Kapitalist sistemde “işsizliği bitireceğiz” söylemlerini dilinden eksik etmeyen asalak burjuvazi ve onun siyasi temsilcileri, sağlam teorik ve bilimsel bir temele dayanarak toplumun devrimci dönüşümüyle işsizliğin ortadan kalkmasının mümkün ve aynı zamanda zorunlu olduğunu belirten marksistleri “ütopik” olmakla suçlamaktadırlar.
Halbuki tekelci aşamasıyla birlikte kapitalizm, yaklaşık olarak 18. yüzyıldan beri tüm dünyada mevcut egemen üretim biçimi olarak varlığını sürdürmeye devam ederken; ortaya çıkışından bu yana işsizlik sorununu çözmek şöyle dursun, tekelci aşamasına ulaşmasıyla kapitalizm yaratmış olduğu uzlaşmaz çelişkileri derinleştirmiştir.
Kapitalist üretim ilişkileri artık üretici güçlerin gelişimine ayak bağı olurken ve dolayısıyla yedek işçi ordusunun artışına sebep olurken, sorunun asıl kaynağı olan kapitalist üretim biçimine son vermeden, burjuvazi ve onun siyasi temsilcilerinin iddia ettiği gibi işsizlik sorunu çözülemez. Kapitalist üretim biçiminin egemenliğinde burjuvazinin ve siyasi temsilcilerinin, liberallerin ve burjuva ekonomistlerinin “işsizlik sorunu çözülecek” savını öne sürmeleri aslında onların ütopik olduğunu kanıtlar. Çünkü kapitalizmde işsizlik yapısaldır. Çünkü kapitalizmin işleyiş yasalarına göre yedek işçi ordusu yeniden üretilmek zorundadır. Kapitalist üretim biçimi var oldukça burjuvazi daima yedek işçi ordusuna ihtiyaç duyacaktır ve böylelikle emek gücü üzerinde tahakküm kurmaya devam edecek, daha düşük ücret karşılığında işten çıkarma tehdidi, mobbing ve çeşitli baskı araçlarıyla işçi sınıfının artan demokratik ve ekonomik taleplerini dizginleyecektir.
Burjuvazi ve siyasi temsilcileri, liberaller burjuva ekonomistleri yalnızca içi boş, soyut ve demagojik lafazanlık yapmakla kalmamakta, aynı zamanda tarihsel gerçekleri de çarpıtmaktadır. Tarihte ilk kez Sovyetler Birliği'nin işsizlik sorununu tamamen ortadan kaldırdığı gerçeğinin ve örneğin 1929 Büyük Buhran döneminde tüm kapitalist ülkelerde işsizlik oranı en yüksek seviyesini görürken, dünya ticareti %65 gerilerken, bu “dünya” ekonomik krizinden Sovyetler Birliği'nin hiçbir şekilde etkilenmemesinin üzerini örtmeye kalkmaları burjuvazinin ve siyasi temsilcilerinin aymazlıklarını gözler önüne sermektedir. Ayrıca burjuvazi bununla da yetinmemektedir. İşçi sınıfının tarihsel mücadele sonucunda elde ettiği politik ve ekonomik kazanımlara ve işçi sınıfının bilimsel ideolojisine saldırmakta; sınıfsız toplumun ilk adımı olan sosyalizmi hiçbir dayanağı olmayan argümanlarla bir “ütopya” olarak nitelemektedir.
Sınıfların ve sömürünün olmadığı bir toplum yalnızca mümkün değil aynı zamanda tarihsel olarak da zorunludur. Kapitalizm tarihsel “gelişimin” bir parçası olarak artık ömrünü doldurmuştur. Çünkü kapitalizm tekelci aşama ile birlikte yaratmış olduğu çelişkileri derinleştirmiştir. Emperyalizm çağı bundan dolayı aynı zamanda proleter devrimler çağıdır ve proleter devrimlere gebedir. Hiçbir güç, tarihin diyalektik akışını, toplumun gelişiminin yasasını yani gelişimin ve ilerlemenin maddi koşulu olan sınıf savaşımının doğrultusunda, insanlığın sınıfsız bir topluma doğru ilerlemesini durduramaz.
Gaziantep Üniversitesi’nden bir öğrenci