Sermaye devletinin yasak, gözaltı, tutuklama, katliam saldırılarının yanı sıra basına yönelik saldırıları da devam etmekte. Kirli savaşın sürdüğü Kürt kentlerindeki katliamları ve direnişi topluma duyurmaya çalışan Kürt basını, devrimci ve ilerici basına yönelik cezalar, fiili engellemeler, yayın durdurma, kapatma gibi saldırılar son dönemde yoğunlaşmış bulunuyor. Dicle Haber Ajansı’na uygulanan internet sitesine erişim engelleme saldırılarının sayısı 30’u geçmiş durumda. Yine devrimci ve ilerici basın da bu erişim engellerinden nasibini alıyor. Yürüyüş dergisinin teknik bürosu polis tarafından basılarak içerideki beyaz eşyalar dahil her şey dağıtıldı ve kullanılamaz hale getirildi. Gazetemiz Kızıl Bayrak’ın internet sitesine erişim engeli uygulanmasının ardından, “terör örgütü propagandası yapıldığı” iddiasıyla soruşturma açılmış durumda.
Devrimci ve ilerici basına yönelik bu baskılar yeni değildir. ‘90’lı yıllarda Kürt basın çalışanlarının sokaklarda katledilmesi, gazete bürolarının bombalanması, devrimci ve ilerici yayınlara getirilen toplatmalar ve yayın durdurmalar bir süreklilik arz ediyordu. Kızıl Bayrak, Haziran 1994’te 15 günlük periyotta yayın hayatına başladığında yıllar boyu her sayısı için toplatma kararı çıkarıldı, onlarca kez bürolarımız basıldı, tutuklama saldırılarıyla karşılaştık. Yeri geldi her yayınımız için yayın durdurma kararları verildi.
Basına dönük baskılar toplam saldırıların bir parçasıdır
Bugün de devam eden bu saldırıların amacı işçi ve emekçilerin devrimci politikalarla buluşmasının önlenmesidir. Sermaye devleti yaptığı katliamlara emekçilerin desteğini sağlamak için elindeki medya gücünü kullanarak gerçekleri çarpıtıyor. Kürt kentlerinde katledilen yüzlerce insanı kendi medyası aracılığıyla “terörist” ilan ediyor. Aynı zamanda işçi ve emekçilerin eylemlerine “polisiye” ve “medyatik” bir unsur olmadıkça yer vermiyor, seslerinin duyulmasını engellemeye çalışıyor. Düzen medyası yine hep birlikte polisin dağıttığı haberleri “flash haber”, “son dakika” gibi etiketlerle servis ediyor.
Bugün, gerçekleri haykıran, düzen ve devlet gerçeğini teşhir eden, devrimin ve sosyalizmin sesi olma iddiasındaki gazetemizin sermaye devletinin hedefi olması anlaşılır bir durumdur. Zira devrimci basına dönük gözaltı, tutuklama, katliam saldırıları, “terör” söylemiyle işçi ve emekçilere korku salmanın tamamlayıcısı durumundadır.
Onlarca yıllık birikim işçi sınıfıyla güçlenecek
Gazetemizin sermaye devletinin saldırılarıyla karşılaşması onun yayın çizgisinde bir değişikliğe yol açmadığı gibi, işçi ve emekçilerle buluşması da önlenememiştir. Düzen medyasının tüm yalan ve sansürüne karşın Kızıl Bayrak sayfaları işçi sınıfının eylemini ve dünya görüşünü yansıtmaya devam edecektir. Bugün de içeride ve dışarıda savaş ve saldırganlık politikaları uygulanırken, polis devleti uygulamaları sürekli olarak azgınlaşırken, işçi sınıfının kıdem tazminatı gibi hakları elinden alınmaya çalışılırken, özel istihdam büroları gibi düzenlemelerle kölelik koşulları derinleştirilirken işçi ve emekçilerin Kızıl Bayrak’a sahip çıkmaları gerekiyor. Zira Kızıl Bayrak ve onun beslendiği siyasi irade ve program, işçi sınıfının çıkar ve özlemlerinin ifadesidir. Onu okumak, okutmak, dağıtmak, Kızıl Bayrak’ı işçi ve emekçiler tarafından izlenen ve aranan bir yayın durumuna getirmek sınıf devrimcileri kadar işçi ve emekçilerin görevidir. Zira Kızıl Bayrak’ı güçlendirmek, işçi sınıfının mücadelesini güçlendirmek anlamına geliyor.