Bir toplu iş sözleşmesinin daha sonuna gelindi. Bürokratik sendika yönetiminin öteden beri gerçekleştirdiği pratik bu sefer de aynı şekilde uygulandı. Bir farkla ki; iş saatlerinin düşürüldüğü manipülasyonunu en üst düzeye çıkartarak bunu yaptılar.
Almanya’da sendikalar taleplerini Keynesci temelde yapmaktadırlar. Kısaca ifade edersek; 2017/2018 yılları veri alınarak birincisi enflasyon yüzde 2 olduğu görülür, + ikincisi verimlilik yüzde 1 /1.5, + üçüncüsü ise kâr pastasında pay talebi; bu da yüzde 2,5 ile 3 arasında hesaplanmaktadır. Hepsinin toplamı olarak bir yıllık ücret artışı talebi yüzde 6 olarak belirlenmektedir ve bu sefer de bu şekilde kararlaştırıldı.
Ücret artışı talebinin yanında iş saatlerinin düşürülmesi talebi vardı. Haftalık çalışma süresinin 35 saatten 28 saate düşürülmesi talebi ilk anda işçilerde önemli bir heyecan yarattı. Ancak biraz yakından bakıldığında manipülasyon açığa çıkmaktadır. Aylıkların aynı kalması şartlarında haftalık çalışma süresinin 35 saatten 30 saate indirilmesi talebinin meşru ve kapitalistler tarafından da çok kolayca finanse edilebilecek bir talep olduğu bilinen bir gerçektir. Sendikanın işçiler arasında yaptırdığı yoklamalarda 30 saatlik iş haftası talebi işçilerin ortak ve en önemli talebi olarak öne çıkıyordu. Bu talebin hayata geçirilmesi işsizlerin yüzde on beşine yeni bir iş alanının yaratılması anlamına gelmektedir. IG Metall yönetimi, işçi sınıfının bu ortak isteğinin yerine, işçilerin bölünmesini de beraberinde getirecek olan sadece vardiyalı çalışanlar, ebeveynleri (anne/baba) bakıma muhtaç olanlar ve çocukları olanlar için daha az ücretle 28 saate kadar daha az çalışabilme talebini öne çıkardılar. Nitekim Almanya’da zaten kısmi çalışma (Teilzeit) uygulaması var ve 15 milyon çalışan bu haktan yararlanmaktadır. Kısmi çalışma hakkının olduğu bir durumda aynı anlama gelen 28 saat önerisi sadece sahtekarlığı göstermektedir.
TİS talepleri için toplam üç uyarı grevi gerçekleştirildi. İlki sabah vardiyası için işi 3 saat erken bırakma, ikincisi bir hafta sonra tüm vardiyaların işi erken bırakma eylemi ve uzun bir zamandan sonra ise ilk defa 24 saatlik iş bırakma eylemi gerçekleştirildi. İşçilerin aktif katılımı ve coşkusu açıkça görünüyordu. Bu eylemlerden sonra IG Metall Baden Würtemberg eyaleti metal kapitalistlerin birliği Gesamtmetall ile anlaşmaya vardıklarını duyurdu. Diğer eyaletler de bu anlaşmayı aynen kabul etti veya an itibarı ile kabul edecekleri beklenmektedir.
Sendika şeflerinin boş lakırdıları ve gerçekler
Sendika yönetimi, sağlanan yüzde 4.3'lük ücret zammını bir başarı olarak sundu. Oysa ortada başarıdan çok sendika şefleri adına utanç verici bir sonuç vardır. Elde edilen ücret artışının, sendikanın talep olarak ileri sürdüğü gibi bir yıl için olmayıp 27 aylık bir süre için, yaklaşık iki buçuk yıl için bir anlaşma olduğu dikkate alınırsa utanç verici bir satış sözleşmesinin altına imza attıkları rahatlıkla görülür. Ortada bir başarı varsa -ki vardır- bu başarı metal patronlarının başarısıdır. 27 aylık bir süre için imzalanan yüzde 4,3'lük ücret artışını, anlaşma süresi olan 27 aya bölersek yıllık bazda elde edilen ücret artışının yüzde 1,9 gibi komik bir rakamda kaldığı ortaya çıkar. Bir defaya mahsus 400 avro (çıraklar için 200 avro) ve Ocak, Şubat ve Mart ayları için bir defalığına 100 avro ödenecek (çıraklar için ise 70 avro). Sendika şefleri Keynesci temelde hesapladıkları ücret artışı talebine bile bağlı kalamadılar.
Yüzde 6'lik talep elde edilseydi bile bu oran reel ücret kaybını önlemeye yetmeyecekti. Sonuç olarak yapılan anlaşmayla işçilerin reel ücretlerindeki erime artarak devam edecektir. Son onlarca senedir olduğu gibi.
İşçiler içerisinde bu duruma karşı açık bir tepki var, üyelik kartlarını fırlatanlar çok ama örgütlü olmadığı ya da sendika bürokrasisinin hava alma aksiyonu ve diğer ekonomik branşlar karşısında metal sektörünün görece iyi durumu bu sonuca tepkilerin şimdilik sınırlı kalmasını beraberinde getirmektedir. IG Metall şefleri yıllardır oynadıkları rollerini bu TİS sürecinde de maalesef yine kusursuz olarak oynadılar.
Esnek çalışmaya 28 saatlik iş haftası makyajı
Zorunlu durumlarda geçici olarak haftada 28 saat çalışma opsiyonunu seçen işçinin ücreti de aynı oranda düşürülecektir. İşçilerin ortak talebi olan aynı ücretle haftalık çalışma süresinin 35 saatten 30 saate indirilmesi talebini boşa çıkartmak için sendika bürokratları tarafından öne çıkartılan zorunlu durumlarda geçici ve belirli bir süre için (azami iki yıl) ücret kaybı olmadan 28 saatlik iş haftası talebi de yapılan anlaşmayla işçilerin aleyhine ve kapitalistler lehine karara bağlanmış oldu.
Sendika şeflerinin ihaneti bununla da sınırlı değil. Şimdiye kadar toplu iş sözleşmesi anlaşmasında yer alan haftalık 35 saatlik çalışma süresinin geçerli olduğu işyerlerinde, patronların yararına iş yoğunluğu durumlarında işçilerin iş haftası saatlerini çalışanların mavi yakalılar arasında yüzde 13 ile yine beyaz yakalılar arasında yüzde 18 ile haftalık 35 saat yerine 40 saat çalışma mukavelesi yapabilmesine izin veriyordu. Bu hakkı IG Metall şefleri, yeni anlaşmayla kapitalistlere işçilerle yeni mukavelelerle işçilerin yüzde 30'una ve kimi durumlarda da ise işçilerin yüzde 50'siyle mukaveleler yapabilme hakkı vererek 35 saat çalışma haftasını 40 saate çıkartarak en azından işçilerin yarısı için esnekleştirmiş oldu.
Yine anlaşmada esneklik genişletilerek bir işyerinde işçilerin yüzde 10’u eğer 28 saat çalışmak isterlerse kapitalistler de diğer işçiler arasında aynı oranda yani yüzde 10 işçiyi 40 saat çalıştırabilecektir. Buna kalifiyeli işçi azlığı bahanesi ileri sürülmektedir ama bu şekilde yine işçiler arasında ek yüzde 10 işçi 40 saat çalıştırılacaktır. Bu durumun işçilerin arasındaki bölünmeyi de beraberinde getireceğinden kuşku duymamak gerekmektedir.
Sonuç olarak; işçilerin az çalışma isteği vesile edilerek öne sürülen 28 saat çalışma talebi tam tersi bir durumu ortaya çıkarmış durumdadır. İş saatleri uzatılmıştır. Yapılan anlaşmayla esnek çalışma kapitalist tekellerin çıkarlarına göre biçimlendirilmekte ve geliştirilmektedir.
Örgütlü birliğimizle sendikalarımızı hırsızlardan temizleyeceğiz
Biz işçilerin öz örgütlenmesi olan sendikaların başına çöreklenen sendika şefleri, sendikaları işçilerin ekonomik ve demokratik haklarını savunan, bu uğurda savaşan kurumlar olmaktan çıkartarak kapitalistlerin hizmetindeki kumlara dönüştürdüler. Metal iş kolunda Avrupa’nın en büyük sendikası olmakla övünen IG Metall şefleri, kapitalistlerin karşısında tam bir kapıkulu gibi davranıyorlar. İşçilerin taleplerini işçilere karşı bir silaha dönüştürmenin aracına dönüştürüyorlar. 2018 TİS süreci bu bakımdan oldukça kötü örneklerle doludur.
Bu gidişe biz işçilerden başkası dur diyemez. Bunun yolu da sendikalarımıza örgütlü bir şekilde sahip çıkmaktan geçiyor. Bu duruma ancak işyeri taban örgütlülüğü temelinde örgütlenirsek dur diyebiliriz. Greif işgal ve direnişinde olduğu gibi, Metal Fırtına sürecinde de işçi yoldaşlarımızın ortaya koydukları girişkenlik, yaratıcılık ve cüretkarlıkları oldukça verimli ve öğretici deneyimlerle doludur. Bu deneyimleri Almanya’daki işçi kardeşlerimize de taşıyarak yol alabiliriz. Ya bilinçli ve örgütlü birliğimizi sağlayarak ilerleyeceğiz ya da sendika bürokrasisinin cenderesinde aşağılanarak boğulacağız.
BİR-KAR İşçi Komisyonu