Dinci gericilik sınıfsal bir saldırıdır

AKP tamamlayıcı bir parça olarak Amerikan emperyalizminin Türkiye’ye dair projesidir. Bu projede AKP ve gerici şefi Erdoğan’ın görevi sermayeye biat eden, tevekkül eden bir toplum yaratmaktır. O da bu göreve uygun adımlar atmaktadır. Bir yandan sosyal yıkım saldırılarını uygulayarak sermayenin kârına kâr katmasını sağlıyor. Diğer yandan işçi ve emekçileri bu düzene biat ettirmek için “kültürel iktidar olma” hedefiyle ideolojik saldırılar yürütüyor.

  • Haber
  • |
  • Güncel
  • |
  • 19 Temmuz 2017
  • 16:43

Kapitalizm her türlü gericiliğin maddi kaynağıdır. Burjuvazi, feodal imparatorlukları yıkmak için; ağaların, beylerin, paşaların, kralların hakimiyeti altında ezilen yığınları “Eşitlik, özgürlük, kardeşlik” bayrağı altında topladı. Onlara burjuva cumhuriyetlerin “özgür” vatandaşları olmayı vadetti. Milyonlarca emekçinin eşitlik, özgürlük, kardeşlik talebini kendi iktidarını kurabilmek için kullandı. Burjuvazi, feodalizmi yıktı. Eskiye dair üretim ilişkilerini geri dönülemez şekilde devirdi. Yerine kapitalist üretim biçimini kurdu. Kapitalist üretim biçimine tabi olarak kapitalist toplumsal ilişkiler ve kurumlar geliştirdi. Bunu yaparken feodal toplumsal ilişki biçiminde kendi çıkarına kullanabileceği ne varsa onu da dönüştürerek sınıfsal düşmanı olan işçi sınıfı ve emekçilere karşı bir silah olarak kullandı. Bu silahların en başında dinsel gericilik gelir.

Türk sermaye devleti de kurulurken dinle bu temelde bir ilişki kurmuştur. Osmanlı İmparatorluğu’nu yıkıp hilafeti kaldıran Türk sermaye devleti, Osmanlı feodalizmine dair dinsel anlayışın kökenlerini yıkmak için 1950’li yıllara kadar okullarda dini eğitimi yasaklamıştır. Tekkeleri kapatmıştır. Bunu yaparken kaygısı laiklik değildi. Temel kaygısı Osmanlı feodalizmine dair dinsel anlayışı yıkmak, onun yerine kendi sınıfsal çıkarlarına uygun dinsel anlayışı ikame etmekti. Diyanet İşleri Başkanlığı’nın kurulmuş olması bunun en büyük ispatıdır. Burjuvazi ağalardan-şeyhlerden önce kendisine biat edecek bir toplum yaratmak istiyordu. Bu hedefe ulaşmak için dinsel gericiliğin eski biçimini yıkarak kendi sınıfsal çıkarlarına uygun gerici bir öğreti haline getirdi. 1950’li yıllardan sonra imam hatipler yoluyla bu öğretiyi topluma aşıladı.

Bütün bunları yaparken burjuva cumhuriyetin kuruluşuna katılan İsmail Hakkı Tonguç, Hasan Ali Yücel ve Sabahattin Ali gibi aydınları harcamaktan bile geri durmadı.

1980 darbesiyle beraber dinsel gericilik Türkiye’de toplumu yönetebilmek için çok daha özel bir araç olarak ön plana çıktı. Başta eğitim olmak üzere toplumsal yaşamın her alanında dinsel gericilik sınıf mücadelesinin panzehri bir politika olarak egemenler tarafından kullanıldı. 15-16 Haziran Direnişi’nden sonra gerici gazetelerin köşe yazarlarına baktığımızda, hepsinin, duydukları korku bir yana, çözüm olarak dinsel gericiliğin işçi sınıfına daha fazla sirayet etmesi gerektiği tavsiyelerinde bulunduğunu görürüz.

1980 darbesinden sonra Alevi köylerinden en küçük mezralara kadar her yere camiler yapılır. Kürt halkına dönük yürütülen koruculuk politikasının bir benzeri olarak Alevi köylerine dönük hocalaştırma, köylerin içinden hocalar yetiştirip maaşa bağlama saldırısı başlar. Kurulan sayısız imam hatip bir yana, eğitim müfredatının kendisi dinsel gericilikle yoğrulur. Çocukluktan itibaren tevekkül dayatılır. Milli Güvenlik dersiyle faşizm aşılanır, beden eğitimi dersleri bile askeri eğitimlere dönüştürülür. Türk sermaye devleti Türk-Sünni kimlikler eksenli, dinci milliyetçi gericiliği topluma dayatır. Bütün bunları yaparken hedefi sınıfsal çıkarlarını korumak, kendi varlığını güvenceye almaktır. Yani sınıfsal düşmanı olan işçi sınıfını yönetilebilir sınırlarda tutmaktır.

1980 sonrası neo-liberal sosyal yıkım saldırılarının hayata geçirildiği bir dönemdir. Bu saldırıların toplumsal yaşamdaki karşılığı dinci milliyetçiliğin ideolojik-kültürel hakimiyetinin sağlanmaya çalışılmasıdır. 1980 askeri faşist darbesi bütün bu saldırıların zeminini hazırlamıştır.

AKP bu saldırıların tamamlayıcı bir parçası olarak Amerikan emperyalizminin Türkiye’ye dair projesidir. Bu projede AKP ve gerici şefi Erdoğan’ın görevi sermayeye biat eden, tevekkül eden bir toplum yaratmaktır. O da bu göreve uygun adımlar atmaktadır. Bir yandan sosyal yıkım saldırılarını uygulayarak sermayenin kârına kâr katmasını sağlıyor. Diğer yandan işçi ve emekçileri bu düzene biat ettirmek için “kültürel iktidar olma” hedefiyle ideolojik saldırılar yürütüyor.

Ancak bütün bu saldırılar işçi sınıfının maddi çıkarlarıyla çelişmektedir. Bu yönüyle ancak kağıt dayanıklılığındadır. İşçi sınıfı kendi ideolojisiyle, yani sosyalizmle buluştuğu oranda yırtılıp atılacaktır.