Çin’in Vuhan kentinde başlayan ve 30 ülkeye yayılan Koronovirüs’ten etkilenenlerin sayısının on binlere ulaştığı söyleniyor. Ölü sayısında henüz bir netlik olmasa da binin üzerinde kişinin yaşamını yitirdiği duyuruldu. Virüsten etkilenenlerin ve yaşamlarını yitirenlerin çoğunluğunu Çin vatandaşları oluşturuyor. Virüsün ortaya çıkması Çin’de tüketilen yabani hayvanlara bağlansa da kuşkusuz bu kadar yayılması ve insanların yaşamına mal olması yalnızca buna bağlanamaz. 21. yüzyılda tıp, teknoloji ve bilimin bu kadar geliştiği bir dönemde salgın hastalıklardan hala kitlesel insan ölümlerinin yaşanması başlı başına kapitalist sistemin insana verdiği değerin bir özetini oluşturuyor. Peki neden?
Çin dünyanın en kalabalık ülkesi. Aynı zamanda kapitalistler için bir sömürü, yani ucuz “iş gücü cenneti.” Salgın hastalıklar söz konusu olduğunda en büyük önlem bugün tartışıldığı gibi geliştirilecek bir ilaç değil önleyici- koruyucu sağlık hizmetleridir. Bu, işçi ve emekçilerin yaşam koşullarının insani olarak düzenlenmesi, insani olarak barınma, beslenme ve bir dizi temel ihtiyaçların karşılanması ile birlikte sağlık güvencesine sahip olması ile sağlanabilir. Yani parasız, ulaşılabilir, eşit bir sağlık hizmeti salgın hastalıkların etkilerini en aza indirebilir. Çin’in bir ucuz iş gücü cenneti olduğunu ve insanların günde ortalama 15 saate yakın çalıştığını düşünecek olursak; insanların en temel hakları olan beslenme, barınma, yaşanabilir konut, sağlık, eğitim gibi haklarının para ile satıldığını, ulaşılmasının zor olduğunu söyleyebiliriz. Kapitalist sistemde insanın değeri de tam olarak bu değil midir? Ertesi güne yetecek kadar beslenme, barınma, dinlenme, sağlık... Dahası, kapitalizm koşullarında “sağlık hakkı da” alınıp satılabilir bir meta olarak görülür. Bu nedenle Koronavirüse karşı geliştirilmesi planlanan ilacının/ilaçlarının yarın ilaç tekelleri için önemli bir pazar olacağından kuşku duymamak gerekir.
Koronovirüs salgınında yaşanan bir önemli gelişme de salgının başladığı anda, bu kadar çok yayılmadan önceleri bir doktor tarafından fark edilmesidir. Li Wenlang isimli doktor bir muayene sırasında virüsü fark etmiş ve durumun ciddiyetini anlamıştır. 30 Aralık’ta meslektaşlarının kullandığı bir sosyal medya platformunda salgınla ilgili mesaj gönderir ve hastalık için koruyucu giysiler giyilmesi gerektiği, ulusal düzeyde önlem alınması gerektiğini belirtir. Gönderinin sosyal medyada yayınlanması üzerine Çin polisi Dr. Li’yi gözaltına alır ve tehdit eder. Yedi kişi ile birlikte Dr. Li’ye “toplumsal düzeni bozma ve söylenti yayma” iddiası ile soruşturma açarlar. Hatta Çin Ulusal Güvenlik Depertmanı yetkilileri Dr. Li’ye hazırladıkları bir mektubu imzalamasını isterler. Mektupta "Sizi uyarıyoruz: Aynı küstahlık ve inatla bu yasadışı faaliyete devam ederseniz hakkınızda işlem yapılacaktır - anlaşıldı mı?" yazdığı, Li’nin ise baskı ve tehdit nedeniyle mektubu imzaladığı belirtiliyor.
Dr. Li gözaltına alınıp bırakılmasından bir hafta sonra muayene sırasında kaptığı Koranavirüs sonucu yaşamını yitirir. Daha ilk anda tedbir alınması gerektiğini duyuran bir doktorun bu denli baskı ve saldırıya maruz kalması da kapitalist sistemin insana verdiği değeri gözler önüne seriyor. Baskı uygulamak yerine daha ilk anda önlemler alınsaydı salgının bu denli yayılması ve insan yaşamına mal olmasının önüne geçilebilirdi.
Öyleyse sorun yalnızca hastalıklar ve virüslerde değil kapitalist sistemin yürüttüğü kirli politikalarda aranmalı. Bilim kurgu filmlerinde yayılan virüslerin insanlığın sonunu getirdiğini çokça izledik. Ancak insanlığın sonunu virüsler değil, kapitalist barbarlığın insanlık üzerinde uyguladığı kâr odaklı politikaları hazırlıyor. En temel yaşam hakkı dahi kapitalist sistemde bir sektörün, bir pazarın konusu olarak görülüyor. Bu sistem yıkılmadıkça işçi ve emekçiler, yoksul halklar salgın hastalıklarla veya kapitalizmce “doğal felaket” olarak gösterilmeye çalışılan sorunlarla boğuşmaya devam edecek!
İ. Y. Gün