İzmir’de direnen kadın işçiden mektup

İzmir Büyükşehir Belediyesi’nde işten atılmasına karşı direnen işçilerden Seval Gündüz direnişin kendisine kattıkları üzerine mektup yazdı.

  • Haber
  • |
  • Kadın
  • |
  • 12 Şubat 2018
  • 16:00

İzmir Büyükşehir Belediyesi’nde çalışırken kadro davası ve tediye fişi alacakları için dava açan 200’e yakın belediye işçisinden biri olan Seval Gündüz neden işten çıkartıldığını ve direnişin kendine neler kazandırdığını anlattı.

Kadın direnişçinin mektubunun tamamı şu şekilde:

Merhaba,

İsmim Seval Gündüz. İzmir Büyükşehir Belediyesi’ne meslek lisesinde okul bitince stajyer olarak başladım. Staj sonunda çalışmam, hal ve hareketlerim beğenildiği için işe alındım. 5 yıl taşeronda sonrasında belediye şirketi İZELMAN’da 20 yıl çalıştım. Bu 25 yıllık süreç içerisinde işimi aksatmaksızın, herkesten önce gelip herkesten sonra çıktım. Bu sürede evlendim, iki çocuğum oldu. İzmir Büyükşehir Belediyesi’nde büyüdüm diyebilirim. 25 yıl her gün eve gittim, gelip işimi yaptım. Bu yıllar içinde bir kez olsun bir kusurum için tutanak tutulmamıştır. Disiplin cezam olmamıştır. Hayatım boyunca kurallara uyup yaşamayı tercih ettim. Çalıştığım İZELMAN şirketi ihale ile çalışan bir şirket. Belediyeden ihale almadığında işçileri çalıştıramaz. 2014 yılında şirket ihaleyi alamadı. “650 işçinin tazminatları hazır, işten çıkarılacaklar” dendi hem sendika hem belediye tarafından. Bu güvencesizlik karşısında daha önce karayolları işçilerinin kadro davası açtığı ve kazandıklarını öğrendik. Bir grup arkadaş olarak biz de iş güvencemiz olsun diye bu kadro davasını açtık. Davalar lehimize sonuçlandı. Bundan sonra İzmir Büyükşehir Belediyesi işçi çıkarmaya başladı. Haziran ayında beni çağırıp “Seni işten attık” dediler. Gerekçe verimsizlik. Ne müdürüm ne şefim bu durumu onayladı, imzalamak istemedi. “Biz çalışanımızdan memnunuz” dedi. Ama “Emir büyük patrondan” deyip çıkışımı verdiler.

Hayatımda hep kurallara göre yaşamış biri olarak sudan çıkmış balık gibi ortada kaldım. Ortada bir haksızlık vardı. Bir suç işlememiştim. Hakkım olan için yasaya başvurmuştum. Sonra çıkarılan insanların kimi eylemler yaptığını duydum. Bu sürede DİSK Genel-İş sendikasına üyeyim ama bir gün olsun aramadılar bile. “Hakkın şudur şunu yap şu desteği” verelim diye. Sonra birkaç benim gibi işçinin işlerini istemek için eylemler, basın açıklamaları yaptığını duydum. Yanlarına gittim. O günden bu yana hiçbir şey eskisi gibi olmadı. Hakkım olanı istemeyi öğrendim. Yıllarca susup emek vermişken bu kadar değersiz bir kenara atılmak çok zoruma gitti. 2 çocuğum var, 6 yıl var emekliliğime ve çalışmak zorundayım. Bir gün biri geliyor “Ekmeğini elinden aldım” diyor.

Sokağa çıktıkça hak aramayı öğrendim. İtiraz etmeyi öğrendim. Hayatımda hiç yolda bile GBT’ye denk gelmemişken gözaltı tehdidi, polis ve eylem içinde buldum kendimi. Hak aramayı öğrendikçe öğrendim ki bunca yıl çalışıp emek harcarken, hep veren, hakkı yenen ben olmuşum. Evde de böyleymiş, işte de. O günden buyana hepsine itiraz ediyorum. 3 ay olacak İzmir Büyükşehir Belediyesi önünde kışı geçiriyorum. Sabah 06.30’da karanlıkta evden çıkıyorum. Öğlen alandan ayrılıp çocuklarımı etütte bırakıp alana geri dönüyorum. Akşam 18.00’e kadar direniş alanında oturuyor ve hakkımı arıyorum. İşimi istiyorum. Bugüne kadar emeğimi çalan evdekine karşı da mücadele başlattım. İlk günler gelip Konak direniş alanında sabah 07.00’de beni tehdit etti birçok kez. “Burayı sana zindan ederim” dedi. Üzerime yürüdü. “Burada olamazsın” dedi. Buna bütün arkadaşlarım şahit oldu. O gün buna karşı geri adım atarsam artık sürekli geri adım atacağımı düşündüm. Geri adım atmadım. 3 ay kışı İzmir Büyükşehir Belediyesi önünde geçiriyorum. Daha geçireceğim de. Bu konuda maddi manevi olarak tüm zorlukların üzerinden gelmek için mücadele ediyorum. Bir kadın olarak kendi gücümün farkına vardım.

Beni en çok üzen şey Mahir Kılıç arkadaşımın bugün 90 günü aşkındır açlık grevinde olması. Gün gün erimesi, bir çocuğunun olması, eşinin hamile olması. Çok basit bir mesele için bu kadar emek harcıyoruz. Hakkımızı olanı istiyoruz. İşimizi istiyoruz. Karşımızda olanların bu kadar merhametsiz, acımasız olmasını önceleri çok anlamıyordum. Ama şimdi birçok işçiyi ve onların hikâyesini dinledikçe anlıyorum ki, konu işçiler olunca patronlar “Hakkını yiyebiliriz” diye bakıyor. Bu yüzden merhametsiz ve vicdansız davranıyorlar.

Gücüm yettiği yere kadar mücadele edeceğim. Kendim ve başkalarının acıları için…