Kendi gücünün farkına varmayan işçiler hep söyleye gelirler “biz yönetemeyiz, bizim halkın ve devletin sorunlarının çözümüne aklımız ermez. Bizim görevimiz çalışmak, gerisiyle seçtiğimiz partiler ve devlet ilgilenir zaten!”
Peki ama gerçekten öyle mi? Birincisi bizim seçip sorunlarımızı çözmesini beklediğimiz partilerin ipi patronların elinde. Yani iktidarda sermaye sınıfı var. Dolayısıyla o hükümetler toplumun küçük bir kısmını oluşturan burjuva sınıfın çıkarları için çabalar. Ve onların çıkarı da toplumun çoğunluğunu oluşturan işçi ve emekçilerin çıkarları ile temelden zıttır. Böylesi bir iktidardan ezilenlerden yana bir şey beklemek saflık olur.
İşçiler devlet yönetemez mi? Elbette ki yönetebilir. Tarihte bunun en somut örneği 1917 yılında devrimci işçilerin kurmuş olduğu Sovyet Sosyalist İşçi İktidarıdır. Toplumun çoğunluğu olan işçiler ve köylüler bürokratik burjuva devlet iktidarını zor yolu ile yıkmıştır. Toplumsal zenginlikleri elinde tutan bir avuç zenginin mülküne el konulup toplumun mülkü haline getirilmiştir. Yerine işçi ve köylülerin kendi öz yönetim organı olan Sovyetler iktidarı kurulur. İşçiler ve köylüler Sovyetler sayesinde özneleşirler.
Siyasal iktidarın yönetimini eline geçiren işçi sınıfı, üretim araçlarını devletleştirerek kapitalist özel mülkiyete son verir ve böylece ekonominin yönetimi ve dolayısıyla kendi kaderi üzerinde gerçekten söz ve karar sahibi olur.
Çarlık Rusya’sında yönetim üstten bürokratik bir biçimde hayat sürerken, Sovyet yönetimiyle beraber tabandan örgütlenir. Tüm makam, mevki ve ayrıcalıklara son verilir. Tüm Sovyet görevlileri seçimle iş başına gelir, Sovyetlerde örgütlenmiş işçi kitlelerine karşı sorumlu olur ve istendiğinde görevden alınabilir. İşçi iktidarı, eski ayrıcalıklarına geri dönmemesi için görevlilerinin ücretlerini ortalama işçi ücreti düzeyinde tutar.
Kitlelerin her düzeyde siyasal yaşama katılması, belirleyici olması ve ayrıcalıkların ortadan kaldırılması, siyaseti profesyonel siyasetçilerin işi-mesleği olmaktan çıkartır. Böylece gerçek işçi iktidarı altında siyaset, kitlelerin günlük yaşamlarının bir parçası haline gelerek bir yaşam biçimine dönüşür.
Fabrika komitelerinin fabrika içinde inisiyatifi arttıkça, toplumsal yaşamın öteki alanlarında da ağırlığı artmaya başladı. Fabrika komiteleri giderek günlük yaşamda Sovyet iktidarı mekanizmasının temel nüvelerini oluşturdular. Örneğin, çalışma saatlerinin 8 saate düşürülmesi, çalışma koşullarının düzeltilmesi, maaşların artırılması, ücretlerin, gıda maddelerinin dağıtımı, işsizlere iş, evsizlere ev bulunması, zor durumda olanlara dayanışmanın yapılması, komünal mutfakların, çamaşırhanelerin, kreşlerin çalıştırılması, düğün, eğlence gibi sosyal faaliyetlerin örgütlenmesi, asayişin, adaletin sağlanması gibi işler hep fabrika komitelerine bakıyordu.
Görüldüğü gibi, işçi demokrasisinde kitleler Sovyetler vasıtasıyla, aşağıdan yukarıya işçi devletinin demokratik örgütlenmesine katılmakla kalmazlar, her aşamada onu belirlerler de. İşçi demokrasisinin üstünlüğü, kitlelere sadece yasama organını seçme hakkı veren ve diğer tüm yönetim süreçlerinin dışında tutan burjuva demokrasisinden üstünlüğü buradan kaynaklanır. İşçi demokrasisinin, burjuva demokrasisinden binlerce kat daha demokratik ve üstün olduğu Ekim Devrimi ile doğrulanmıştır. Ekim Devrimi ve Sovyetler sayesinde insanlar artık "biz bir hiçiz" duygusundan kurtulmuştur.
Günümüz dünyasında sosyalist işçi iktidarının zengin deneyimi tüm parlaklığı ile işçilere yol göstermeye devam ediyor. İşçilerin önünde iki seçenek var, ya “biz yapamayız” deyip barbarlık içinde kölelikten kölelik beğenecekler. Ya da “işçi sınıfının ve tüm toplumun kurtuluşu sosyalist işçi iktidarındadır” diyerek toplumsal mücadele sahnesine çıkacaklar. Üçüncü bir yol yok...
İşçi sınıfı savaşacak sosyalizm kazanacak!
Şan olsun Ekim Devrimi'ni yaratan Bolşevik partisine!
Trakya’dan metal işçileri