TKİP V. Kongresi sunumlarından...

  • Haber
  • |
  • Güncel
  • |
  • 22 Şubat 2016
  • 12:07

Sınıf çalışmasının sorunları

 

Gelinen yerde tüm yetersizliklerine rağmen partimiz sınıf çalışmasında küçümsenmeyecek bir deneyim ve birikime sahiptir. Son bir yılı aşan süreçte Greif Direnişi, yasaklanan metal grevi ve son metal eylemliliğine müdahalesi, tam da bu deneyim ve birikimin bir ürünü oldu. Sınıf hareketinin gelişimi açısından büyük bir önem taşıyan bu üç eylemli süreç, hem sınıf çalışması alanındaki üstün ve güçlü yanlarımızı, hem de sorunlarımızı, yetersizliklerimizi ve zayıflıklarımızı bir kez daha ortaya koydu.

Siyasal mücadele alanına çıktığımızdan bugüne, sınıf çalışmasının sorunlarını kapsamlı tartışma ve değerlendirmelere konu ediyoruz. Sınıf hareketinin bilinç ve örgütlenme planındaki belirgin zayıflığı, tüm çıkış arayışlarına rağmen bir türlü ileri bir mecraya sıçrayamaması, sınıf çalışması alanında mesafe almamızı zora soktu. Sabır ve soluk gerektirdiği bilinciyle hareket etmeye çalışsak da, harcadığımız emeğin elle tutulur sonuçlar üretememesi, çalışmayı ilerletmede belirgin bir zorlanmaya yol açtı. Yine de parti olarak bu sorunun üzerine gittik, nesnel geriliği öznel müdahaleyle aşmaya çubuk büktük. Bu çerçevede, oynamamız gereken rolü oynamadan sınıf hareketinin ileriye taşınamayacağı konusunda parti saflarında bilinç açıklığı yaratmaya çalıştık. Greif Direnişi’nden son Metal Fırtınası’na, partinin sınıf hareketine müdahalede son dönemde gösterdiği başarı bunun bir ürünü oldu. Yılları bulan inatçı çaba, buna eşlik eden sabır ve soluk, gelinen yerde nihayet sonuçlarını göstermeye başladı.

Greif Direnişi, sınıf çalışmamızın yılları bulan birikimi üzerinden bir ileriye sıçrayışın ifadesi oldu. Etkili bir devrimci öncü müdahaleden, bu sayede yaratılan güçlü taban örgütlülüğünden ve fiili meşru mücadele çizgisinden alınan güçle, Greif’te örnek bir direniş pratiği sergilendi. Böylece sınıf hareketinin önünü açan ve partinin sınıf çalışmasına yeni bir düzeyde yol gösteren önemli bir deneyim yaşandı.

Metal eylemliliğine ise daha çok devrimci politikanın, uygun araç ve yöntemleri kullanabilmenin, yanı sıra cüretli bir pratik inisiyatif gösterebilmenin olanakları üzerinden anlamlı müdahaleler gerçekleştirdik. Ancak fabrika zemininde kendini önden var eden elle tutulur bir çalışmadan ve dolayısıyla taban örgütlülüklerinden yoksunluk, doğal olarak müdahalemizin sınırlarını da belirledi.

Greif gibi başarılı bir fabrika çalışmasıyla örgütlü bir mevzi yaratarak örnek bir direnişe önderlik etmiş olmak, metal grevi sürecinde üzerimize düşeni yapmaya çalışmış bulunmak, özellikle son Metal Fırtınası’nda politik yönlendiricilik planında son derece anlamlı bir pratik sergilemiş olmak, tüm bunlar bir arada partinin sınıf çalışmasında kendi sınırlarını aşmakta olduğunun önemli işaretleridir. Yine de bu anlamlı adımlar, sınıf çalışması alanındaki sorunlarımızın, zayıflık ve yetersizliklerimizin artık geride kaldığı anlamına gelmemektedir.

Son yıllarda sınıf çalışmasına ilişkin tüm değerlendirme ve tartışmalarımızda hep bir eşiğe gelip dayandığımız tespitini yaptık. Greif gibi, somut pratiği üzerinden önümüzü açan son derece önemli bir deneyime rağmen, hala da bu eşiği aşabilmiş sayılmayız. Perspektif planında parti saflarında taşınan tüm açıklıklara rağmen, hedeflenen çizgide bir pratiği örgütleme başarısını halihazırda gösteremiyoruz. Çalışmamız ağırlıklı olarak sınıf zeminine oturmuş olsa da, geçmişten bugüne tartıştığımız sorunlar önemli ölçüde sürüyor. Yönelim planındaki tüm çabalara rağmen, hedef fabrikalarda/temel sektörlerde derinleşen, mevziler yaratmaya kilitlenen bir çalışmada hala da ciddi zorlanmalar yaşıyoruz. Genelde yerel örgütlerimiz belirledikleri hedefler üzerinden istikrarlı ve kararlı bir yüklenme iradesi ortaya koymakta zayıflıklar sergiliyorlar. Bir dönem saptanan hedefler üzerinden bir ısrar gösterilse de, sonuç almada yaşanan zorlanma, bir süre sonra bu hedeflerin giderek pratikte bir yana bırakılmasına yol açabiliyor.

Bu zayıflığın gerisinde, son yıllarda döne döne tartıştığımız sınıfa dönük “çalışma tarzımız” duruyor. Greif gibi pratikte pek çok açıdan yol açıcı bir deneyime rağmen, parti saflarında “yeni Griefler”i yaratma ruhundan, bunun yansıması hedefli ve yöntemli bir yüklenmeden henüz söz edebilecek durumda değiliz. Yönelim planında geçmişe göre daha ileri bir noktada olsak da, sınıf çalışmasında belli bir rutini aşamamak, hala da temel zaafiyet noktamız olmayı sürdürüyor. Dolayısıyla sınıf çalışmasında “tarzımız” hala da sorgulanması gereken en önemli zayıflık alanlarımızdan biri olarak duruyor önümüzde.

Bu sorgulama her bir yerel alanın pratiği üzerinden yapılmak durumunda. Zira, yetersizlik ve zayıflıklarımızı tanımlamak planında değil pratikte nasıl aşacağımız noktasında sorun yaşıyoruz. Yapılan onca müdahale ve tartışmadan, Greif gibi bir deneyimden sonra, çalışma tarzımız şöyle olmalı, fabrika çalışması şöyle yürütülmeli vb. demenin bir anlamı yok artık. Bu açıdan yapılması gerekenler fazlasıyla açıklığa kavuşmuş durumda. Bunları pratikte neden hayata geçiremediğimizi, öznel planda nelerin önümüzü kestiğini dönüp tartışmak, çeşitli yönleriyle bunları irdelemek durumundayız. Saptadığımız hedefler isabetli mi? Toplam faaliyetimizi örgütlerken güçlerimizi önceliklerimize uygun olarak konumlandırıyor muyuz? Saptadığımız hedeflere dönük özgün, somut, ayrıntılı ve bütünlüklü bir müdahale planımız var mı? Yaptığımız planlamaları ortaya çıkan yeni durumlar karşısında gereğince gözden geçiriyor muyuz? Rutini aşan özgün bir çalışmayı nasıl örgütleyebiliriz? Öncelikle hangi araç, yol ve yöntemleri kullanmalıyız? vb. Tüm bu soruları sürekli biçimde sorabilmeli, önümüzü açacak yanıtlarını bulabilmeliyiz.

Gelinen yerde sorunumuz bir bakış açısı sorunu değil, fakat başarılı pratik müdahale sorunudur. Yapmamız gereken bizzat pratiğin içinde sorunu çözebilmektir. Başarılı bir çalışmanın hedefli ve yöntemli bir yönelimden geçtiği konusundaki tüm açıklıklarımıza rağmen, yaşadığımız kaçınılmaz zorlanmalar, pratikte yüklenme irademizi zayıflatabiliyor. Bunu açık yüreklilikle tespit etmek ve kararlılıkla üzerine gitmek durumundayız.

Bu yeni tutumun bir parçası olarak, yerel örgütler, partiye düzenli olarak saptadıkları hedeflere yönelik olarak nasıl bir çalışma yürüttükleri konusunda düzenli raporlar vermelidirler. Bunlar basitçe bir pratik faaliyet dökümü değil, fakat somutta nasıl özgün bir müdahale pratiği sergilediğimizi, hangi yol, yöntem ve araçları kullandığımızı, bu müdahalelerle neyi hedeflediğimizi ortaya koyan raporlar olmalıdır.

Son bir yılın üç eylemlilik süreci

Son bir yılın üç eylemlilik süreci;

- Devrimci müdahalenin/önderliğin tayin edici rolünü...

- Stratejik fabrikalarda mevziler ya da dayanak noktaları yaratmanın önemini...

- Taban dinamizmi/taban inisiyatifi/taban demokrasisine dayalı bir örgütlenmenin yakıcılığını...

- Yasallık cenderesi aşılmadan, fiili meşru mücadele yolu tutulmadan sınıf hareketinde mesafe alınamayacağını...

- Sendikal anlayışın ve yapılanmanın temelden aşılması, sendikal örgütlenmenin işyerlerine taşınması, fabrika örgütlenmesi tabanına oturtulması gerektiğini açıklıkla ortaya koydu.

Etkili bir devrimci önderlik müdahalesinin ürünü olan Greif, fiili meşru mücadele ile taban iradesine dayalı bir örgütlenmenin gücüne, sendikal bürokrasi gerçekliğine ve sendikal örgütlenmenin nasıl ele alınması gerektiğine açıklık getirdi. Somut pratiği üzerinden nasıl bir örgütlenme ve mücadele çizgisi, nasıl bir sendikal örgütlenme ve çalışma sorununu somutlayan son derece öğretici bir deneyim oldu.

Metalde yaşanan büyük hareketliliklere müdahalemiz ise, bu alandaki güç ve olanaklarımızın belirgin sınırlılığına, fabrika eksenli belli mevzilerden yoksunluğa rağmen, devrimci politikanın, bu çerçevede kullanılan araç ve yöntemlerin oynayabileceği rolü gösterdi.

Son bir yılda sınıf hareketi cephesinde partiyi bir odak olarak öne çıkaran bu direniş ve eylemlilikler, öte yandan sınıf çalışmamızın sorunlarına da ışık tuttu. Bu sürecin derslerini ve deneyimlerini irdeleyerek, mesafe almamızı engelleyen zaaf ve yetersizliklerimize yüklenmeyi başarabilirsek eğer, bugün sınıf çalışmasında dayanmış bulunduğumuz eşiği de çok geçmeden aşabiliriz. Bunun imkanlarına fazlasıyla sahibiz.

Stratejik fabrikalarda mevziler yaratmanın tayin edici önemi

Greif’teki başarının gerisinde devrimci önderlik müdahalesi ile güçlü bir örgütlü mevzinin yaratılabilmiş olması vardı. Metal eylemliliklerinde ise bu aynı alandaki zayıflığın sonuçları yaşandı. Metal süreçlerine kimi olanaklar ve devrimci politika üzerinden gerçekleşen müdahalemiz çok anlamlı olsa da, büyük metal fabrikalarında mevzilere sahip olamamak müdahalemizin sınırlarını belirledi. Stratejik önem taşıyan fabrikalarda yoğunlaşan ve derinleşen, örgütlü mevziler yaratmayı hedefleyen bir çalışmanın tayin edici önemi bir kez daha açığa çıktı.

Eğer Bursa’da stratejik birkaç fabrikada bu bakışın yön verdiği bir çalışmayı örgütleyebilmiş, dayanabileceğimiz birkaç elle tutulur mevzi yaratabilmiş olsaydık, süreci ilerletmede bugünkü zorlanmayı yaşamayacaktık. Kuşkusuz güç ve olanaklarımızın sınırlılığına rağmen sınıf hareketinin önünü açmak açısından tartışmasız bir başarıya imza attık. Ortaya çıkan imkanları değerlendirmek çerçevesinde parti çalışması açısından çok yönlü irdelenmesi gereken bir müdahale pratiği sergiledik. Elbette bir rastlantı olarak değil, sektöre dönük çalışmamız, bunun bir sonucu olarak işçilerle belli bağlara sahip olmamız sayesinde bunu başardık. Fakat izlenen isabetli politika ve kullanılan uygun araçlar ne olursa olsun, sınırlı işçi ilişkileri üzerinden bu çapta bir sürece müdahalenin belli sınırları olması kaçınılmazdı. Oysa temel çalışma alanlarımızda önden iyi hazırlanmış belli mevzilere sahip olabilseydik, müdahalemiz pekala bambaşka sonuçlar yaratabilecekti.

Sınıf içinde güç haline gelebilmek, faaliyet yürüttüğümüz alanlarda sistematik ve sürekli bir gündelik siyasal çalışmayla stratejik önem taşıyan belli fabrikaları şu veya bu düzeyde tutabilmekten geçiyor. Yöneldiğimiz fabrikalarda zamansız bir direnişi örgütlemek, bir an önce sendikalaşmak vb. kaygılarla değil, hedefli, sistemli ve sürekli bir gündelik çalışmayla belli dayanaklar yaratmayı başarabilmek durumundayız. Yeni Greifler yaratmayı, her şeyden önce örgütlü mevziler yaratmak olarak ele almalıyız.

Sınıf hareketine devrimci müdahale

Değerlendirmelerimizde Greif Direnişi’nin sınıf hareketinde yeni bir dönemin önünü açtığı tespitini yaptık. Son bir yıllık süreçte birçok işçi direnişi üzerinden bunu somut olarak görmüş de olduk. Yasaklanan metal grevi sürecinde yükseltilen şiarlar ve ortaya konulan eylem biçimleri, Greif Direnişi’nin sınıf hareketi üzerindeki etkisini dolaysız olarak ortaya koydu. Metal Fırtınası’nın sendika bürokrasisini devre dışı bırakarak fiili-meşru mücadele yolunu tutması, açılan yoldan başlayan yeni dönemin bir başka göstergesiydi. Ama fabrika zeminine oturan bir devrimci öncü müdahaleden, onun yön verdiği bağımsız taban örgütlülüğü ve inisiyatifinden yoksunluk koşullarında, bu türden eylemlerin sınırlarını ve karşı karşıya kaldıkları sorunları da görmüş olduk.

Greif Direnişi deneyimi bize fabrika eksenli çalışmanın kapsamını ve gereklerini açıklıkla göstermiştir. Parti için sorun bu deneyimi tüm çalışmasında gözetmek, onu tüm parti çalışması için genelleştirmektir. Her şey bu çizgide ne yapabileceğimize, Greif Direnişi’nin mücadele ve örgütlenme çizgisini sınıf hareketi bünyesinde ne denli yaygınlaştırabileceğimize sıkı sıkıya bağlıdır.

Sınıf cephesinde son bir yıllık süreçte yaşanan hareketlilik, özellikle de Metal Fırtınası, azgın sömürü ve ağır çalışma koşullarına karşı sınıf saflarında biriken tepki ve hoşnutsuzluğun dışavurumu oldu. Öncelikle Türk Metal çetesine yönelerek bu gerici odağa büyük bir darbe vuran ve toplum çapında etki yaratan metal eylemliliği, aynı zamanda sınıfın bilinç ve örgütlülük planındaki zayıflığını, gerici düzen ideolojileri ile kuşatılmışlığının boyutlarını da tüm açıklığıyla ortaya serdi.

Yasallık cenderesinin aşılması, dolayısıyla fiili meşru mücadele çizgisi, Greif’in en önemli üstünlüklerinden biri oldu. Fabrika işgal edildi ve bu eylem tarzına cepheden sahip çıkıldı. “İşgal, grev, direniş!” şiarı bunun ifadesiydi. Bütün bir sürece devrimci direniş çizgisi yön verdi. Elbette bu, devrimci bakış açısının yön verdiği bir önderlik müdahalesi sayesinde başarılabildi. Örgütlenme ve direniş süreci boyunca düzenin yasalarının değil sınıf mücadelesinin yasalarının esas alınması gerektiği sürekli vurgulandı. İşçilerde bu bilinç geliştirilmeye çalışıldığı içindir ki, direnişçilerde eylemin meşruiyetine tam bir inanç vardı.

Yasaklanan metal grevinde işçiler “İşgal, grev, direniş!” sloganını yükselterek, fiili meşru mücadele üzerinden Greif’in yolunu tutmak istediler. Ama devrimci bir önderlikten ve taban örgütlülüklerinden yoksundular. Bundan dolayıdır ki bürokratik sendikal cendereyi aşamadılar.

Son metal eylemliliğinde üretimin durdurulması ve fabrikayı terk etmeme eylemlerinin yayılması, sınıf hareketi cephesinden son derece önemli bir gelişme oldu. Ancak, hiç değilse belli fabrikalarda devrimci önderlik müdahalesine dayalı asgari bir ön hazırlıktan, taban örgütlülüklerinden yoksunluk koşullarında, eylemlilik sürecine belirgin zayıflıklar eşlik etti. Bu zayıflıkları ve buna müdahalemizi irdelemek, geleceğe dönük dersler çıkarabilmek açısından önem taşıyor.

Metalde hareketlilik nesnel dinamikler üzerinden patlak verdi. Türk Metal çetesine karşı yıllardır biriken öfke ve tepki bu kez daha güçlü bir biçimde dışa vurdu. Ancak bilinç ve örgütlenme planındaki gerilik birçok yönüyle eylemliliğe yansıdı. Devletin kolluk kuvvetleri ve fabrika yönetimi karşısında zayıflık bunun en göze batan örnekleri arasındaydı.

Öncü bir Renault işçisinin anlattıkları bu açıdan dikkate değer. Fabrikada kaldıkları sürecin bir süre sonra tam bir işkenceye dönüştüğünü, kendilerinin fabrikada hayvanların dahi kalamayacakları denli dar bir alana kapatıldıklarını, tuvalete giderken dahi izin almak zorunda bırakıldıklarını söylerken, buna tutum alınmamasına duyduğu tepkiyi ortaya koyuyor söz konusu işçi. İhtiyaçlarını karşılamak için dışarı çıkan işçiler tekrar içeriye giremiyorlar, içerdeki işçilerin aileleri ile görüşmelerine sınırlamalar getiriliyor ve işçiler tüm bunları edilgen biçimde kabullenebiliyor.

Elbette, zaman zaman yaşadığı çıkışlara rağmen ciddi mücadele süreçlerinden geçmeyen, gerici düzen ideolojileri ile kuşatılmış, devlet, düzen, sermaye gerçekliğine ilişkin ciddi yanılsamalar içinde olan, taban örgütlülüklerinden yoksun bir işçi kitlesinin sergilediği zayıflıklar anlaşılabilir. Bu verili durum, tam da bizim sınıf çalışmamız açısından, sınıfa müdahale pratiğimiz açısından önem taşımaktadır. Bu verilerden çıkarmamız ve bundan böyle çalışmamızda hesaba katmamız gereken önemli sonuçlar var.

Nesnel dinamikler üzerinden patlak veren, asgari bir ön hazırlıktan/örgütlülükten yoksun olan metal türü eylemliliklere müdahalemizde Greif’te somutlanan örgütlenme ve direniş çizgisinin propagandasını güçlü bir biçimde yapabilmek durumundayız. Önemli olan, bu tür bir müdahaleye o gün için pratikte ne kadar yanıt alacağımız değil, sınıfın bilincinin geliştirilmesinde zamanla oynayacağı roldür. Sınıfın mücadele içinde eğitimi, eylemliliğin kendiliğinden geliştirdiği sınırlı bilinç üzerinden değil, fakat sözü edilen zayıflık ve yetersizliklere sistemli müdahalelerle sağlanabilir.

Metal sürecinde sınıfın eylemi ile bilinci ve örgütlenmesi arasındaki açının büyüklüğü, devrimci müdahalenin olağanüstü önemini ortaya koymuştur. Müdahalemizde elbette bu açıyı gözetmek durumundayız. Ancak verili geriliği gözetmek adına politik müdahale planında yapılması gerekenlerden geri durma zayıflığına düşmemeliyiz.

İşçi birliğinin metal eylemliliğine müdahalesinde sosyal medyanın kullanımı küçümsenmeyecek bir rol oynadı. Ancak bunun etkili kullanımında belli zayıflıklar yaşandı. Bu olanağın aynı zamanda işçilerin bir kürsüsü olarak kullanılması son derece anlamlı olsa da, sınıf bilincinin verili geriliği nedeniyle, geri anlayışların ve söylemlerin taşıyıcılığını yapmak durumunda kaldığı da açıktır. Bu durum anlaşılır olmakla birlikte, bilinçli müdahalelerle dengelenebilir ve bu da işçilerin eğitiminde önemli bir rol oynardı. Güç ve olanaklarımızın sınırlılığı koşullarında bunda yetersiz kaldık. Fakat yanı sıra işçilerin bilincinin düşündüğümüzün ötesindeki geriliği de bizim müdahalemizi sınırladı. Eylemlilik sürecine sosyal medyanın yanı sıra işçi birliğinin özel sayılarıyla, bildirilerle vb. müdahale edebilirdik, etmeliydik. Sorun güç ve olanaklarımızın sınırlılığından da çok bunun öncelikli bir ihtiyaç olarak görülmemesi üzerinden yaşandı.

Elbette sınıfın bilinci eylemli süreçler içerisinde gelişecektir. Ama tam da böylesi süreçlerde devrimci önderlik müdahalesi apayrı bir önem taşımaktadır. Patlak veren bir direnişe ya da hareketliliğe müdahalemizde, geri bilincin ürünü tutumların üzerine kuşkusuz dikkatli bir biçimde gitmeli fakat zaafları açıkça ortaya koymaktan geri durmamalıyız.

Metalde üretimi durdurma, fabrikayı terk etmeme verili gerilik koşullarında oldukça ileri bir eylemlilik olsa da, polis denetimini kabullenmek gibi ciddi bir zayıflığın yanısıra, diğer işçi direnişlerinde gözlemlenmeyen başka bazı geri tutumlar da sergilendi. Direnişi kendilerine destek sunan ilerici güçlere kapatma, kapitalist patronları hedef almaktan kaçınma vb. türden yaklaşımların üzerine gidebilmek durumundayız. Sınıfın geriliklerine vurmadan mesafe alamayız.

Metal türünden önemli sınıf hareketlilikleri nesnel dinamikleri üzerinden patlak veriyor. Ön hazırlık düzeyiniz sizin müdahalenizin de sınırlarını belirliyor. Son metal eylemliliğine müdahalelerimizde bu sınırlarla yüz yüze geldik. Bu süreçte sınıf hareketinin önünü açmak noktasında çok önemli bir rol oynasak da, tam da bu nedenle daha ileriye taşımak ve sonuçlarını devşirmek noktasında doğallığında yetersiz kaldık.

Devrimci bir işçi hareketinin gelişimi açısından fabrika zemininde politik müdahale, önümüzdeki dönemde yoğunlaşmamız gereken öncelikli sorun alanlarımızdan biridir. Toplumun temel gündemleri üzerinden sürekli ve sistemli bir politik ajitasyon ve propagandanın yanı sıra, sınıflar, sermaye, düzen, devlet vb. gerçekleri ele alan bir aydınlatma faaliyeti gündelik siyasal çalışmamızda ağırlıklı bir yer tutabilmek durumunda.

Eylemlerde genç işçilerin oynadığı rol

Son üç eylemlilik; işçi sınıfının verili geriliği, gerici düzen ideolojileri tarafından kuşatılmışlığı vb. genel değerlendirmelerin ötesine geçip, onun gerçekliğini daha yakından görmemizi sağladı.

Bu eylemliliklerde sınıfın genç kuşakları çok önemli bir rol oynadılar. Dinsel gericiliğin ve şovenizmin açıkça dışa vuran etkilerine rağmen, yaşadıklarının bir kader olmadığının bilincinde olan, azgın sömürü ve ağır çalışma koşullarına boyun eğmek istemeyen, mücadele etme ve direnme eğilimi güçlenen bir işçi kuşağı bu.

Bu konuda bazı kısa gözlemleri şöyle sıralayabiliriz:

- Greif’te genç işçilerin oynadığı öncü rolü biliyoruz.

- ‘98’deki metal çıkışının ardından atılan eski bir öncü Renault işçisi, o günkü hareketlilik ile bugünkünü kıyaslarken, bugünkü başarının gerisinde Renault’da değişen işçi yapısı olduğunu, mücadeleci bir yeni genç kuşağın bu süreçte önemli bir rol oynadığını söylüyor.

- Dinsel gerici kuşatmanın etkilerinin en ağır biçimde yaşandığı Tofaş’ta direniş, direnişin öncülerinden biri haline gelen genç bir işçinin, işçilerin direnişten geri durmalarını protesto etmesi ve Türk metal temsilcilerine karşı sloganları yükseltmesi ile başlıyor. Kendisiyle yapılan röportaj, çevresindeki genç işçilerin baskı, sömürü ve ağır çalışma koşullarına karşı büyüyen öfkesini ve mücadele eğilimini yansıtıyor.

- Yasaklanan metal grevi sürecinde yapılan değerlendirmelerimizden yansıyan da, mücadele kararlılığı sergileyerek hareketin önünü tutanların genç işçiler oldukları yönündedir... Cengiz Makina, Ejot vb. fabrikalardaki dinamizmin gerisinde onlar var...

Binlerce işçinin çalıştığı büyük stratejik işletmelerde azgın bir sömürü ile yüz yüze kalan bu genç işçilerin önemli bir kesimi endüstri-meslek lisesi mezunu. Sosyal medyayı özel bir ilgi ile izliyorlar ve nispeten başarıyla kullanabiliyorlar. Genç olmalarından kaynaklı daha ataklar, tepkilerini daha rahat ortaya koyabiliyorlar.

Tofaş, Renault, Ford Otosan, Türk-Traktör, Arçelik, Bosch, Mercedes vb. büyük işletmelerde modern teknoloji kullanılıyor, dolayısıyla meslek lisesi mezunu kalifiye işgücüne ihtiyaç duyuluyor. Sürekli bir sirkülasyon olduğu söyleniyor. Mesailerle yüklü çok ağır çalışma koşulları nedeniyle fiziki olarak tüketilen ve çok düşük ücret alan işçilerin bir bölümü iş bırakıyorlar. Onların yerini kapıda bekleyen yeni genç işçiler dolduruyor. Daha eski işçiler ile genç işçiler arasında büyük bir ücret makası var. Örneğin Türk Traktör’de eski işçilerin saat ücreti 10,5, yeni genç işçilerin 5,5 TL. Dolayısıyla genç işçilerin kaybedecekleri çok fazla bir şey yok. İşten atılma korkusunu çok fazla yaşamıyorlar, bu ücrete razı olduktan sonra kalifiye işçi olarak nerede olsa iş bulurum diye bakıyorlar ve eylem dönemlerinde buradan gelen bir rahatlıkla hareket ediyorlar.

Büyük işletmelerde çalışan bu genç işçi kuşağı ile onlara kalifiye işçi sağlayan meslek liseleri sınıf çalışmamızda nereden mesafe alabileceğimizi gösteriyor.

Lise çalışmamızın öncelikli hedefinin meslek liseleri olması gerektiği bakışına sahip olsak da, bugünkü zayıflığımız koşullarında nerede ilişki bulursak oraya yöneliyoruz. Yerel örgütlerimiz yeni dönemde lise hedeflerini saptarken, stratejik fabrika hedeflerini gözeterek belli meslek liselerini özel bir yönelimin konusu yapabilmek durumundalar. Buradan mesafe aldığımızda, stratejik işletmelerde içerden konumlanma sorunu da birkaç yıl içinde çözülecektir.

Metal sürecinde sosyal medyanın rolü

Metal eylemlilikleri sürecinde işçi birliği sayfasının işçileri etkileme ve harekete geçirme noktasında oynadığı rol, sosyal medyanın kullanımına yeni bir gözle bakmayı gerektiriyor.

Metal eylemliliğine müdahale elbette salt sosyal medya üzerinden sağlanmadı. İşçi birliği gibi bir platform/sektörel çalışma ile fabrikalarla belli bağlara/işçi ilişkilerine sahip olmasaydık, kendi başına sosyal medya üzerinden başarılı bir müdahale gerçekleştiremezdik. Ancak önden de metal işçilerinin ilgi gösterdiği, iletişim halinde olduğu bu sayfa olmasaydı, hareketliliğe yön vermek ve etkisini yaymak da bu kadar kolay olmazdı.

Başlangıçta burjuva medya bir yana sol çevrelerin dahi görmezden geldiği hareketlilik sesini bu sayfa üzerinden duyurdu. Bursa’nın tüm yerel gazeteleri haberlerini işçi birliği sayfasında yeralan haberler, açıklamalar vb. üzerinden verdiler. İşçiler diğer kentlerdeki işçilere çağrılarını buradan yaptılar, mesajların yanı sıra resimler, videolar gönderdiler, fabrikalarındaki gelişmeleri aktardılar, vb... Bu sayfa gerçek bir işçi kürsüsü, bilgilendirme, iletişim ve etkileşim aracı haline geldi. Tüm gelişmeler, eylem haberleri vb. anında sosyal medya üzerinden yayıldı. Eylemliliğin güçlü olduğu süreç boyunca yüz binlerce insan bu sayfaya giriş yaptı. Sadece işçiler de değil, toplumun çok değişik kesimlerinden insanlar...

Hem işçi birliğinin müdahalesinde hem de hareketliliğin değişik kentlere ulaşmasında ve yayılmasında bu sayfa çok önemli bir rol oynadı.

Böylesine etkili bir araca sahip olan işçi birliğinin bunu ne kadar başarıyla kullandığını ayrıca tartışmak gene de bir ihtiyaç. Fakat sınırlı güç ve olanaklara rağmen son derece anlamlı bir müdahalenin taşıyıcılığını yaptığı tartışmasız. Yeni kuşak genç işçilerin sosyal medyaya duydukları ilgi de bunu kolaylaştırdı.

Bu deneyim, elbette olmazsa olmaz olan diğer müdahale araçlarıyla birlikte sosyal medyanın etkili bir biçimde kullanılabileceğini gösteriyor. İşçiler kendi fabrikaları adına açılan facebook sayfalarına ilgi gösteriyorlar, tartışmalar yürütüyorlar. Petro-kimya gibi önemli işkollarının yanı sıra hedeflediğimiz fabrikalara dönük facebook sayfaları açarak, bunu müdahalemizde bir imkan olarak kullanabilir, işçileri etkileme ve ilişkilenme kanalları yaratabiliriz. Başlangıçta anlamlı bir sonuç elde edemesek de, bir hareketlenme sürecinde önden sahip olunan bu aracın önemli bir rol oynayabileceğini gözetmeliyiz. 

Sendikal mücadele cephesi

Ekim’in Ağustos 2004 tarihli “Sendikalar ve sınıf mücadelesi” başlıklı başyazısı, iktisadi mücadele ve sendikalar sorununa devrimci bakış, sendikal bürokrasinin işçi hareketi içinde oynadığı gerici rol, ekonomik mücadele-politik mücadele ilişkisi vb.’ne ilişkin yeterli açıklıklar sağlayan, bu alanda sınıf çalışmamıza güncel planda da yol gösteren, bu nedenle dikkatle incelenmesi gereken oldukça önemli bir metin. Denebilir ki bu metin bugün her zamankinden daha güncel, partili militanlar olarak onu dikkatle incelememiz şimdilerde her zamankinden çok daha gerekli. Zira genel olarak sendikalar, özel olarak bağımsız sendika sorunu, bu arada sendika bürokrasisine karşı mücadele sorunu, parti için artık çok daha pratik bir anlam ve önem kazanmış bulunmaktadır.

Metalde mevcut sendikalara karşı duyulan derin güvensizlik doğallığında bağımsız sendika yönelimini öne çıkardı. Türk Metal’e tepki üzerinden sendikal demokrasi talebi yükseltilse de, fabrikalarda bunu hayata geçirecek taban örgütlülüklerinden yoksunluk en temelli zayıflık alanı durumunda. Bu zemine oturmayan, gücünü buradan almayan bir sendikal örgütlülük yapısal bir zaafiyetle yüz yüze kalacaktır. İşçi kökenli yöneticilere sahip olmak ve sendikal işleyişe ilişkin ilkeleri formüle etmek bu zaafiyeti önlemek için hiçbir biçimde yeterli değil. Bu konuda açık ve net bir bakışa sahip olsanız da, bunu hayata geçirecek maddi zeminden yoksunluk koşullarında, yeni bir bürokratik bozulma çok geçmeden kendini gösterecektir. Hareketi tabandan örgütleyemediğiniz, ayaklarınızı bu zemine basamadığınız sürece, müdahale imkanlarınızın sınırlı kalması da kaçınılmazdır. Dolayısıyla, sürece müdahalede yüklenilmesi gereken öncelikli halka taban inisiyatifinin açığa çıkarılması, taban örgütlenmesinin oluşturulması ve geliştirilmesi, buna bağlı olarak taban demokrasisinin hayata geçirilmesidir.

Greif Direnişi, taban inisiyatifine ve demokrasisine dayalı bir örgütlenmenin gücünü ortaya koydu. Mevcut sendikal anlayışın ve yapılanmanın temelden aşılarak, sendikaların işyerlerine taşınması gerektiğini gösterdi. Sendika demek, her şeyden önce fabrika bünyesinde tabandan örgütlü bir işçi yapısı demektir. Böylece “söz, karar ve yetki”nin işçilerde olması demektir. Buradan mesafe alamayan her sendikalaşma girişimi, kaçınılmaz olarak ciddi sorunlarla yüzyüze kalacaktır.

Kuşkusuz partimizin sınıf hareketine müdahalesi temelde fabrika merkezli bir siyasal müdahaledir. Sendikal örgütlenme ve çalışma bunun yalnızca bir alt unsurudur. Ancak sınıf hareketini kötürümleştirerek gelişmesinin önüne gerici bir barikat olarak dikilen sendikal bürokrasi engeli aşılamadan, bu alanda etkili bir mücadele verilmeden de sınıf hareketinin ileriye taşınamayacağı açıktır. Gerici ve ayrıcalıklı bir bürokrasinin egemenliğindeki mevcut sendikalar, sadece işçilerin iktisadi çıkarlarını tek tek kapitalistlere peşkeş çekmenin değil, sadece şu veya bu işletmedeki mücadele dinamizmini boğmanın değil, fakat sınıfı kurulu düzen ve sermaye sınıfı adına denetim altında tutmanın aracı olarak da iş görmektedirler. Bu temelde gerici politik bir misyondur ve altedilmesinin sorunlarına da buradan bakılmalıdır.

Devrimci bir sınıf hareketini geliştirebilmek için bir bütün olarak sendika bürokrasisine karşı etkili bir mücadele yürütmek zorundayız. Bu mücadelede “sendikal demokrasi” büyük bir önem taşıyor. Yalnızca sendikal demokrasi talebinin sınıfın en geri kesimleri tarafından bile yükseltilmesinden dolayı değil, daha önemlisi, taban dinamizmini açığa çıkarmada ve sendika bürokrasisine karşı etkili bir mücadelede oynayacağı rol nedeniyle... Devrimci bir sınıf hareketi yaratmanın sorunları çerçevesinde demokrasi sorunu/taban demokrasisi yükleneceğimiz en önemli halka olmak durumunda.

Deneyimlerimizin ışığında vurgulanması gereken bazı noktalar

* Sınıfa devrimci müdahale, sınıf çalışmamızın sorunları çerçevesinde kavranacak en temelli halkadır. Bugünün en temel ihtiyacı herhangi bir sınıf hareketi değil, fakat devrimci bir sınıf hareketidir! Genelde sınıf çalışmamız, özelde de sınıfın hareketlendiği süreçler, bilinç ve örgütlenme düzeyi ne denli geri olursa olsun, devrimci bir sınıf hareketi geliştirme, sınıfla devrimci bir zeminde buluşma hedefi doğrultusunda etkili bir politik müdahalenin konusu olabilmelidir.

Bugün sınıf hareketinin gelişmesinin en önemli engellerinden biri, yaşadığı tüm eylemli süreçlere rağmen sınıfın yıllardır bir türlü aşılamayan geriliğidir. İşçi sınıfı sosyal varlık olarak güçlü fakat bilinci, eğitimi, kültürel değerleri bakımından son derece geri, gerici burjuva ideolojileriyle kuşatılmış durumdadır. Bu durum sınıfa devrimci müdahale planında yer yer zayıflıklara yol açabilmekte, sınıftan kopmamak adına, geri eğilimleri “anlayışla” karşılayan bir müdahale pratiği kendini gösterebilmektedir. Oysa, sınıf hareketinde mesafe alabilmek, tam da bu geriliğin üzerine gitmek ölçüsünde olanaklıdır.

Son metal hareketliliği işçi sınıfının eylem yeteneğini bir kez daha ortaya koymuş, direniş kısa zamanda ülke çapında genelleşebilmiştir. Ancak bilinç ve örgütlenme planındaki geriliği, bunun ürünü zayıflıklar çok çarpıcı bir biçimde dışa vurmuştur. Kendiliğinden sınırlar aşılamadığı koşullarda bu gerilik elbette anlaşılabilir. Fakat “anlaşılır” olması, hiçbir biçimde bu geriliğin üzerine gitmede zayıflığa yol açmamalıdır. Sınıfın özellikle de harekete geçtiği/geçirildiği süreçlerde bizim katacaklarımız, dolayısıyla devrimci müdahale, çok daha büyük bir önem kazanmaktadır. Sınıf hareketine devrimci müdahale, mücadelenin sıcaklığı içinde sınıfın devrimci siyasal eğitimini geliştirmek dediğimiz tam da budur, bunu gerektirmektedir.

Sınıfın devrimci siyasal eğitimi, eylemlilik/mücadele içerisindeki eğitimidir. Sınıf kitlelerini ancak pratik içinde ve kendi özdeneyimleri temelinde eğitebiliriz, kökleşmiş önyargılarını ancak pratik içinde kırabiliriz. Kendi başına sosyalist propagandayla, söylemlerle bunu elbette başaramayız. Ancak bu devrimci propagandanın önemini ortadan kaldırmamakta, sadece onun eylemle birleşmesi gerektiğini anlatmaktadır.

* İşçilere hitap ederken, birincisi, dışardan seslenen “üstenci” bir dil ve üsluptan uzak durmalıyız. İkincisi, soyut politik dilden kaçınmalı, temel sosyal ve siyasal gerçekleri ortaya koyan sınıfsal bir dil kullanmayı başarabilmeliyiz. Özellikle sosyal ve sınıfsal gerçeklik üzerinden bir seslenme dili geliştirmeli, işçilere sınıf ilişkileri, sınıf söylemleri üzerinden gitmeliyiz.

* Sınıfın sendikal örgütlenme arayışına devrimci zeminde yanıt veren bir müdahale pratiği geliştirmeliyiz. Sınıfı tabandan örgütlemek, sendikal örgütlenmeyi de bu zemine oturtmak, devrimci önderlik müdahalesiyle birlikte ele alınmak durumundadır. Greif Direnişi bu açıdan bir başarı örneğidir. Görevimiz onun derslerini ve deneyimlerini tüm çalışmamızda sürekli göz önünde bulundurmaktır.

* Mutlak bir biçimde ayağımızı stratejik önemdeki fabrikalara basmayı başarmak zorundayız. Bu ise ancak her açıdan kuşatıcı bir faaliyetle mümkündür. Hedeflediğimiz fabrikalara dışarıdan çok yönlü bir sistematik yüklenme olmadan, bu konuda gereken ısrar gösterilmeden, içerden müdahalenin imkanlarını yaratamayız. İçerden konumlanma imkanlarına sahip olmadığımız hedef fabrikalara rutin müdahale pratiğini bir yana bırakmalı, dışarından da olsa somut ve özgün bir faaliyeti örgütleyebilmeliyiz.

* Sınıf çalışmamızı güçlendirmek koşuluyla elbette işçilerin yaşam alanlarında da çalışmak durumundayız. Fakat burada da seçici olmalı, hedeflediğimiz fabrikalarda çalışan işçilerin ağırlıklı olarak yoğunlaştıkları alanlara yönelmeliyiz.

(EKİM'in Şubat 2016 tarihli 299. sayısından alınmıştır)