8 Temmuz tarihinde Çorlu’da yaşanan tren katliamı sonucu 25 kişi yaşamını yitirmişti. Katliamın nedenlerine dair gerek meslek odalarından gerekse de sendikalardan çeşitli raporlar hazırlanmıştı. Demiryollarının bakım-onarım gibi birçok alanı özelleştirilmiş, eleman sayısı azaltılmış, gerekli denetim ve önlemler ihmal edilmişti. Sonuçta 25 kişi yaşamını yitirdi, yüzlerce kişi de yaralandı. Resmi açıklamalarda ise aşırı yağışlara dikkat çekilmiş, alt düzeydeki kadrolar hakkında soruşturma başlatılmıştı.
Bu tür katliamlarda bakanlıklara çalışan bilirkişiler tarafından hazırlanan raporlar, açılan mahkemelerde delil olarak kullanılır. Bilirkişi olarak atanmak için meslek sahibi, en az 5 yıl çalışmış, 25 yaşın üstünde olmak yeterli. Genellikle akademisyenler bilirkişi olarak atanıyorlar. Bilirkişiler aynı zamanda alanında uzman olan kişilerden seçiliyor.
Çorlu’daki tren katliamını inceleyen heyetten biri Gelişim Üniversitesi İnşaat Mühendisliği Bölüm Başkanı Prof. Dr. Mustafa Karaşahin. 2004 senesinde Pamukova’da hızlandırılmış trende de katliam yaşanmış, 41 kişi yaşamını yitirmişti. Bu katliamın incelemesini yapan “Bağımsız Bilim Kurulu” isimli heyette de bulunan Karaşahin, raporda dolaylı olarak makinistleri suçlamış, asıl sorumluları aklamıştı. Bu rapordan sonra Karaşahin bakanlıkta hızla yükseldi. 2005-2012 yılları arasında Ulaştırma Bakanı Danışmanı, 2013 yılında Yüksek Hızlı Tren İşletmesi Danışmanlığı, 2013’ten itibaren Ulaştırma Bakanlığı içerisinde Kaza Araştırma ve İnceleme Kurulu üyeliği görevlerinde bulundu. Yine 2012-2014 yılları arasında Çorlu’daki katliamın meydana geldiği Trakya Demiryolu Hattı Yenileme Projesi’nde danışmanlık yaptı. Ayrıca bir dönem Ulaştırma Bakanlığı ile ticari ilişkiler geliştirdi.
Bilirkişi olarak atanan birinin geçmişine bakılınca Çorlu’daki katliam için hazırlanacak raporun ne yönlü olacağı açıktır. Zaten “kazanın” yaşandığı ilk günlerde nedenini “doğal” olaylara bağlayan Karaşahin, “135 yıldır fonksiyonunu yerine getirebilen başarılı bir menfez. Küresel ısınma kaynaklı mevsim değişiklerinden ani sağanak yağışlar ortaya çıkabiliyor” ifadelerini dile getirmişti. Karaşahin asıl sorumluları aklamak konusunda “bilirkişi.”
Türkiye’de benzer türden sayısız katliam yaşandı. Her olay sonrası inceleme heyeti oluşturuluyor, resmi rapor hazırlanıyor ve asıl sorumlular hiçbir zaman bu raporlarda yer almıyor. Heyette bilirkişi olarak kimlerin, nasıl atanabildiğini yukarıdaki örnek göstermektedir.
Aladağ yurdunda çıkan yangın sonucu 11’i çocuk 12 kişi hayatını kaybetmişti. İki yıldır süren mahkemeler sonucu son kalan iki sanık da bilirkişi raporları ile tahliye edildi. Bu rapor yangını basit bir ihmal olarak gösterdi. Davada tutuklu sanık kalmadı. Aladağ yurdu Süleymancılar Tarikatı’na ait, bina kaçak. Yangın merdiveni, kapılar, PVC’ler bakımsız ve kilitliydi. Bu katliamda da tek sorumlu yurt müdürü ya da oradaki görevliler değildir. Öğrenci yurtlarının tarikatlara devredilmesinin, emekçilere tek alternatif olarak bu yurtların işaret edilmesinin, denetimlerin yapılmamasının asıl sorumlusu sermaye devletidir. Ancak bilirkişi raporu bunları yazmaz.
Soma Katliamı’nda resmi rakamlara göre 301 işçi yaşamını yitirdi. Toplumsal muhalefetten kaynaklı şirket sahipleri ve alt kademe yöneticileri tutuklandı, ancak son davada tutuklu sanıklara ödül gibi cezalar verildi. Bilirkişi raporunda yine asıl sorumlular yazılmadı. Soma madeninin ruhsatı Türkiye Kömür İşletmeleri’ne (TKİ) ait. Sonradan özelleştiriliyor, denetimler yapılmıyor, kâr uğruna insan hayatı yok sayılıyor ve sonuçta Türkiye’deki en büyük katliamlardan biri yaşanıyor.
Örnekler daha da çoğaltılabilir. Ama bu örneklerde dahi bilirkişi raporları ile asıl sorumlu olan sermaye devletinin nasıl aklandığını görebiliriz. Devlet organize şebeke gibi çalışıyor. Medyası, “bilim insanları”, baskı aygıtları, yargı süreci hepsi takım çalışması içerisinde, gerçek fail olan sömürü ve rant düzenini aklayarak başka katliamlara davetiye çıkarıyorlar.