar, rejimin baskıcı politikaları, sosyal eşitsizlikler, çevre sorunları işçi ve emekçileri adeta boğmakta ve rejime karşı tepkiyi büyümektedir. On yıllardır ağır baskı altında yaşayan kitleler artık eskisi gibi yaşamak ve yönetilmek istemiyor. Halk insanca çalışmak ve yaşamak istiyor, demokrasi istiyor, özgürlük istiyor, iş bırakıyor, direnişler ve protestolara girişiyor.
Protestolar şu an önderlikten yoksun gelişiyor. Protestolarda şah dönemini yaşamamış, “devrim” sürecini yaşamamış ve on kişiden dördü işsiz olan gençlik kitleleri mücadelenin sürükleyicisi konumundalar. Kadın hareketi de değişimin güçlü dinamiğini oluşturuyor.
Tüm olumsuz koşullara rağmen işçiler örgütleniyor, yaygın, kitlesel grev ve direnişler gerçekleştiriyorlar. 2020 yılının yazından bu yana İran’ın sanayi bölgeleri inanılmaz grev dalgasıyla sarsılıyor. Özelleştirilen Heft Tepe Şeker Kamışı Tarım ve Endüstri Kompleksi’ndeki işçilerin kamulaştırma talebi için sürdürdükleri militan kararlı grev ve direnişleri, 150’ye yakın rafineride 60 bin petrol, petrokimya ve havagazı işçisinin ücretlerin artmasını, çalışma koşullarının iyileşmesini talep ederek başlattıkları kitlesel ve yaygın grev, İran işçi sınıfının görkemli tarihinde daha şimdiden yerini aldı.
Ülkede uzun yıllardır süren toplumsal huzursuzluk ve hoşnutsuzluk sokağa yansıyor. 2018 yılından bu yana baskıcı molla rejimine karşı kadınların başkaldırısı sürüyor. Emeklilerin mücadeleleri her geçen gün artıyor. Susuzluk, elektrik yoksunluğu ve hayat pahalılığı gibi sorunlar sokakta yankısını buluyor. Son birkaç yıldır rejimin çevreye büyük ölçüde zarar veren politikalarının sonucunda yaşanan kuraklık, susuzluk, elektrik yoksunluğuna karşı yaygın protestolar yaşanıyor. Sokak hareketi hızla kitleselleşiyor, ülkenin dört bir yanında yankı buluyor.
Benzer protestolar önümüzdeki süreçte de ülkenin değişik yerlerinde çok farklı sebeplerden başlayacak ve gösteriler kısa sürede siyasi taleplerle ortak paydada buluşacaktır. Ekonomik taleplerle başlayan gösteriler kısa sürede sistemle sorunu olan farklı kesimleri de içine alarak kitleselleşecek, sistemi hedef alan bir siyasal karakter kazanacaktır. Bugün halkın su ve elektrik isyanında “Diktatöre ölüm!”, “Kahrolsun İslam Cumhuriyeti!”, “Politik tutsaklara özgürlük!” şiarları bu durumun hızla siyasileşerek rejimin kendisine yöneldiğinin bir göstergesidir.
Ancak sınıf ve kitle hareketinin çıkmazları da var. Mollalar rejimi mevcut düzeni korumak için geniş kitleleri seferber etme potansiyelini hala koruyor. Ekonomik sorunlardan Batı’nın yaptırımlarının sorumlu tutulması rejimin kitleleri susturabilmesi için kullandığı en etkili silah olarak iş görüyor. Düzen cephesi işçi sınıfı ve kitle hareketi ile girişeceği kavgaya hazırlanırken, sınıf hareketinin devrimci bir önderlikten, gerçek bir öncü sınıf partisinden yoksun olması hareketin en büyük açmazı olarak orta yerde duruyor.
Bütün bunlara rağmen mollalar rejimine ve kapitalist sisteme karşı giderek yükselen sınıf ve kitle hareketinin önümüzdeki dönemde İran’da daha büyük bir ivme kazanacağı kuvvetle muhtemeldir.