Metrobüste camın kenarında boş bir koltuğa atmıştı kendini. Eve dönüş yolundaydı. Çok yorgundu, oturmuş olmak büyük şanstı. Saatin geç olmasının ve Zincirlikuyu durağından binmenin avantajı idi bu boş koltuk. Aksi takdirde metrobüste yer bulmak imkansızdı. Sadece kendisi değil yoldaşları da oturmuşlar, eylem hakkında konuşuyorlardı. Bahar ise kurulduğu koltukta camdan dışarıya bakıyordu. Hâlâ kızgındı. İçinde yükselen öfkeye engel olamıyordu. Kollarını iki yana açarak kendisine bağıran kadın gözlerinin önüne geldi. “Hayır! İndir! Sadece feminist sloganlarla eyleme katılabilirsiniz!” Bahar ise sakince elindeki dövizi göstererek, “Barış için sosyalizm istemek feminizme aykırı mı?” diye sormuştu. Kadın birkaç saniye duralamış ardından “Tartışma yok! İndirin dövizleri” diye bağırmıştı.
O ana kadar aslında her şey çok güzel ilerlemişti. Taksim’de anıtın yanında buluşmuşlardı. Yağmur hafiften çiseliyordu. Gün boyu aralıklı olarak yağmıştı yağmur. Yürüyüş saatinde biraz hafiflemişti neyse ki. İlk defa “feminist gece yürüyüşü”ne katılacaklardı. Her şey hazırdı. Kızıl fularlarını taktılar. Sosyalizm şiarının öne çıktığı imzasız dövizlerini aldılar ellerine. Bahar da kırmızı fularını pek çok yoldaşı gibi başına bağladı. Yanlarından akın akın kadınlar geçiyordu İstiklal Caddesi’ne doğru. Yağmur kadınların İstiklal’e akmasını engelleyememişti. Gelenler çoğunlukla genç kadınlardı. Bahar etrafına göz gezdirdi. Kitle, Bahar’ın alışık olduğu işçi-emekçi kitlesinden farklıydı. Yanından beyaz başörtüsü ile geçen teyzeler ve işçi kadınlar da yok değildi. Ama çoğunluk orta sınıfa mensup olduğunu belli ediyordu. Ellerindeki dövizlerde genel olarak yaşam tarzlarına yapılan gerici müdahaleler hedef alınmıştı. Gericiliğe karşı biriken öfke göze çarpıyordu.
Bahar’ın içinde garip bir huzursuzluk vardı buraya gelirken. Evet, kadınlar son yılların en kitlesel eylemlerini gerçekleştiriyorlardı ve kadın sorunu toplumun gündemine fazlasıyla girmişti. Kitleler neredeyse orada olmak gerektiğini biliyordu. Yürüyüşün adı “feminist” idi ancak alana gelen binlerce kadın kendi taleplerini haykırmak ve kadın cinayetlerine, çocuk istismarına “hayır” demek için buradaydı. Gericiliğe karşı kitlesel bir tepkiydi bu yürüyüş. Adını koyamadığı huzursuzluk yürüyüşe katılıp katılmamak gerektiğine dair değildi. Bu da çokça tartışılmıştı son günlerde. Onunki, daha çok yürüyüşte neyle karşılaşacağını bilememenin verdiği bir huzursuzluktu. Garip bir yabancılıktı.
Yürümeye başladıklarında huzursuzluğun yerini coşkuya bırakması çok sürmedi. Yabancılık ise kaybolup gitmişti. Sarı-kırmızı renklerdeki dövizleriyle kırmızı fularlı kadınlar oldukça dikkat çekiyorlardı. Etraflarındaki kadınlar ilgiyle morların arasında ilerleyen kızıl renge bakışlarını çeviriyorlardı. “Yaşamak için sosyalizm”, “Barış için sosyalizm”, “Eşitlik ve özgürlük için sosyalizm”, “Çocuk istismarına son!” şiarları hem dövizlerde hem de dillerdeydi. Bahar sadece görsellikleri ile değil şiarları ile de dikkat çektiklerini fark etti.
Sloganları alkışlarla karşılanıyordu. En çok, kitlenin içinde gökkuşağı şemsiyesinin altında bir kadının “Yaşamak için sosyalizm!” sloganının ardından “Yaşasın devrim ve sosyalizm!” sloganını attırmasına şaşırdı. Attıkları sloganların bu kadına cesaret verdiğini görmek coşkusunu ikiye katlamıştı. Kitlenin içinde kendileri gibi kırmızı fularlı iki kadın Bahar’a uzaktan el salladılar. Gülümsüyorlardı. Yaşça büyük teyzeler “Aferin!” diyordu. Yanlarına gelerek sloganlara eşlik edenler az değildi. Özellikle dövizlerin fotoğraflarını çeken genç kadınlar ise çoğunluktaydı. Kim olduklarını soranlar da olmuştu. Cevap memnuniyetle karşılanmıştı.
Sonra İstiklal’deki Ortodoks Kilisesi’nden başlarına dökülen çiçekler... Bahar havada yakalayamamıştı çiçeklerden. Ama yoldaşı elindeki iki çiçekten birini ona uzatıvermişti. Bahar kulağının arkasına taktığı çiçeği ile “sosyalizm” sloganlarını daha da gür haykırarak ilerliyordu. Erkek yoldaşlardan birkaçını gördü kenarda, el salladı. Yürüyüşü izliyorlardı...
Morların arasında ilerleyen kızıl fularlı kadınlar kitlenin başına doğru geldiğinde ise kitlenin ruhuyla tümüyle zıt olan o tutumla karşılaşmışlardı. “Sosyalizm” şiarı kitle içinde sempatiyle karşılanırken eylemin örgütleyicisi olan feministler için bu kabul edilemezdi. Bağırmalar, hatta itmeler sonuç vermeyince mor dövizlerle barikat kurmaya kadar varan bu tutumun, etraftaki kadınlar tarafından benimsenmediğini fark etti Bahar. Birkaç feministin, “sosyalizm” şiarına olan öfkesi destek bulamadı. Tersinden artık dövizlerden ikisi Bahar’ın tanımadığı iki kadının elinde ön taraftaydı. “Sosyalizm” şiarını savunmanın ve sahiplenmenin güzel bir örneği idi bu iki kadının pratiği.
Sonrasında ise bindikleri metroda kitleye seslenmişler “dünya emekçi kadınlar günü”ne özel bir konuşma yapmışlardı. “Yaşamak için sosyalizm” şiarı alkışlarla karşılanmıştı. Alkış tufanı iki-üç peron boyunca kesilmemişti.
Metrobüs camından İstanbul’un çehresine dalıp gitmişti Bahar, bu düşüncelerle. Öfke yerini makul bir anlayışa bırakmıştı. Feministler ait oldukları platformun duvarlarına çarpmışlardı yine. Kendilerini ele vermişlerdi bir kez daha. Bahar için aslında bu şaşılacak bir durum değildi. Kitleler ise o duvarları yıkacak bir önseziye sahip olduklarını göstermişlerdi. İşte bu Bahar için umut dolu bir keşifti. İş, bu önseziyi örgütlü bir bilinçle buluşturmak ve o duvarları parçalayıp atmaktı.
Yorgunluk ağır basmış, göz kapakları uykuya teslim olmuştu. Yoldaşları inecekleri durakta onu uyandırdıklarında o, işçi sınıfının örgütlü gücünün kitlelerin özlemlerine yanıt vereceği ve kitleleri arkalarından sürükleyeceği günleri düşlüyordu. Kızıl fuları ise hâlâ başındaydı...
Küçükçekmece’den bir Kızıl Bayrak okuru