İşçi Emekçi Kadın Komisyonları (İEKK) kreş çalışması kapsamında işçi kadınlarla röportajlar yapmaya devam ediyor.
İEKK’nin İzmir’de bir emekçi kadınla yaptığı röportajı okurlarımıza sunuyoruz.
“-Sizi tanıyabilir miyiz?
-Merhabalar, ismim Sibel. Mesleğim muhasebe fakat kendi işim dışında birçok işkolunda çalıştım (çalışmak zorunda kaldım). 41 yaşındayım, üç çocuğum var. Son çalıştığım işyerine patronun açıktan, ‘çocuk yapmayacaksan işe başlayabilirsin’ şartıyla işbaşı yaptım. Orada 5 yıl çalıştıktan sonra hamilelik süreci olunca işten çıktım. Şimdi çocuklarıma bakan olmadığı için çalışmıyorum.
-Kadın işçiler olarak iş yerinde ne gibi sorunlar yaşıyorsunuz? Aldığınız ücret kira, fatura ve gıda masraflarına yetiyor mu? Ne kadar ücret alıyorsunuz? Ekonomik kriz sizi nasıl etkiliyor?
- Kadın işçi nerede çalışırsa çalışsın bir kere bir sıfır başlıyor. ‘Kadın ya ne iş versek yapamaz, ezik, yani olmasa da olur’ gözüyle bakılıyor. Maaşı erkek çalışana göre çoğu zaman daha düşük oluyor. Çoğu kadın arkadaş eve katkı sağlamaktan çok ev geçindirmek zorunda. Bugün alınan maaş genelde sanki eve katkıymış gibi düşük veriliyor (Kadın istemiyorsa gitsin mantığı). Mutfak masrafını kapatsan faturalar kalıyor, onu kapatsan kira kalıyor ve ne yazık ki çocuklara sıra gelmeden o maaş eriyip gidiyor. Bugün bir devlet okulunda bile okusa çocuklarımız artık düzenli para ödemek zorunda bırakılıyoruz… Okuyan çocuğun her ay düzenli masrafı oluyor. Defter, kalem, beslenme vb. Sözde devlet okulunun ana sınıfı var. Bir ihtiyaç listesi veriliyor aman Allah... Onun dışında aylık ödeme isteniyor. Ee veremiyorsun ki, parası olanlar düzenli kaliteli eğitimle hayata başlatıyor çocuklarını, bizim çocuklarımız ise maalesef geriden gelmeye mahkûm ediliyor.
-İş yerinizde kreş var mı? Eğer kreş yok ise kreşe aylık ne kadar ödeme yapıyorsunuz? İş yerinde kreşin olmamasının sizler için ne gibi zorlukları var?
-Çok çalışmak istememe rağmen kreş olayı hep belimi büktü. Özel kreşler tam gün ama abartısız söylüyorum tüm maaşını talep ediyor. Devlete ait bir kreş ara ki bulasın… Çalıştığımız yerlerde de yok. İş yerlerinde özellikle kadın işçileri öyle bir sindiriyorlar ki bırak kreş talep etmeyi, nerdeyse mesai ücretini talep etmeye korkar hale getiriliyoruz. Oysa ki buna hakkın var ama bizler istemeyi bile bilmiyoruz. Zamanında çalıştığım yerde ikramiyelerimi eksik veriyorlardı. Tek kadın çalışan bendim. İşten çıkarılacağım korkusuyla onu bile istememiştim. Ama onlar hiç yoktan işime son verdiler. Peşini bırakmadım, dava açtım. Geriye dönük her şey yeniden hesaplandı, faiziyle geri aldım. İşsizdim ama hakkımı almanın huzuru rahatlığı bambaşkaydı. O zaman anladım ağlamayan bebeğe emzik vermezler.
Fabrikalarda kreş hakkımızı istemeliyiz. Çocuğun yanı başında, ücret ödeme derdi olmadan mesaisini bitirip çocuğunu alıp evine gideceksin. Olması gereken bu. Çalışmak zorundayız, bu kadar basit. Bu imkânların sağlanması şart ve bu imkân hakkınsa talep etmek zorundasın.
-Çocuk bakımı kadınların üzerine yıkılıyor. İşçi ve emekçi kadınlar için sömürü daha da artıyor. Çalışma yaşamının dışına itiliyor. Bu konuda neler söylemek istersiniz? Çocuk bakımının toplumsallaştırılması neden önemlidir?
-Maalesef ataerkil bir toplumuz... Buna rağmen eskiye göre kadınlarımız dönem dönem mücadeleleri sayesinde birçok hak kazandı. Eskiden konuşamayan kadın şimdi çalışabiliyor, ses çıkarabiliyor. Annem eskilerden bahsedip ‘Ne çalışması kızım biz sofraya herkes kalktıktan sonra otururduk. Şimdi kadınlar çalışıyor ekonomik özgürlüklerini eline alıyor’ diye sevinir. Fakat bu bazı kesimleri rahatsız ediyor ki, üç çocuk deyip duruyorlar. Kadını 7/24 eve bağlayıp, üzerine hiçbir hak vermeyip bir de üzerine ‘kadınlar evde ne yapıyor ki her şeyi makineler yapıyor’ diyen bir zihniyetle karşı karşıya kalıyoruz. Sabah 6’da kalkıp çocuğumu kreşe bırakıp, 7'de servise binip 8'de mesai başlayıp akşama kadar çalışıp, akşam çocuğu kreşten alıp, eve gidip yemek yap, ev işleri yap ve gece yarısından sonra yatıp sabah kalkıp tekrar aynı şeyleri yapıyorsun... Bu döngü yıllarca sürüyor... Ne oluyor ne maddi ne manevi hiçbir şeye yetemiyorsun. Sadece emekli olurum hayaliyle çalışıyorsun. Ama artık şartlar o kadar zorlaştı ki o da yalan oldu. Bedenen ve ruhen çöküntü yaşıyoruz, çocuğumun yanında olamadım, bir sosyal hayatım da olmadı. Bir birikim yapamadım. Yani bunları o kadar çok kadın arkadaş yaşamıştır ve yaşıyordur ki. Zaten zor olan çalışma şartlarını gerek hükümet gerekse ataerkil toplum elbirliğiyle iyice zorlaştırdı. Ve kadını hayattan kopuk bir makine haline getirdiler.
-İş yerinizde kreş olmadığı için işten ayrıldığınız oldu mu veya işten ayrılan iş arkadaşınız oldu mu?
-Evli kadın işçilerin çalışıp çalışmamasında en büyük sebeplerden biri kreştir. Çünkü gerçekten maddi manevi çok fazla fark ediyor. Zaten geçim çok zor. Çocuğunla ayda bir sosyal bir şey yapmak lüks, evde yapmak bile zorken bir de gelen üç kuruştan kesip kreşe vermek çok ama çok zor. Kadın ikilemde kalıyor, çalışsa çalışır, kadın isterse her işi yapar. Ama çocuk tamamen anneye verilmiş bir sorumluluk olduğu için çaresine de o bakmak zorunda bırakılıyor. O zaman da işten ayrılmak zorunda kalıyor. Çevremde bu sebeple işten ayrılan çok kadın arkadaşım oldu. İşyerinin işine gelmiyor. Türlü sebeplerle çalışmasını zorlaştırınca kreş olayını talep bile edemiyorlar. Her yerden köşeye sıkıştırılıyor, en son kadın sefalete mahkûm oluyor. Ailede çocuk bakımı konusunda erkeğin sorumluluğu maalesef hep göz ardı edilip, tüm yük kadına yüklenmekte. Kadınlar zaten işyerlerinde fazlasıyla cinsiyet ayrımcılığına uğruyor. Kadının iş hayatına atılmasının da fazlasıyla engellendiği toplum tarafından bilinmekte. Sözde hükümet kadın işçi istihdamını arttırma yolunda kanunlar çıkarıyor fakat denetim mekanizması yok. Çoğu kadın kayıt dışı çalışıyor, e tabi kadın sayısı az olduğu için kreş konusu da gündeme gelmiyor. Kadın yine ötekileştirilip yok sayılıyor. Kadın sayısı yüksek olan işyerlerinde ise kadınları türlü sebeplerle sindirip ses çıkarmasını, hak aramasını engelliyorlar. Benim kadın arkadaşlarıma sözüm şu, susmayalım, hakkımızı arayalım, bunu çocuklarımızın geleceği için yapalım.
Hepinizi kucak dolusu selamlıyorum.”