* İllegal temellere dayalı devrimci örgüt sorunu, tam da yaşamsal bir ihtiyaca dönüştüğü bir dönemde, ana gövdesiyle Türkiye solunun gündeminden çıkmış bulunmaktadır. Gerçekte bu salt Türkiye’ye özgü bir durum da değildir. Dünya ölçüsünde de solun bu alanda büyük bir yıkım yaşamış bulunduğu ortadadır. İllegal temellere dayalı ihtilalci örgüt anlamında leninist örgüt anlayışı bir yana bırakılmıştır; en iyi durumda, geride kalmış tarihsel bir aşamanın artık eskimiş bir ürünü sayılabilmektedir. Solun etkisi altındaki kitleler içinde örgütsüzlük ve sol saflarda örgütsel liberalizmin her türlüsü egemen durumdadır. İşçi sınıfının tarihsel devrimci rolünü başarıyla yerine getirebilmesinde ve genel olarak toplumsal devrimin zaferinde tayin edici bir öneme sahip devrimci örgüt fikri artık genel bir ilgisizlikle, hatta yer yer küçümsemeyle karşılanmaktadır.
Bunu 1980’lerden başlayarak neredeyse otuz yıl boyunca tüm dünyaya egemen olan büyük gericilik dalgasının bir ürünü, dünya çapında burjuvazinin ideolojik, politik, kültürel ve fiziki saldırılarının bir başarısı saymak gerekir.
* Oysa girmiş bulunduğumuz yeni dönem, pratik ve teknik olarak çağın gelişmelerine ayak uydurabilen devrimci örgütü her zamankinden daha acil ve yakıcı bir ihtiyaç haline getirmiş bulunuyor. Zira kapitalizmin halihazırdaki büyük buhranına, bunun şiddetlendirdiği emperyalist hegemonya krizine ve bu ikisinin ivmelendirdiği proleter kitle hareketleri ile halk isyanlarına rağmen, devrimci önderlik boşluğu dünya burjuvazisine geniş bir inisiyatif alanı bırakmaktadır. Tunus ve Mısır’daki halk isyanlarından bu yana yaşanan gelişmeler, özellikle Ortadoğu'yu boydan boya kesen, Afrika ülkelerinde süreğenleşen vahşet ve boğazlaşmalar, çarpıcı örnekler olarak karşımızda durmaktadır. Devrimci önderlik boşluğu, yılların birikimi üzerinden cereyan eden kitlesel patlamaların emperyalizm ve onun hizmetindeki işbirlikçi burjuvazi tarafından belirgin bir kolaylıkla kontrol altına alınabilmesi ve saptırılabilmesi bağlamında, genel olarak gericiliğe geniş bir hareket alanı anlamına gelmektedir. Ve devrimci önderlik boşluğu, sorun temelde ideolojik ve politik nitelikte olmakla birlikte, bunun ayrılmaz bir parçası olarak kurulu düzenin denetimi dışında konumlanmış devrimci temellere dayalı bir örgüt olmaksızın doldurulamaz.
* Gene içinde bulunduğumuz dönem, ihtilalci örgütlenmenin özel bir boyutunu ayrıca önemli hale getirmektedir. Bu, militan-savaşçı örgüt ve haliyle kadro sorunudur. Nereden bakılırsa bakılsın, günümüz dünyası ve Türkiye’si, genelleşen bir şiddet sahnesine dönüşmüş durumdadır. Dönemi karakterize eden, tepeden tırnağa savaş ve saldırganlık, baskı ve şiddettir. Teknik ilerlemenin ve teknolojik alandaki sıçramalı gelişmelerin burjuvazi tarafından ilk kullanım alanı, dahası çoğu durumda bizzat kaynağı, silah sanayii, güvenlik ve polis devletinin tahkimatıdır.
İlkin vahşet boyutuna varan şiddet olgusunun ve ikinci olarak burjuva devlet aygıtının tahkim edilmesinin aşırı düzeye vardığı bir dönemde, militan-savaşçı kimliğini geliştirip pekiştirmeyen bir örgütün, devrim mücadelesine önderlik edebilmek bir yana, devrimci niteliğini koruyarak ayakta kalması bile olanaksızdır.
Militan-savaşçı kimliğin geliştirilip pekiştirilmesinde bilinç açıklığı ne derece ileri olursa olsun, son kertede belirleyici olan, somut yönelimler, pratik tercih ve tutumlardır. Daha somuta indirgersek, güçlerini askeri ve teknik olarak donatıp eğitmeyenin, militan eylemi ve pratiği olmayanın, kadrolarını böylesi pratiklerin içine sürmeyenin militan-savaşçı niteliğinin gelişmesi imkansızdır. Bunu kitle şiddetinin öne çıktığı patlama dönemlerindeki olanakları-koşulları değerlendirmeye ertelemek, böylesi dönemlerin üstesinden gelecek, daha açık ifadeyle kitle şiddetine doğru taktiklerle bilinçli ve örgütlü biçimler verecek bir önderlik yeteneğinden de yoksun kalmak demektir.
* Dönemin ihtiyaçlarına yanıt verebilecek devrimci bir örgüt şüphesiz ki ancak denetim dışı, daha geniş anlamıyla illegal temeller üzerinden var olabilir. En basitinden savaşçı-militan kimliğini tahkim edecek pratikler bile, denetleme-dinleme-takip olanaklarının (özelde teknolojinin) bu denli gelişkin olduğu günümüzde, ancak denetim dışı bir örgütsel omurgayla mümkün olabilir. Zira tersi durumda, her şeye rağmen gerçekleştirme iradesi gösterilebilse bile, askeri-militan her eylem ve pratik, örgütsel sürekliliği, dolayısıyla siyasal çalışmayı sekteye uğratma riskini geometrik olarak katlayacak, bu ise genelde olduğu üzere adım atmaktan alıkoyan bir pranga işlevi görecektir.
* Çelişkilerin keskin bir şekilde kendisini dayattığı Türkiye gibi bir devrim toprağında, düzenin dönemsel dalgalanmalardan başka bir anlamı olmayan gevşemelerine kapılmak, tekrar tekrar görüldüğü üzere, ölümcül bir hatadır. Bunun için illa 12 Mart, 12 Eylül gibi çıplak faşist darbe dönemlerini anımsamak bile gerekmiyor. Somut tabloya bakıldığında açık yüreklilikle teslim edilecektir ki, burjuva güç odakları arasındaki siyasi iktidar kavgasının gerektirdiği durumlarda bile, burjuva düzenin tüm işleyişi, kurumsal yapısı ve hukuksal görüntüsü kolayca paçavraya dönüşebilmektedir. En son örneğini yeni savaş ve saldırganlık politikasının uygulanışında görmekte olduğumuz gibi, düzenin denetimini aşmayan örgütlenmelerin siyasal faaliyet sürekliliği tümüyle düzenin insafına, daha doğru bir ifadeyle tercihlerine kalmaktadır.
***
* Soldaki parlamentarist sürüklenişin ve tasfiyeci legalizmin karşısında leninist devrimci örgüt fikrinde ısrar göstermek, illegal temellere dayalı ihtilalci bir örgütlenmeyi esas almak, denebilir ki sınıf yönelimi-sınıf partisi kimliğinin yanısıra, TKİP'nin en ayırdedici niteliklerindendir. Partimiz bu üstünlük alanında tereddütsüz bir bakışa ve irade birliğine sahiptir.
* İllegal örgüt, illegalite-legalite ilişkisi, teknik ve pratik boyutlarıyla yeraltı örgütlenmesi vb. konularda tarihsel deneyim ve birikimin yanısıra, bizzat partinin kendi özdeneyimi ve birikimi, yeni tartışmalardan çok, döne döne özümsenmeyi ve pratikleştirilmeyi beklediği ölçüde, sorunun genel esaslarına ve ilkesel çerçevesine girmek gereksizleşmektedir.
* Partinin deneyim birikimine, illegal-ihtilalci örgütlenme konusundaki anlayış ve irade birliğine rağmen, ihtilalci örgüt sorunu ve onu kesen bir dizi sorun özellikle TKİP II. Kongresi’nden bu yana partinin gündemini meşgul etmeye devam etmektedir. Bilindiği üzere diğer tüm alanlarda olduğu gibi, devrimci örgütü ilgilendiren sorunlarda da uzun yılların ardından ilk köklü müdahaleler, II. Parti Kongresi'nden itibaren gündeme geldi. Denebilir ki, 2007’de toplanan II. Parti Kongresi ile 2012’de toplanan IV. Parti Kongresi arası dönemde, zaman ve enerjinin en çok hasredildiği sorunlar, tam da ihtilalci örgütlenme başlığında toplanmaktadır. Özellikle 2008 sonbaharındaki MK toplantısında alınan “organik bütünleşme” kararı, bu alandaki sorunlara müdahalede bir dönüm noktası teşkil etmektedir. Genelgeler, iç eğitim, düzenlemeler, yaptırımlar vb. ile şekillenen bu sürecin ardından toplanan IV. Parti Kongresi, düşünsel planda yeterli bir açıklığın sağlandığını ve sorunu olağan düzeye çekmenin artık tümüyle pratik sorunu olduğunu saptadı.
Bunun başlıca gereklerinden biri ise “politik önderliğe dayalı çalışma tarzı”na köklü bir geçişti. Bir yanında merkezi önderlik görevlerinin göğüslenmesi ile diğer tarafta gelişkin yerel inisiyatiflerin birliğinin ifadesi olacak olan politik önderliğe dayalı çalışma tarzı, illegal örgütlenmeyi güçlendirme, partinin devrimcileşme sorununda mesafe alması, kadroların devrimcileşme süreçlerinin hızlandırılması, iç yaşamın devrimcileştirilmesi gibi sorun alanlarının çözücü halkası olarak tanımlandı. Bu aynı zamanda, illegal örgütlenme ve örgütsel güvenlik başta olmak üzere, ihtilalci örgüt başlığı altında sıralanabilecek sorunların olağan sınırlara çekilmesinin de koşuluydu.
* IV. Parti Kongresi sonrası dönem, sonuçlar üzerinden bakıldığında, bu açıdan çok da başarılı bir tablo sunmamaktadır.
- Politik önderliğe dayalı çalışma tarzının kilit halkası olan merkezi önderlik sorumluğu gereğince yerine getirilememiştir.
- Başta MYO olmak üzere, parti yayınları güçlenmek bir yana kan kaybetmiştir.
- İllegal-ihtilalci örgütlenmenin güçlendirilmesinde en etkili silah olabilecek temel yayın organı olarak MYO'nun gereğince sahiplenilmemesi, örgüte çok yönlü müdahaleden kadroların düşünsel ve pratik eğitimine, teknik donanımdan yeraltı faaliyetinin güçlendirilmesine bir dizi alanda ciddi boşluklar doğurmuştur.
- İllegal afiş, bildiri, yazılama gibi klasik araç ve yöntemlerle ajitasyon-propagandada da geçmişe göre bir gerileme söz konusudur.
- Parti bünyesinde geçmişten bugüne illegalite konusunda bir hassasiyet olduğu halde, bir kısım yerel örgütlerde legal çalışma eğilimi giderek kanıksanır hale gelip olağanlaşmıştır.
- Örgütsel işleyiş, devrimci iç yaşam, iç illegalite alanlarında geçmişe oranla bir düzey yaratılmış olsa da hala güvenliği, örgütsel disiplini vb. kesen sorunlar yaşanabilmektedir.
- Devletin izleme-dinleme-takip yöntemlerine karşı hayatın canlı akışı içinde karşı yöntemler geliştirme, teknolojiye hakimiyet, deneyim kazanıp yetkinleşme vb.’nin kolektif olarak kesintisizce sürdürülmesi zorunluluğu tüm parti bünyesine henüz mal edilebilmiş değildir.
- Askeri-teknik donanım ve hazırlık alanında dönem dönem kimi adımlar atılsa da bunlar yaygın ve sistemli olmaktan uzaktır.
- Partinin, politik çalışmanın ihtiyaçları temelinde devrimci şiddetin örgütlenmesi yönelimi elle tutulur bir karşılık bulmamıştır.
- Başka bir dizi asli sorunla iç içe geçen bütün bu sorunlar temelinde, bir yandan yeni güçlerin kadrolaştırılması, diğer yandan kadroların devrimcileşmesi süreçleri oldukça sancılı seyretmektedir.
* Açıktır ki partimizin illegal-ihtilalci örgütlenme alanındaki bütün sorunları gelip tutarlılık sorununa, söz ile eylem, düşünce ile pratik davranış arasındaki tutarlılığa bağlanmaktadır. Sorunlarımız konusunda düşünsel planda net bir anlayış ve irade birliği olsa da, bunların hayata geçirilmesinde yeterli başarı sağlanamadığı bir durumda, bunun tüm parti bünyesinde moral açıdan bunaltıcı bir ağırlığa dönüşmesi kaçınılmaz olmaktadır. Tutarlılık, örgütsel politika ve tercihlerin gereklerini gözetmekten geçmektedir.
* Diğer tüm sorunlarda olduğu gibi ihtilalci örgüt ve bu başlık altında ele alınan sorunlarda da tayin edici halkayı merkezi önderlik sorunu oluşturmaktadır. Zira örgüt her şeyden önce ve en başta bir önderlik sorunudur. Kadrolaşmanın ve savaşçı-militan bir ihtilal örgütü olmanın koşulu, en önde savaşmayı bilen, söz ve eylem tutarlılığından pratiğiyle taviz vermeyen, çok yönlü olarak yetkinleşmiş, önderlik niteliklerine haiz belli sayıda kadronun, dönemin merkezi önderlik ihtiyaçlarını karşılayabilecek kenetlenmiş birliğidir. Bu yaratılmaksızın partinin gelişip serpilmek yerine benzer sorunlarla boğuşup durması bir yerde kaçınılmaz olmaktadır.
TKİP V. Kongresi, kendinden önceki bütün süreçlerimizi bu çerçevede değerlendirmeye tabi tutarak, bizzat bu en köklü sorunumuza ciddi bir neşter vurmayı başarabilirse, tüm sorunları en kritik halkasından kavramış olacaktır.
TKİP Merkez Yayın Organı Ekim’in Mayıs 2016 tarihli 302. sayısından alınmıştır…
www.tkip.org