Ekonomik kriz artık hayatımızı derinden etkilemeye başladı. Doğalgaza, elektriğe gelen zamların yanı sıra temel tüketim maddelerine yapılan gizli zamlar elimize geçen üç kuruşu da eritti. Ay sonunu getirmek zaten biz işçiler için hiç kolay değildi, artık iyice zorlaştı.
Kriz sadece zamlarla yüzünü gösterseydi, belki bunca çileye katlanmış biz işçiler hayatta kalmanın bir yolunu bulabilirdik. Yani et girmeyen evlerimize artık meyvenin de girmemesine alışır, makarnaya talim edebilirdik. Fakat krizi görmezlikten gelmekle ya da “kemer sıkmakla” hayatta kalınmıyor artık. Çünkü işsizlik kılıcı tepemizde sallanıyor. Elimizdeki üç kuruştan da olmak an meselesi. Kriz ortamında da iş bulmak mümkün değilken karşımıza tek bir seçenek çıkıyor; o da açlık.
“Kriz var, dolar yükseldi” sözleri ile işçiyi kapı dışarı etmek patron için iş bile değil. Bunu türlü oyunlarla birleştirerek kazanılmış hakların da üzerine oturarak yapıyor.
Çalıştığım fabrikada bayram öncesi işten atmalar yaşandı. Sebep kriz. Ancak işçi arkadaşlara imzalatılan kağıtlarda işçinin kendi isteği ile işten ayrıldığı belirtilmiş. Böylece patron ihbarı da tazminatı da ödemek zorunluluğundan kurtulmuş oldu. İşten atılan arkadaşlarımızın sayısı ise belli değil. Fabrika korku filmi gibi. Her an çeşitli senaryolar gelişiyor. İşten atılanların sayısı her geçen gün artıyor. “Depodan da atılan varmış” gibi kulaktan kulağa yayılan bu laflar işsizlik korkusunu daha da arttırıyor. “60 kişi atılacak, liste insan kaynaklarındaymış” gibi söylentiler ise kol geziyor. Herkes bir yandan işten atılan arkadaşı için üzülürken bir yandan de kendisi işten atılmadı diye seviniyor. Ancak sıranın kendisine geleceği günü korkuyla bekliyor.
Ücretsiz izne çıkarılanlar şanslı sayılıyor. Artık işsiz kalmaktansa birkaç hafta sigortanın yatırılmaması ya da eksik maaş alınması işçiler için şans sayılıyor. Kısacası patron ölümü gösterip sıtmaya razı ediyor bizi.
Geride kalanlar ise eleman eksikliği gerekçesi ile baskı altına alınıyor. Kolayından izin alınamıyor ya da çalışma koşullarına ilişkin itirazın varsa bunu dile getiremiyorsun. Göze batmamak için herkes kafası önünde sessizce çalışıyor.
Kriz bizim için bu denli korkunç bir durum yani. İşten atılma korkusu ile iyiden iyiye köleleşmek ya da işsiz kalıp açlıkla boğuşmak! Biz bunu yaşarken patron için değişen pek bir şey yok. Az işçiyle yine aynı işi çıkaran da o. Hem de artık eskisinden daha fazla sinmiş işçilerle. Yani onun için dikensiz gül bahçesi şu an fabrika. Kulağımıza patronun kriz sebebiyle villalarını sattığı da gelmedi. Her gün işe aynı lüks otomobili ile gelen de o. Açacağı ek bölüm planını bir süreliğine ertelemenin dışında her şey yolunda. Bu da bizim patron için sadece kârını etkileyen bir husus.
Zarar mı? Patronun yanından yakınından geçmiyor. O sadece bizler için var. Bizlerin sırtına basarak krizi bir güzel fırsata çevirmiş oldular. Biz ise örgütlenmezsek açlıkla, işsizlikle, kölelikle koyun koyuna yaşamaya devam edeceğiz; ki yaşamak denirse buna!
İkitelli’den bir petrokimya işçisi