İstanbul’da, 25 Kasım Kadın Platformu öncülüğünde bir araya gelen kadınların “25 Kasım Yürüyüşü” polisin saldırı ve ablukasına rağmen “Özgürlüğümüz için susmuyoruz. Hayatlarımızdan vazgeçmiyoruz” ve “Erkek-devlet şiddetine itaat etmiyoruz” denilerek gerçekleştirildi. Taksim Tünel Meydanı’na çıkan sokaklarda ve Karaköy’de birçok noktada gerçekleşen yürüyüşe saldıran polis, 200’e yakın kadını darp ederek, gözaltına aldı. Şiddeti protesto ederken polis şiddetine maruz kalan kadınlardan biri de gözaltına alındığı esnada ayağı kırılan Tüm Otomotiv ve Metal İşçileri Sendikası (TOMİS) üyesi Dilbent Türker idi.
Kadınlara yönelik şiddeti protesto etmek için alanlara çıktıkları bir günde devlet şiddetine maruz kaldıklarını belirten Türker, polisler hakkında suç duyurusunda bulunacağını söyledi.
“İtirazın büyütüldüğü gün”
Dünyadaki bütün kadınların 25 Kasım’da erkek şiddeti ve sömürüsüne karşı alanlara çıkıp itirazlarını büyüttüğünü belirten Türker, alanların iktidar tarafından yasaklanmasını eleştirdi. Taksim Tünel’deki eyleme Beyoğlu Kaymakamlığı tarafından getirilen yasak kararını hatırlatan Türker, bu kararın başından itibaren kendileri için bir karşılığının olmadığını dile getirerek, “Ne olursa olsun itirazlarımızı yükseltmek için o akşam o alanda olacaktık” dedi.
“Polis tekme attı”
Tünel’e doğru yürüyüş gerçekleştirdikleri sırada bir anda polisler tarafından ablukaya alındıklarını anımsatan Türker, burada gözaltına alınmamak için hep beraber direndiklerini söyledi. Türker, “Buna itiraz ettik. Polisler önce yerlerde sürüklemeye ve darp etmeye başladı. Daha sonra direncimi kırmak için ayağıma tekme vurarak bacağımı kırdı” diye belirtti.
Ambulans verilmedi
Bu insanlık dışı bu muameleyi hak etmediğini vurgulayan Türker, ayağının kırılması sonrası yaşananları ise şöyle anlattı:
“Polis ayağımı kırdıktan sonra ayağım ters döndü. Buna rağmen özellikle kırılan bacağımı tekmelemeye devam ettiler. Çok acı çekmeme rağmen bu insanlık dışı muamele karşısında boyun eğmek istemiyordum. Daha sonra Bayrampaşa Devlet Hastanesi'ne götürüldüm. Orada da doktor muayenesine kadar ters kelepçeyle bekletildim. Doktor kırılan bacağıma acilen müdahale edilmesi gerektiğini söyledi ve Bayrampaşa’da ortopedi bölümü olmadığı için Sarıyer'de bulunan Metin Sabancı Baltalimanı Kemik Hastalıkları Eğitim ve Araştırma Hastanesi’ne sevk edildim. Yine ambulans verilmediği için polis aracıyla ve sağlıksız koşullarda götürüldüm. Hastanede doktor muayenesi sonrası röntgen çekildi. Bana “ameliyat gerekiyor’ dediler. Bu esnada yakınlarıma da avukatlarıma ulaşamadığım için sağlık hakkım da engellendi.”
“Doktor örtbas etmeye çalıştı”
Yaşanan hukuksuzluğun hastanede doktor tarafından da devam ettirildiğini belirten Türker, “Doktor beni muayene ederken ‘sen düşmüşsün’ dedi. Düşmediğimi polisin ayağıma tekme atarak kırdığını söylememe rağmen doktor, ‘bu kırık böyle bir kırık olamaz’ diyerek, resmen polis şiddetini örtbas etmeye çalıştı. Yaşadığım işkence ve olay anı polisin kendi kamera kayıtlarında da var. Daha sonra İstanbul Tabip Odası ve kadın örgütlerinin hastaneyi araması üzerine polislerin ve doktorların tutumu olumlu anlamda biraz değişti. Onun öncesinde bütün haklarım engelleniyordu. Doktorun ilk başta söylediğim polis şiddetini inandırıcı bulmaması ve düştüğümü ima etmesi susup geçiştireceğimiz bir şey değil” ifadelerini kullandı.
Suç duyurusunda bulunacak
Şiddetin bir devlet politikası olduğunu vurgulayan Türker, kadınlar olarak bu şiddetin karşısında durmaya devam edeceklerinin altını çizdi. Türker, “Devlet, işçilere, emekçilere, devrimcilere, kadınlara yönelik sistematik bir şekilde ve faşizan yöntemler kullanarak saldırıyor. Hem polis şiddetini örtbas etmeye çalışan doktor hem de darp eden polisler hakkında suç duyurusunda bulunacağız. Tabii ki bu baskılar bizi yıldırmayacak, mücadelemize devam edeceğiz. Bu faşizm yöntemler karşısında dik durarak, sokaklarda meydanlarda fabrikalarda, sessimizi, mücadelemizi yükseltmeye devam edeceğiz” dedi.
“Jin jiyan azadî’yi yükseltmeliyiz”
Mirabal Kardeşlerin direnişinden miras aldıkları 25 Kasım’ı bilinçle, inatla, örgütü bir anlayışla geleceğe taşıyacaklarını dile getiren Türker, diktatörleri ve faşizmi kadın mücadelesinin yeneceğini söyledi. İran’da Jîna Eminî’nin “ahlak polisi” tarafından katledilmesinin ardından başlayan ve 2 ayı aşkın süredir devam eden eylemleri hatırlatan Türker, şöyle devam etti:
“Jîna Eminî’nin katledilmesi ve ardından başlayan grev ve direnişler tüm halkları etkiliyor. Bizde dünyadaki bu mücadele dinamiklerinden etkileniyoruz. Nasıl dün Mirabal Kardeşlerin gösterdiği yolu rehber ediyorsak, bugün de İran'da, Afganistan'da, Türkiye ve Kürdistan'ın birçok bölgesinde gerici devlet ideolojisine bürünmüş faşist zihniyetin karşısında mücadeleye öncülük ediyoruz. Devrimin zafere ulaşması için kadın mücadelesini daha fazla büyütmemiz gerekiyor. Türkiye'de ve farklı ülkelerde birçok kitlesel eylemlere kadınlar öncülük ediyor. ‘Kadın, yaşam, özgürlük’ sloganı birçok şeye karşı söylenebilir. Çünkü bu düzen içerisinde kadınlar, sömürüldü, ucuza çalıştırıldı, katledildi ve birçok sorunla karşı karşıya bırakıldı. Bundan kaynaklı kadına yönelik şiddete, emek sömürüsüne, kadın katliamlarına karşı bütün halkların ortak bir dille söylediği, anlam bulduğu ‘Jin, jiyan, azadi’ sloganıyla sokaklarda, meydanlarda mücadeleyi yükseltmemiz gerektiğini İran haklarının direnişiyle çok net görmüş olduk.”
Esra Solin Dal – Mezopotamya Ajansı / 27.11.22