Riyad Zirvesi’nin meyvesi: Katar krizi

Trump süngünün ucunu İran’a çevirmiştir. Ve işbirlikçileri ile birlikte savaş hazırlıkları yapmaktadır. Bu hazırlıklar kapsamında İran’a karşı kurulabilecek en geniş cepheyi oluşturmaya çalışmaktadır.

  • Haber
  • |
  • Dünya
  • |
  • 08 Haziran 2017
  • 11:39

Emperyalist–kapitalist sistemin krizi derinleştikçe, emperyalist bloklar arası savaş tehlikesi de Ortadoğu üzerinden kendini daha yakıcı bir biçimde hissettiriyor. Körfez’de devam eden Katar krizi bunun son örneği oldu. Kuşkusuz bu krizin etkileri Katar’ın siyasal eğilimleri ABD’nin Ortadoğu’daki çıkar ve savaş politikasına uygun bir biçimde dizayn edilene kadar sürecektir.

Geçtiğimiz günlerde ABD’nin yeni başkanı Donald Trump ilk resmi ziyaretini Suudi Arabistan’a gerçekleştirdi. “Çiçeği burnunda” başkanın ilk elden Ortadoğu’ya koşturması tesadüf değildi. Zira Ortadoğu’da ABD için işler yolunda gitmiyordu. Bu yanıyla ABD’nin Ortadoğu’da devreye sokacağı uğursuz planları hayata geçirmek için işbirlikçi güçlerini dizayn etmesi gerekiyordu. Trump klasik “terörle mücadele” demagojisini yineledikten sonra İran’ı hedef tahtasına çakarak tecrit edilmesi gerektiğini dillendirdi. ABD-Arap İslam zirvesinden kısa bir süre sonra bir dizi Körfez ülkesi Katar’ın terör örgütlerine destek verdiği gerekçesiyle diplomatik ve siyasi ilişkilerini kestiğini duyurdu.

Suudi Arabistan kaynaklı El Arabiya ve Birleşik Arap Emirlikleri’ne ait Sky News medya kuruluşlarının televizyon yayınlarında Katar emiri Temim Bin Hammad Al- Sani’ye ait olduğu iddia edilen açıklamaların (ses kayıtlarının) yayınlanmasıyla krizin fitili ateşlenmş oldu. Söz konusu kayıtlarda Katar emiri bir askeri yemin töreninde yaptığı konuşmada  İran’ın bölgede önemli bir güç olduğunu ve İran’la çatışmaya girmenin mantıksız olduğunu söyleyerek, Hizbullah ve Hamas’ın direniş hareketleri olduğunu ve terör listelerinden çıkartılması gerektiğini vurguluyor, devamında Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri ve Bahreyn’in Katar’ı kışkırttığı, bu ülkelerin terör örgütlerine destek olduğu ifade ediliyor. Katar yönetimi ise bunların komplo olduğunu ifade edip tekzip açıklamaları yayınlasa da krizin tırmanışı devam etti. Suudi Arabistan’ın ardından Birleşik Arap Emirlikleri, Mısır, “başkanı” Umman’da olan ve ülkenin ancak yüzde yirmiye yakınına hakim olabilen Yemen yönetimi, NATO müdahalesiyle paramparça olmuş kaos içindeki Libya’nın bir bölümü ve körfezde çok fazla siyasal etkisi olmayan Maldivler aynı şekilde Katar’la ilişkilerini kestiklerini açıkladılar. Hemen belirtmek gerekir ki, cihatçı terörü Suriye ve Yemen başta olmak üzere bütün bir bölgede Katar ve başta Suudi Arabistan, BAE ve Mısır desteklediler, finanse ettiler. Yani birbirlerine karşı yaptıkları cihatçı terörü destekleme suçlarında Katar ve diğer ülkeler gayet de “haklılar”. Hepsinin ellerinde Ortadoğu halklarının kanı vardır. Bu arada belirtmek gerekir ki Suudi Arabistan’ın devlet ideolojisi olan Vahhabilik aynı zamanda IŞİD’in de vahşi ideolojisidir. Suudi Arabistan başta okullar olmak üzere çeşitli kuruluşlarla bu vahşi ideolojiyi bütün bir bölgeye yaymakta, somut imkanlar yaratabildiği yerlerde IŞİD’vari örgütlerin kuruluşunu finanse etmektedir. Suud ailesi için bu yöntem bölgede nüfuzunu genişletme aracıdır. Bu nedenle Katar’a isnad edilen suçlamalar Suudi Arabistan’ın mayasında olanlardan başka bir şey değildir. Dolayısıyla esas mesele Katar’ın İran’la olan ilişkileridir.

Katar’ın İran’la olan ilişkileri ise yeni bir durum değildir. ABD, Obama döneminde İran’la daha uzlaşmacı bir siyaset güdüyordu. Bu nedenle Katar’ın İran’la ilişkisi ABD için bu denli önemli bir problem değildi. Dahası İran’la ilişki için Katar bir basamaktı. Fakat yeni ‘iş bitirici’ başkanı ABD’nin başına getiren emperyalist burjuvazi Ortadoğu’da Obama dönemine göre daha saldırgan bir politikayı gündemine almıştı. Bu nedenle Katar’ın İran’la ilişkileri bir problem olmuş ve düğmeye basmanın zamanı da gelmişti. Keza, krizden sonra Trump’ın resmi twitter hesabından yaptığı “Suudi Arabistan’da kral ve 50 ülkeye ziyaretimin meyvelerini veriyor olduğunu görmek güzel.” şeklindeki açıklamaları dolaysız bir biçimde bu durumu kanıtlamaktadır.

Trump’ın Suudi Arabistan’ı ziyaret ettiği hafta Ortadoğu’da yaşanan gelişmeler ABD emperyalizminin İran’a dönük saldırgan çizgisinin arka planını da gözler önüne sermiş oldu . Zira Suriye’de ordu Halep’in doğusunda IŞİD’e ağır kayıplar vedirerek temizlik oprerasyonlarına devam ediyordu. Diğer taraftan Hizbullah Suriye–Lübnan sınırında kesin kontrolün sağlandığını açıkladıktan sonra bölgeyi Lübnan ordusuna bırakıp Suriye’de iç kesimlere ilerlemeye başladı. Irak’ta yine İran destekli Haşd Şabi (Gönüllü Halk Güçleri) milisleri IŞİD’i bölgeden temizleyerek Suriye sınırına kadar geldi. Yemen’de ise İran’a yakın Husiler ülkenin yüzde seksenine yakınını ele geçirmiş durumda. Tüm bu gelişmeler İran’ın, dolayısıyla Rusya’nın bölgede nüfuzunun gittikçe arttığını, buna paralel olarak ABD-İsrail cephesinde kaygının büyüdüğünü gösteriyor.

Trump süngünün ucunu İran’a çevirmiştir. Ve işbirlikçileri ile birlikte savaş hazırlıkları yapmaktadır. Bu hazırlıklar kapsamında İran’a karşı kurulabilecek en geniş cepheyi oluşturmaya çalışmaktadır. Öyle ki Riyad zirvesinde Hizbullah’ın terörist değil de ordunun tamamlayıcı bir gücü olduğunu ifade eden Lübnan Cumhurbaşkanı Michel Aun’u dahi zirveye kabul etmemiş, temsiliyet Lübnan başbakanı üzerinden gerçekleşmiştir. Suud rejimi ise Trump daha gelmeden önce beklemenin gereksiz olduğunu ve savaşı İran’a taşıyacaklarını belirterek, yapılacak olan zirvenin ne çerçevede gerçekleşeceğinin sinyallerini vermişti. Anlaşılan o ki Suudi Arabistan’ın mesajı onun ‘seyyar karargâhı’ IŞİD tarfından alınmış, yazıyı hazırladığımız saatlerde IŞİD’in İran’a saldırısı gerçekleşmiştir.

Ortadoğu’da tüm bu gelişmeler yaşanırken ve yeni bir Katar krizi patlak vermişken Türk sermaye devleti Katar’a yapılması planlanan askeri üssün kanun tasarısını meclisten geçirerek Ortadoğu’da yaşadığı açmazlara bir yenisini daha ekleme riski içerisine girmiştir. Zira Katar krizinin çözüm biçimi dolaysız olarak Türk sermaye devletini etkileyecektir. Bu yanıyla ABD’nin Katar’daki yönetimin değişmesini tercih etmesi sermaye devleti açısındn yeni bir açmaz ya da yeni bir ‘U’ dönüşü demektir.

ABD Riyad zirvesiyle beraber yeni savaş konsepti üzerinden işbirlikçi güçlerini dizayn ederken bölgedeki en önemli tetikçilerinden İsrail’i de Filistin sorunu üzerinden rahatlatmak istemektedir. İsrail’in kendi ifadesiyle en büyük tehlike olarak gördüğü Hizbullah’ı tasfiye etme hedefine bağlı olarak kısa vadede askeri harekâtlar, uzun vade de ise bölgede sosyo-ekenomik-kültürel programlar hayata geçirmeyi planlamaktadır. Bu planın bir tarafı işgal altındaki Filistin halkının yaşamlarını ekonomik olarak görece düzeltme ve bu şehirlere yatırımlar yapmak (yol, elektrik, havalimanı, vb.) oluşturuyor. Tabiri caizse Filistin halkını rüşvetle teslim almayı umuyor. Öte taraftan emperyalist kültürü çeşitli kuruluşlarla (üniversite vb.) gençlere empoze edilerek direniş hareketlerine katılımı azaltmayı hedefliyor.

Rusya-Çin-İran ittifakı ise özellikle Suriye savaşıyla beraber pekişmiş, Hizbullah Suriye savaşıyla beraber savaş kapasitesi ve deneyimlerini attırmış, Irak’ta ve Yemen’de Hizbullah’a benzer İran destekli hareketler (Haşd Şabi ve Husiler) hakim bir güç haline gelmiş bulunuyor. AB ise kızışan hegemonya krizinin etkisiyle bir Avrupa ordusu kurma hazırlığı yapıyor. Tüm bu gelişmeler emperyalist sistemin yapısal çelişkilerinin keskinleştiğini ve buna bağlı olarak yıkıcı savaşların kapıda olduğunu gösteriyor.

Bugün yaşanan dünya olayları komünistlerin şu saptamasını veciz bir şekilde doğruluyor:

“İnsanlık yeni bir bunalımlar, savaşlar ve devrimler dönemine girmiş bulunmaktadır. Bunalımlar ve savaşlar halen günümüz dünyasına damgasını vuran yakıcı olgulardır. Birbirine sıkı sıkıya bağlı bu iki olgusal gerçek, yeni bir devrimler döneminin de dolaysız bir habercisidir. Dünya işçi sınıfı ve emekçilerinin kapitalist bunalımların ve emperyalist savaşların büyük yıkım ve acılarına yanıtı bir kez daha devrimler olacaktır. Dünyanın dört bir yanında ve elbette Türkiye’de de..." (TKİP III. Kongresi Bildirisi, Kasım 2009)

C. El Hayek

Kaynaklar:

* Bağdat Paktı'ndan Riyad Paktı'na… Hedefler aynı / Hizbullah'a savaş açılacak - Rasim Abidet / Medya Şafak

* Yakın Doğu Haber Ajansı