Artık kriz boyutuna ulaşmış olan barınma sorunu toplumun tüm kesimleri için yakıcılığını korumaya devam ediyor. Bir yanda işçiler-emekçiler fahiş fiyatlardaki kutu gibi evlerde yaşamlarını idame ettirmeye çalışırken diğer yanda öğrenciler niteliği her geçen gün düşen KYK yurtlarında yaşam mücadelesi veriyor. Son bir aydır ise KYK yurtları barınma koşullarının kötülüğü, yemeklerin niteliksizliği ve düşen asansörleri ile gündemde.
Bin bir emekle kazandığımız üniversitelerin sıralarına oturup okuyabilmek için her yıl türlü dertlere göğüs germek durumunda kalıyoruz. Bunların en önemlisi elbette barınma sorunu. Her yıl binlerce sıra arkadaşımız nice emeklerle kazandığı üniversitede eğitimini sürdüremiyor. Çünkü kalacak bir yurt, apart ya da ev bulamıyor. Kazandığı bölüme kayıt bile yaptıramayan öğrencilerin sayısı ise her yıl katlanarak artıyor. Yurt bulabilen “şanslılar” insanlık dışı koşullarda yaşamaya mecbur ediliyor. Yurtların kapasitesini arttırmak için öğrencileri 6, 8 hatta 10 kişilik koğuş benzeri odalara mahkûm ediyorlar. Atıl durumdaki binlerce kamu binası yurt olarak kullanabilecekken devlet eliyle ranta açılıyor. Bizlere ise ya koğuşa çevirdikleri odalarda ya da her türlü kirli iş birliği içinde oldukları dinci-gerici cemaat ve vakıfların yurtlarında yaşamayı reva görüyorlar. Bu ikisine de gitmek istemeyen öğrenciler ise özel yurtların elinde soyulup soğana çevriliyor. Kadın öğrenciler içinse barınma sorunun farklı bir önemi var. Toplumda var olan çarpık "kadın-namus" algısı nedeniyle yurtlara yerleşemeyen kadın öğrenciler eğitimden koparılıyor.
Devlet yurtlarına yerleşip bir şekilde okumaya çalışan öğrenciler ise her geçen gün büyüyen sorunlar yumağıyla boğuşuyor. Niteliksiz yemekler, koğuşa çevrilen anti-hijyenik odalar, bozulup duran asansörler son dönemde öne çıkan sorunların sadece birkaçı. Yemeklerin niteliksizliği başlı başına büyük bir sorun oluşturuyor. Yenilebilir olmaktan çok uzak yemeklerin içinden çıkanlar ise insanı hayrete düşürecek cinsten. Kurtlar, sinekler, salyangozlar vb. geniş bir "habitat"a sahip olan yemeklerden zehirlenmeyen kimse kalmadı denebilir. Yakın zamanda Küçükçekmece'deki bir KYK yurdunda 60 öğrenci akşam yemeğinden zehirlenerek hastaneye kaldırıldı. Aklımızdaki en taze örnek bu. Yurt yemeklerinin yanı sıra okul yemekleri de “nitelik” açısından KYK ile yarışacak düzeyde. Benzer bir canlı "habitat" içeren okul yemekleri fahiş fiyatlarla öğrencilere satılıyor.
KYK yurtları son günlerde düşen asansörlerle gündemde yer alıyor. Bildiğiniz gibi Aydın'daki Güzelhisar KYK yurdunda asansörün düşmesi sonucu Zeren Ertaş isimli sıra arkadaşımız yaşamını yitirdi. Zeren'in yaşamını yitirmesinin ardından onlarca KYK yurdunda öğrenciler eylemler gerçekleştirdi. Yürüyüşler, oturma eylemleri ardı ardına yapıldı. Öğrenciler "Verdiğiniz yorgan kefen oldu" diyerek eyleme geçti. ‘Kaza’ denen cinayetin ardından birçok KYK yurdundan benzer olayların yaşandığına dair videolar, görseller paylaşıldı.
Geçinemeyen, barınamayan yüzlerce sıra arkadaşımız yaşamlarına son veriyor. Zeren Ertaş'ın ölümünü önceleyen günlerde, sadece bir hafta içinde 3 sıra arkadaşımız yaşamına son verdi.
Önümüzde 25 Kasım var. Kaldığımız yurtlarda, kampüslerde ve sokaklarda “şiddetin her türlüsünü” görüyoruz. Geleceksizlik, gerici baskı ve yasaklar, özgürlüğümüze dönük kısıtlamalar ile gördüğümüz şiddet yaşam alanlarımızın her yerinde!
Bizleri yoksulluğa, açlığa, geleceksizliğe iten; yaşamlarımızı çalan bu kokuşmuş düzenden elbet hesap soracağız. Resul'un, Enes'in, Sibel'in, Zeren'in ve daha nice sıra arkadaşımızın yaşamlarını çalan bu ölüm, sömürü ve savaş düzenini efendilerinin başına yıkacağız. Öfkemizi, kinimizi ve cesaretimizi kuşanıp geliyoruz. Yaşamlarımızı çalanlara karşı her alanda örgütlü mücadeleyi büyüteceğiz.
25 Kasım’da; Zeren’in, Elif’in, Resul’ün yaşamlarının çalınmasına , geleceksizlik saldırılarına ve gördüğümüz şiddete karşı sokaklarda olacağız!
İstanbul Üniversitesi’nden bir DGB’li