“Devrimci teori olmadan devrimci pratik olmaz!”
Büyük Sosyalist Ekim Devrimi, 99. yılında halen dünya işçi sınıfına ve emekçilere yol gösteriyor. 20. Yüzyıla damgasını vuran en önemli olaylardan biri olan Ekim Devrimi önemini de güncelliğini de koruyor.
Bu büyük devrim elbette belli bir tarihsel dönemde Rusya’nın kendine özgü koşullarında gerçekleşti. Bu yönüyle benzersizdir. Ancak bu özgünlük ne Ekim Devrimi'nin güncelliğini ortadan kaldırır ne halen birçok açıdan tarihin kaydettiği en ileri devrim olduğu gerçeğini değiştirir. SSCB’nin dramatik akıbeti de bu devrimin tarihsel önemini zerre kadar azaltmaz.
Dünya burjuvazisinin Ekim Devrimi'ni halen nefretle anması, Bolşevik partiye ve lideri Lenin’e karşı beslediği kini her fırsatta dışa vurması, bu tarihsel olayın devrim düşmanlarında yarattığı travmanın da güncelliğini koruduğuna işaret ediyor. Diğer bir ifadeyle, Ekim Devrimi dünya işçi sınıfı için bir umut olmaya devam ettiği gibi, dünya burjuvazisi için de bir kabus olma niteliğini koruyor.
Toplumsal devrimlerin rengi kızıldır
Gerçek devrim iddiasının zayıf düştüğü, pek çokları için ufukların kapitalizm sınırları içine hapsolduğu bir dönemde, emperyalist merkezler devrim kavramının içeriğini boşaltma çabalarını görülmemiş düzeye taşıdılar. CIA-Soros işbirliği ile birtakım tetikçiler kullanılarak kotarılan “Renkli devrim”ler dönemi uzun ömürlü olamadı. Bu yöndeki ikinci hamle Arap dünyasında yaşanan halk isyanlarının yolundan saptırılmasıyla gündeme geldi. Savaş aygıtı NATO ordularının bombardımanıyla gerçekleştirilen yıkımlara, cihatçı çetelerin vahşi kıyımlarına bile “devrim” denmeye başlandı. Oysa bu çatışma ve savaşlarda “devrimci” diye anılanlar hem egemenler arası iktidar savaşında gerici birer taraf hem batılı emperyalistler elinde tetikçilik yapan iliklerine kadar karşı devrimci olan güçlerdir. Nitekim devrim kavramını “sulandıran” medya tekellerinin terminolojisinde ne sınıflar ne sınıf mücadeleleri ne emperyalist işgaller ne anti-emperyalist direnişlerin sözü ediliyor. Gerici iktidar savaşlarına sıkıştırılmış çatışmalar ve bunları güya yorumlayan yığınla yüzeysel değerlendirme ve yorumlarla dolup taşan, savaş borazanlığı yapan TV kanalları, 7/24 mesai yaparak kitlelerin zihinlerini zehirlemekle meşguller.
Bu arada toplumsal devrim düşüncesinden uzaklaşmanın yaygınlaştığı bu süreçte termonoloji de “çağın ruhu”na göre şekilleniyor. Sınıflar mücadelesi, anti-emperyalizm, anti-kapitalizm, proletarya devrimi, enternasyonal dayanışma, sosyalist işçi emekçi iktidarı gibi kavramlar tedavülden kaldırılıyor. Bunun yerine insan hakları, parlamenter demokrasi, toplumsal uzlaşma, düşünce özgürlüğü gibi muğlak kavramlar öne çıkartılıyor.
Bu arada sınıfsal söylemden uzak durulurken bölgesel, dinsel, etnik, cinsel, mezhepsel, söylemler öne çıkarılıyor. Solun özellikle reformist kesimlerinin de bu termonolojiye meyyal oldukları bu dönemde Ekim Devrimi’nin kızıllığını, sınıfsallığını, devrimci teorinin gösterdiği yoldan ilerlediğini vurgulamanın özel bir önemi var. Çağımızda devrim, insanın insan tarafından sömürüsüne son vermeyi, ücretli köleliği ortadan kaldırmayı hedeflerken, baskıyı, zulmü, yıkıcı savaşı reddeder. Emperyalist saldırganlığa, sömürgeciliğe, ırkçılığa karşı proletarya enternasyonalizmi bayrağını yükseklerde dalgalandırır. İşçilerin birliğini halkların kardeşliğini esas alır. Tüm bunlar günümüzde her gerçek devrimin renginin kızıl olduğunu, ezilenlerden sömürülenlerden yana tutum aldığını, gerici zulmün kalelerini yıkmayı hedef alması gerektiğini anlatır.
Ekim Devrimi bugüne kadar gerçekleşen “kızıl devrim”lerin en ileri örneğidir. Ekim Devrimi'nin önemli üstünlüklerinden biri, devrim mücadelesi tarihine paralel olarak inşa edilen devrimci teorinin aydınlattığı yolda ilerlemiş olmasıdır. Devrim mücadelesinde işçi sınıfıyla müttefiklerine yol gösteren bu teori, aynı zamanda bizzat mücadelenin içinde sınanarak yanlışlarından arınmış, somut durumların somut tahliline dayanan dinamik bir inşa süreciyle belirgin olmuştur. Bu inşa sürecinde pek çok devrimci işçi ve aydının rolü olmakla birlikte, Lenin’in özel bir rolü bulunmaktadır. Marksizm’e Leninizm’in eklenmesi, Ekim Devrimi’ne yol gösteren bu yaratıcı çabanın eşsiz başarısından dolaylıdır.
Proleter devrim mücadelesine endeksli teori
Lenin’in bütün düşünsel üretimi dolaysız bir şekilde proleter devrim mücadelesinin ihtiyaçlarını esas almıştır. Mücadele sürecinde ortaya çıkan sorunların aşılması, sapmalardan korunması, bocalama dönemlerinin kısa tutulması, burjuva veya küçük burjuva ideolojik kafa karışıklığının giderilmesi gibi somut sorunlara somut çözümler üretmenin etkili bir aracı olmuştur devrimci teori.
Bu sorunlar Rusya’da kapitalizmin gelişiminden devrimci sınıf partisine, 1905 devriminden Duma seçimlerine, gericilik dönemindeki geri çekilmeden emperyalist savaşa ve sosyal şovenizme karşı mücadeleye, II. Enternasyonal'in çöküşünden devlet ve devrim sorununa, Şubat Devrimi sonrasında partide yaşanan kafa karışıklığının giderilmesinden işçi sınıfının ileri kesimleriyle Bolşevik parti kadrolarının devrimci çizgiye ikna edilmesine kadar uzanan geniş ve karmaşık bir alanı kapsadığı için, devrimin teorisi de o kadar zengin, derin ve evrensel boyutlar içeren kapsamda olmuştur.
Diğer katkıların yanı sıra Lenin’in 30 yılının önemli bir kısmını adadığı bu inşa sürecinde Marksizm'in kurucuları Marx’la Engels’in eserleri her zaman başucu kitapları olmuştur. Marksizm'i ‘katı bir dogma’ olarak değil, ‘bir eylem kılavuzu’ olarak ele alan Lenin “devrimci teori olmadan devrimci pratik olmaz” derken, “Teori gridir dostlarım, yeşil ise yaşamın canlı pratiğinin rengidir. . .” demesini de bilmiştir.
Devrimci sınıf ve Narodnikler
1890’lı yılların başında Rusya’da devrimci mücadeleye damgasını vuran dönemin Narodnik hareketiydi, marksist çizgi ise, Plehonov’un başında bulunduğu dar bir aydın kesim tarafından inşa edilme sürecindeydi. Çar’a suikasttan dolayı idam edilen Lenin’in abisi de Narodnik bir militandı. Narodniklerden etkilenme ihtimali olsa da erken yaşta Marx’ın Kapital’ini okuma fırsatı bulan Lenin, ilk ideolojik mücadelesini Narodniklere karşı geliştirmiştir.
Genel hatlarıyla köylü devrimciliği çizgisini temsil eden Narodnikler, Rusya’da kapitalizmin gelişmediğini savunarak programlarını gerekçelendiriyor, köylülüğü temel alan bir devrimi savunuyorlardı. Genç yaşta bu tezi çürütmeye soyunan Lenin, Rusya’da kapitalizmin gelişim süreçlerini inceleyerek bu yönde ilk somut adımını atmıştır. Kapitalizmin gelişme sürecine girdiğini verilerle ortaya koyan Lenin, yaygınlığına rağmen feodal toplumun dağılmaya mahkum olduğunu, bundan dolayı geleceğin devrimci sınıfının da işçi sınıfı olduğunu gerekçeleriyle ortaya koyarak savundu. Siyasal faaliyeti de bu görüşe uygun bir zeminde başlayan Lenin, partinin henüz ortada olmadığı o dönemde Petersburg işçi sınıfı içinde yürütülen faaliyetlere katıldı.
Tarih sahnesine çıkan proletaryanın devrimde oynayacağı öncü rolünü erken dönemde saptayan Lenin, ömrü boyunca bu çizgide ilerledi. Rusya Sosyal Demokrat İşçi Partisi’nin (RSDİP) kuruluşunda da önemli bir rol oynayan Lenin, 20. Yüzyılın başlarında parti içinde yaşanan ayrışmada Bolşevik kanadın liderliğini de üstlendi. Devrimci sınıfı esas alan, devrimci teori ile donan Bolşevikler devrimci örgütü inşa etmeyi de başardılar. Nitekim reformist kanadı temsil eden Menşeviklerle yaşanan ayrışma ilk yıllarda bir kopuşa yol açmasa da, yeniden birleşme de gerçekleşmedi. Nitekim Rusya’da dönemin sosyal demokrasisinin devrimci kanadını Bolşevikler, reformist kanadını ise Menşevikler temsil etmiş, Narodniklerin devamı olan Sosyalist Devrimciler ise reformist köylü sosyalizmi çizgisinin temsilciliğini yapmışlardır.
Devrimci parti ve Menşevikler
Lenin’in Menşeviklere karşı yürüttüğü ideolojik/teorik mücadele 1902’lerden Ekim Devrimi’nin zaferi sonrasına kadar devam etmiştir. Elbette bu mücadelenin politik boyutunun öne çıktığı dönemler de olmuştur.
Diğer küçük burjuva akımlar gibi kendilerini marksist ilan eden Menşevikler, Marksizm'in tayin edici özünü, devrimci diyalektiği kavramaktan uzak kalmışlar. Sınıfsal konumları gereği bu eşiği aşma irade ve ufkundan yoksunlardı. Buna karşı işçi sınıfı için kayda değer etkileri olduğu gibi, Duma’da işçi vekillerinin (Sosyal Demokrat Grup) yarısından fazlasını oluşturdular. Siyasal yaşamda Bolşevikleri en çok uğraştıran akım Menşeviklerdi.
Menşeviklerle yaşanan ideolojik/programatik çatışma esas olarak devrimci örgüt ve iktidar sorununa yaklaşımda odaklanıyordu. İllegal ihtilalci partiyi reddeden Menşevikler, düzen içi bir çizginin reformist temsilcileri oldular. Doğal olarak ittifakları da bu çizgiye uygundu. Gericilik döneminde liberal burjuvaziden medet uman Menşevikler, emperyalist savaş karşısında sosyal şovenizme meyletmişler, 1917 Şubat Devrimi’nden sonra ise, iktidarın burjuvaziye teslim edilmesini savunmuşlar; öyle ki, Ekim Devrimi’ne düşmanlık yapacak noktaya kadar savrulmuşlardır.
Devrimci örgütten, devrimci iktidar perspektifinden uzak duran Menşevikler, buna rağmen işçi sınıfı içinde kayda değer bir etki yaratmayı (Ekim Devrimi’nin arifesine kadar) başarıyorlardı. Bu çizgi ile farklı zamanlarda ideolojik mücadele yürütün Lenin, bu mücadele ile Bolşevik çizgiyi sağlamlaştırıyor, partili militanların eğitiminde önemli bir rol oynayan eserlere imza atıyordu. Nitekim Bolşevik partinin devrimci örgüt ve proleter devrimci iktidar çizgisinden taviz vermediğini hasımları bile teslim ederler.
Sosyal şovenizme karşı proletarya enternasyonalizmi
Birinci Emperyalist Paylaşım Savaşı'nın arifesinde çöküşü belirginleşen II. Enternasyonel’e karşı ideolojik saldırı başlatma işi de esas olarak Lenin ve Bolşeviklere kalmıştır. Dönemin en güçlü partisi olan Alman Sosyal Demokrat Partisi’nin silahlanmaya onay vererek emperyalist savaşa destek vermesi, oportünizm batağına saplanan II. Enternasyonal’in çöküşünün utanç verici ilanı olmuştur. Bu ihanete dönemin sosyal demokrat partilerinin çoğunluğu ortak oldu. Sosyal şovenizm batağına saplanan sosyal demokrat partilere karşı saldırıya geçen Lenin, II. Enternasyonal'in önde gelen lideri Karl Kautsky şahsında sosyal şovenizmi mahkum etmiş, işçi sınıfının yolunun emperyalist savaşa karşı mücadele ve proletarya enternasyonalizmi olduğunu tarihe not düşmüştür.
Çöküş bataklığına saplanan Sosyal Demokrasi, emperyalist savaşta “Anavatanın savunması” adı altında burjuvaziyi destekledi; milyonlarca işçiyi savaş cehennemine sürerek tarihinin en rezil rolünü oynadı. Bu çizginin temsilcileri birkaç yıl sonra Ekim Devrimi'ni yıkmak için Sovyetler Birliği’ne saldıran burjuva devletlere de destek verdiler. Sosyal şoven partiler emperyalistlerle birlikte ‘devrim yıkıcılığı’ suçuna ortak olacak derecede gericileştiler.
Dönemin partileri “emperyalist savaş dehşeti” karşısında yalpalarken, kimi sosyal şovenizme, kimi oportünizme, kimi pasifizme saplanırken, Bolşevik partinin devrimci marksist ilkelerde sergilediği sağlam duruş ve proletarya enternasyonalizminden taviz vermemesi, insanlık tarihinin en ileri devrimine önderlik etme onurunu taşımasını sağladı.
Proleterya devrimi ve bocalayan ‘eski Bolşevikler’
Lenin’in devrimin teorisini inşa etme mücadelesinin bir ayağı da Bolşevik parti içerisinde sürüyordu. Zira Rusya’nın o sarsıcı olaylara sahne olan yıllarında Lenin’in yoldaşları arasında da sağa çark edenler, dine meyledenler, sola kayanlar olmuştur. Çizgiden sapmalara karşı devrimci zeminden kaymadan parti içinde ilkesel bir mücadele yürüten Lenin için en zorlu dönem, kuşkusuz ki, Şubat Devrimi sonrasında yaşanmıştır.
Kamenev, Stalin, Şliapnikov gibi önde gelen Bolşevikler dahi, o dönemde bocalamış, Petersburg’ta Putilov işletmesinin bulunduğu Vyborg bölge komitesinin çok daha gerisine düşmüşlerdir. Öyle ki, Lenin’in “uzaktan mektuplar”ını basmayı reddeden Pravda’nın redaksiyonunda iki kıdemli Bolşevik, Stalin’le Kamanev vardı.
Rusya’ya döndükten sonra Nisan Tezleri’ni yayınlayan Lenin, Bolşevik parti içinde bile yalnız kaldı. “İktidarın burjuvazi tarafından ele geçirilmesi yönünden demokratik devrim tamamlanmıştır. Asgari program güncelliğini yitirmiştir. Ufukta proleter sosyalist devrim var” tezlerini ortaya koyan Lenin, partide bu tezlere destek verecek kimseyi bulamıyordu.
Nisan Tezleri’ni Lenin’in imzasıyla yayınlayan Pravda’nın şöyle bir not düşme ihtiyacı hissetmesi Bolşevik liderlerin bile, kısa süreli de olsa yalpaladıklarını gözler önüne seriyor.
“... Lenin’in genel programına gelince; demokratik devrimin tamamlanmış olduğu ve devrimin derhal sosyalist devrime dönüştürülmesi gerektiği varsayımından hareket ettiği için, bu program bize kabul edilemez görünüyor.”
Parti içinde de kararlı bir mücadele yürüten Lenin, kısa sürede Bolşevikleri proleter sosyalist devrim çizgisine kazanmayı başardı. Nisan Tezleri’ni desteklemeseler de Bolşeviklerin kalaleri kabul edilen Vyborg, Kronştad, Helsingfors gibi bölge komitelerinin görüşleri Lenin’den uzak değildi. Stalin-Kamenev çizgisindeki Pravda’ya en çok ateş püsküren de bu bölge komiteleri olmuştur. Özellikle de Vyborg komitesi. Bu zemin kısmen de olsa Lenin’in işini kolaylaştırsa da zorlu bir mücadele vermek zorunda kalmıştır.
Ekim’e giden yol açılmıştır
Bolşevik partiyi fire vermeden yenilenmiş haliyle devrimci marksist çizgiye kazanan Lenin, partiyi bütün samimi devrimciler için çekim merkezi haline de getirmiş oldu. Bu aşamadan sonra partiyle birlikte etkili bir devrimci politika izleyerek birkaç ayda işçi, asker ve köylü sovyetlerini de devrim çizgisine kazanmayı başaran Bolşevikler Ekim Devrimi’ne giden yolu açmışlardır.
O aylarda Kerenski hükümetinde bakanlık koltuğuna oturan Menşeviklerle Sosyalist Devrimciler’in gerici saldırıları, Troçki dahil bazı Bolşevik liderleri hapse atmaları, Lenin’i “Alman ajanı” ilan edip linç kampanyası yürütmeleri bir işe yaramamıştır. Rusya’da devrimci sınıfla birleşmiş, devrimci teoriyle donanmış devrimci partiyi durdurabilecek bir güç yoktu artık. Buzu kıran yolu açan şanlı Ekim Devrimi bu birikim ve deneyimlere dayanarak zafere ulaştırılmıştır.