Kartal Belediyesi’nden işten atıldınız ve direniştesiniz. Yaşadığınız süreci anlatabilir misiniz?
Kartal Belediyesi’nde kısa bir süre önce grev yaşandı. Belediye meclis üyesi Özkan Özdemir bizzat grev kırıcılığı yaptı. Ben de bunu bizzat kendisine söyledim. Grev kırıcılığı üzerinden mahallede yaşanan tartışma kurum içine taşındı. Yalan söylemlerle tartışmayı aktardı, bunları da ispatlayamadı ama işten atılan yine de ben oldum. Üstelik tazminatım ve diğer haklarım verilmeden. Bu iş akdinin feshi, sadece bir işçinin emeğine yapılmış bir saldırı değildir. Aynı zamanda kadın haklarına, hayvan haklarına ve sosyal belediyecilik ilkelerine aykırıdır.
Hayvanlarına bakan, engelli hayvanların bakımı üstlenen, yaşam mücadelesi veren bir kadın işçiyim. Benim onlara bırakacak bir kuruşum bile yok. ‘Hak, hukuk, adalet’ diyenler yargı karşısında atılan iftiraların, uygulanan mobbingin, gasp edilen haklarımın hesabını verecek. Onurlu, dik, omurgalı durmaya devam edeceğim!
Onlar grev kırıcı, kadın düşmanı, işçi düşmanı, emek hırsızı. Kendim için direndiğim gibi benzer deneyimleri yaşayan tüm kadınlar, işçiler adına da sesimi yükseltiyorum. Sesimi susturmaya çalışanlara karşı bir kez daha söylüyorum: Adalet, eşitlik ve onurlu bir yaşam istiyoruz ve bunun için mücadelemiz devam edecek!
Mücadelenizin bireysel değil sınıfsal olduğu söylüyorsunuz. Bunu biraz açabilir misiniz?
Bu direniş bireysel gibi başladı ama bir sınıfsal mücadeleye döndü. Bir baskı var, bir sindirme politikası var, biz işçiler olarak bunun önüne geçmek zorundayız. Şu an ciddi bir direniş gösteriyorum açıkçası. Kartal Belediyesi tarihinde böyle bir direniş yok. Bir kadın bütün takım elbiseli adamları karşısına alıp bir direnişe geçti. Tek başına… Sendika bile yanında olmamasına rağmen.
Bu direnişin en büyük amaçlarından biri, 250’den fazla dış temizlik işçisi arkadaşımıza tutanak tutuldu, savunmaları alındı. Ama şu an hiçbirini atamıyorlar, direniş engelleyici oluyor. Hem her pazartesi belediye önünde eylem yapıyorum hem de sosyal medya paylaşımları ve twitter eylemleriyle konuyu sıcak tutuyorum. Bugün direnişten azıcık vazgeçsem işçi arkadaşlarımı bir bir kapıya atacaklar. Bunu engelleyen iki şey var diye düşünüyorum. Biri gösterdiğim direniş diğeri de işten atmalar olduğunda kapıdaki direnişin sayısal ve etki olarak büyüyeceğine dair kaygı…
İşçilere, emekçilere, kadınlara çağrınız nedir?
İşçilerin kendi güçlerinin farkına varmalarını istiyorum. Evet, yönetim çok güçlü, haramiler çok güçlü. İnsanları işiyle tehdit edecek kadar alçalabiliyorlar. Her ne olursa olsun işçinin gücü hepsinin üzerinde. Çok güzel bir söz var, “İşçinin ahı indirir şahı”. Eğer işçi gücünün farkına varabilirse ve benim yanımda yani mazlumun yanında olma cesaretini gösterebilirse biz gerçekten yönetimi derinden sarsarız.
Siz de iki haftadır geliyorsunuz ve görüyorsunuz ki yönetimin zorbalığından kaynaklı hiçbir işçi arkadaşım açıklamalara katılamıyor. “Dışarı çıkmayacaksınız, camdan bakmayacaksınız” deniyor. Düşünebiliyor musunuz, ben konuşma yaparken camları kapatıyorlar. Bu bir zorbalıktır. Haksızlar çünkü korkuyorlar. En basiti, sesimizin gür çıkmasından korkuyorlar. Benim de tek başına bir kadın olarak ses çıkaracağımı, direneceğimi düşünmediler ama yanıldılar. Meydanlarda “Kurtuluş yok tek başına ya hep beraber ya hiçbirimiz” sloganı sadece o anın heyecanıyla söylenebiliyor. Bunu söyleyip, mazlum yalnız bırakılıyorsa bu işte bir çelişki var demektir. Yine aynı şekilde “Haksızlık karşısında susan dilsiz şeytandır” diyoruz. Bu sözü de ben çok beğeniyorum. Bir haksızlık var, işçi de bunu biliyor, yönetim de biliyor, başkan da biliyor.
Ben konuşuyorum arkadaşlarımla, inanılmaz bir destek de var. Can atıyorlar benim yanımda olmak için, benle beraber seslerini yükseltebilmek için. Ama inanılmaz derecede baskı var. Korkutuluyorlar. İnsanlar üç beş dakika geç kalıyor diye işçilere mobbing uygulamaya başlamışlar, bunu duyunca kahkaha attım istem dışı. Çünkü güçleri yine emekçilere yetiyor.
İşçilere mesaj atılıyor: “Giriş çıkış saatlerine riayet etmediğiniz tespit edilmiştir. Mazeretinizi amirinize bildiriniz.” Buradan yıllardır ATM işçiliği yapanları belediyeye iş yapmaya davet etmeleri ve haksız kazanç sağlamaya son verilmesi çağrısında bulunmak istiyorum. Aynı şekilde işe gelmeyen, haksız kazanca müsaade eden, bu kazancın belgesine imza atanları göreve davet ediyorum. Yok öyle testere hep emekçiye! Adaletli olsunlar, Allah’tan korksunlar. İşçilerin ekmeğiyle tehdit ediliyor olmaları sistemin ne kadar kirli ve bozuk olduğunu gösteriyor.
İşçi-emekçi kardeşlerim, abilerim, ablalarım. Bugün bana yapılan yarın sizin de başınıza gelecektir! Kurtuluş yok, direnmekten başka seçeneğiniz yok. Rızkı veren Allah. Namerde boyun eğmeyin. Dimdik davama, sesime omuz verin, verin ki bu zulüm bitsin. “Biz büyük bir aileyiz” algısına da inanmayın, biz aile falan değiliz!
Buradan son kez tüm gücümle bağırıyorum. KORKMAYIN, onlar işçiden, işçinin gücünden korksunlar vesselam…!
Emeğin Kurtuluşu’nun 45. sayısından alınmıştır…