ÖNSÖZ
Tam da Demokrasi ve Devrim kitabının yayına hazırlandığı bir sırada, günlük Emek gazetesi demokrasi sorunu ve mücadelesi üzerine üç bölümlük bir “dosya” yayınlayınca, ona verilen zorunlu yanıt Demokrasi. Devrim ve Oportünizm başlıklı bu kitabın ortaya çıkışına vesile oldu. İlkinin temel teorik ve ilkesel yaklaşımlarını hareket noktası olarak ele alan bu ikinci kitap, böylece demokrasi ve devrim sorunlarında Marksizm ve liberalizm arasındaki derin ilkesel ve politik yaklaşım farklılıklarını bir de oportünizmin argümanları üzerinden ortaya koyma olanağını sağladı bize.
Bazı temel gerçekleri bir kez daha yinelemek zorunluluğu yaratmış olsa da toplam olarak alındığında bu çaba fazlasıyla yararlı olmuştur. Demokrasi sorunu geleneksel hareketin en temel ideolojik zaafiyet noktalarından biridir, denilebilir ki en önemlisidir. 12 Eylül sonrasında geleneksel harekette yaşanan derin ideolojik erozyonun ‘90’lı yıllarda kimi akımlar şahsında vardığı ideolojik çöküntünün düşünsel temellerini anlamada, hiç abartmaksızın, demokrasi sorunu belirleyici önemdedir. Demokratik devrim stratejisini esas alan tüm geleneksel küçük-burjuva halkçı akımların gelinen yerde bunu ortak bir tutumla tam da demokrasi sorunu ile gerekçelendirdikleri düşünülürse, bu zaafiyet alanının günümüzdeki önemi çok daha iyi anlaşılır.
Temel önemde sorun kendini şu kritik ikilem içinde gösterir: Demokrasi sorunu ve mücadelesi, işçi sınıfının burjuvaziye karşı devrimci iktidar mücadelesinin bir kaldıracı, onu kolaylaştıran bir manivela mı olacak? Yoksa, dünyada ve Türkiye’de dün ve bugün birçok örnek şahsında(7)görüldüğü gibi, devrimci olmak iddiasındaki akımların ayağına dolanan “mevcut toplumun tam demokratikleştirilmesi” platformu üzerinden, kurulu düzene eklemlenmenin kestirme bir yolu mu olacak? ‘70’li yılların TKP-TİP-TSİP örnekleri, ‘80’li ve ‘90’lı yılların Dev-Yol, TDKP. Kurtuluş ve TKEP örnekleri, bu İkincisinin ne anlama geldiğini bizzat kendi tarihimiz üzerinden en canlı biçimde bize göstermektedir.
‘70’li yılların devrimci akımlarının ‘80’li ve ‘90’lı yıllardaki ideolojik ve örgütsel çöküntüsü ve genel politik iflası elbette ki düşünsel tutarsızlıkların ötesinde daha temel toplumsal-siyasal nedenlere dayanmaktadır. Bu böyle olmakla birlikte, temel önemdeki ideolojik tutarsızlıkların bu süreci ve sonucu kolaylaştırıp hızlandırdığı da bir gerçektir. Ve ideolojik-düşünsel tutarsızlıklar sözkonusu olduğunda, yineliyoruz, demokrasi sorunu bunlar içinde en temel önemde olanıdır. Aynı zaafiyeti aynı biçimde, hatta daha da tutarsız ve eklektik bir biçimde bugünün devrimci-demokrat akımları da sürdürmektedirler ve benzer bir akıbet onların da önündeki potansiyel tehlikedir. Demokrasi ve devrim sorunları üzerine tartışmaların ve eleştirilerin oportünizme karşı mücadele ve onun liberal-reformist konumunu sergilemesinin ötesindeki asıl önemi de buradan gelmektedir.
Bugünün Türkiye’sinde devrimci iktidar sorununda sağlam bir ideolojik duruş, ancak demokrasi sorunu ve mücadelesinin doğru bir marksist kavrayışla ele alınabilmesi ölçüsünde olanaklıdır. Bu. elinizdeki kitabın eksenini oluşturan temel fikir durumundadır.
Ekler bölümünde sosval-reformist akıma ilişkin bazı yazıların yanısıra Emek gazetesinin bu polemiğe vesile olan yazısına da tam metin olarak yer verilmiştir.